Evlere Şenlik Ramazan'ımız Var



Çarşamba, 22 Nisan 2020

Evlere Şenlik Ramazan'ımız Var"Ne de güzeldi eski Ramazanlar" cümlesiyle söze başlayalım. Oruç ayı, iftar sevinci, sahur bereketi, ramazan davulu, akşam ezanı, top atışı, teravih namazı, çocuk sesleri, ağzı dualı dedeler-neneler ve daha neler neler... Adeta rengârenk çiçeklerden oluşan güzel kokulu bir bahçeyi andırırdı o eski Ramazan'lar. Şimdi 2020 yılındayız ve insanlık belki de hiç beklemediği ölümcül bir salgınla yüzleşti. Bu virüs bize "sosyal mesafe" diye hoş olmayan bir hediye paketi getirdi. Bu paketin içinde kardeşçe kucaklaşmak yerine uzaktan merhabalaşmak çıktı. Yine bu paketin içinde farz namazları camilerde omuz omuza kılamayacağımız ve de Ramazan gecelerini taçlandıran teravihleri de evlerimizde eda etmemiz gerektiği çıktı. Evet haftalar öncesinden evlerimizde inzivaya çekilmiş vaziyette sıra dışı bir Oruç ayı geçireceğimizi anlamak zor değildi. Dolayısıyla bu sene "evlere şenlik bir Ramazan'ımız olacak" nasipse. Fakat gönüllerimizi alabora eden başka bir husus da yok değil. Normalde Müslüman asla ferdiyetçi olamazken, en yakınlarımızla bile bir araya gelmekten korkar olduk değil mi? Ramazan her yönüyle, iftarıyla-teravihiyle cemaat oluşumuna yönelik iken o engin rahmetten bir nevi mahrum bırakıldık. "Cemaatte rahmet, ayrılıkta azap vardır" hadis-i şerifi bir şeyleri imâ ediyor sanki. Düşünmeliyiz... "Kul olamıyorsak, kül olacağız mı? demektir bu...?

Evet, gelelim sadede... Hep birlikte hayâlî veya şu günlerde sıkça kullandığımız çevrimiçi bir vasıtaya binerek mâziye doğru bir yolculuk yapalım. Bu geri dönüşümlü yolculuğun sonunda varacağımız nihâi hedef; Karadeniz sahilinde meşhur Akyazılı Baba'nın da istirahatgâhı olan -adı üstüne- "Tekke" köyüdür. Kışın en çetin zamanı Ocak ayındayız. Bendeniz çocukluk yıllarını yaşayan bir tıfıl. Her zamanki gibi aile efradımızda yaklaşan Ramazan'ın heyecanı var. Dedem-nenem, o elleri öpülesi insanlar besbelli beni de oruca kaldırmaya niyetlenmişler. Bir hasret var tabi... Çocuklarını o sıkı komünist rejiminde yetiştirememişler, en azından torunlarımıza birşeyler öğretebilsek hevesindeler.

Mevsimi itibarıyla hava oldukça soğuktu. Bizim tabirimizle temcit yani sahur yaklaşıyordu. Rahmetli nenemin sesi hâlâ dün gibi kulağımda;

- Celâl yavrum haydi Bismillâh de, aç gözünü, kırıver şu kör şeytanın bacağını... Hem oruç tutmak istiyordun ya... Kalk birlikte tutalım, diye seslendi.

Nenemin bu çağrısından sonra kalktım, elimi yüzümü yıkadım, üzerimdeki uyuşukluğu atmaya çalıştım. İçerde sofra kurulmuş geleneksel yemeğimiz ve vazgeçilmemiz olan güzel bir fasulye kokusu yayılmıştı. Yanında da yeşil domates turşusu ve ayran. Hey gidi... Bu mütevazi yiyeceklere eşlik eden bir de toprak fırınında pişmiş çörek geliverince ne de lezzetli olurdu. Görünürde fazla bir şey yok hani; ama kanaat var, şükür var, huzur var...

Feleğin çemberinden geçmiş olan çilekeş nenemin dînî bilgisi kıt olmasına rağmen, şifâhî olarak öğrenebildiklerini uygulamada tavizsizdi. Ebesinden dedesinden gördüklerini kanun bilirdi. Güzel adetleri bizzat kendisi uygular, bizim de yapmamızı isterdi. Kendince bir irfanı vardı.

Dedem ise, ilk kez oruç tuttuğumu görünce heyecanla neneme seslenerek;

- Zinep bakasın hele... Bundan gayrı sahur vakitlerinde bu delikanlı torunumuza kışlık olarak hazırlayıp humbaya koyduğumuz o kavurma kavanozlarından yediresin! Ola ki, oruca alışırken bünyesi zayıf düşmesin, hem severek sahura kalksın, dedi.

Dedemin sözlerinden sonra o küçük kerpiç evde dünyalar benim olmuştu. Özellikle nenem iyi yetişmem için üzerime titriyordu. Bazen bir duacık belletmeye çalışır, bazen ibretlik bir hikâye anlatır, bazen halk türkülerimizden bir şeyler terennüm eder... ama illa da hep hayattan bir şeyler öğretmeye çabalardı. Ben başınızda hep sağ olmayacağım, bunları öğrenin derdi... Öyle de oldu, birkaç ay önce Rahmet-i Rahman'a kavuştu. Aynen bir rüya gibi...

Şimdi bir Ramazan ayını daha idrak ederken, benim yetişmem için saçını süpürge eden, bana oruç tutma alışkanlığını kazandıran Zeynep nenemi hayırla yâd ediyor, Cenâb-ı Allah'a onu iyi kulları arasına katması için dua ediyorum. Nerede o eski Ramazanlar derken, ister istemez burkuluyoruz...

Eeh... belki medenîleştik, birçoğumuz şehirleştik, her şeyimizle elektronikleştik, şeklen güzelleştik ama ruhen ne yazık ki esefleştik... Bu yüzden ne eski ramazanlar var, ne de o eski insanlar var. Ana-babalar vakit ve ilgi fukarası, nene-deler aslî görevlerini yapmaktan aciz, Ramazan'lar ise boynu bükük... Tıpkı gelen Ramazan ayı gibi.

Yüce Rabbim Ramazan ayında indirilen Kur'an hürmetine dünya müminlerine merhamet eylesin. Her şeyde bir hayır vardır söylemi mucibince, bizleri yeniden bir araya getirerek hayırlı işlerde muvaffak eylesin. Bütün musibetlerden arınmamız duasıyla Ramazan'ımız mübarek olsun.

Celâl F. AKYAZILI


DİĞER HABERLER