Komünist rejim döneminde Bulgaristan'ın sağduyulu ve muhalif aydınıydı felsefeci Dr. Jelio Jelev. Yıllarca sivil örgütlerde ve mecliste Türk azınlığın hakları için çalıştı, Todor Jivkov'un Türklerin isimlerini Bulgar isimleriyle değiştirmesini, anadillerinin ve kültürlerinin yasaklanmasını içeren asimilasyon politikasına şiddetle karşı çıktı.
Jivkov devrildikten sonra da, 1990-97 arasında Cumhurbaşkanlığı yaptı. Bu dönemde Türk azınlığın en güvendiği Bulgar siyasetçiydi, Ahmet Doğan'ın kurduğu Hak ve Özgürlükler Partisi'ni hep destekledi. Şu anda Bulgaristan'daki Türklerin haklarının iade edilmesinde, mecliste yer almasında, hükümeti kuran koalisyonlarda kilit parti olacak kadar güçlenmesinde payı büyük. Jivkov döneminde Bulgaristan Türkleri'nin zorunlu olarak Türkiye'ye göç ettirilmesinin 20'nci yılında Jelev'le konuştuk. Azınlık sorununun çözümünde Bulgar modeli nedir bu röportajda adım adım göreceksiniz.
Siz Türklerin yoğun olarak yaşadığı bir yerde doğup büyüdünüz değil mi?
Evet, Şumnu bölgesindeki bir köyde. Köyümüzün nüfusunun dörtte biri Türktü. Çok çalışkan olduklarını hatırlıyorum. Sabahın erken saatlerinde tarlalarını sürer, çayırlarını biçerlerdi. Biz de babamla kağnımızı sürer, ovada Türk komşularımızla karşılaşırdık. O ovada onlardan çok bilgece sözler duymuşumdur. Babam Türkçe bilir sohbetlere katılırdı: "Yağmur gelir çamur olur" derdi mesela. Türkler de ona Bulgarca "Bu dünya böyle gider, doğru giden kör olur" diye karşılık verir, sözü tamamlardı. Aramızda sonsuz bir güven ve dostluk vardı. Birbirimize evimizin barkımızın anahtarlarını bırakırdık. Sonra bir gün Bulgaristan ve Türkiye hükümetinin yaptığı bir anlaşma sonucunda komşularımızın Türkiye'ye göç etmesine karar verildi.
Yıl 1951.
Türkleri köyün sonuna kadar uğurlamıştık
Ne hissetmiştiniz?
Yaşım küçük olmasına rağmen o günü unutamıyorum. Türkler tren garına kadar bagajlarını götürmek için kamyonlar tutmuşlardı. Biz Bulgarlar da o kamyonları köyün sonuna kadar uğurlamıştık. Bir çoğumuz ağlıyorduk. Türkler de kamyonlardan biz Bulgar çocuklarına karamelli şekerler atıyorlardı.
Peki Türk azınlığı asimile etmek ilk ne zaman Bulgaristan'ın devlet politikası olmuştu?
Todor Jivkov zamanında, yani Komünizm döneminde. Komünizm öncesinde ise anlattığım gibi, Bulgaristan ve Türkiye hükümetleri arasında çeşitli anlaşmalar ve sözleşmelere dayanan çeşitli göçler yaşandı ama asimilasyon yoktu.
Türklerin Bulgar olacağını sandı
Jivkov sadece Türklere ve Pomaklara mı kafayı takmıştı yoksa başka azınlıkların da hayatı zor muydu?
Jivkov, Bulgar hükümetinin nüfus politikasının yanlış olduğunu düşünüyordu ve gündeminde Türk azınlıklar vardı.
Türk azınlığı yoktur, Osmanlının zorla Türkleştirdiği Bulgarlar vardır mantığında mıydı?
Bence onun bu maceraya girişmesinin başlıca nedeni şudur: Türklerin kıyafetlerini değiştirerek, onlara Bulgar isimleri vererek, kamusal alanda anadillerini yasaklayarak onların otomatikman Bulgar olacağını düşünüyordu. Eğer herkes Bulgar ismi taşıyorsa kimin hangi etnik kökenden olduğunu nasıl bileceksin fikrindeydi. Nüfus sorununu böyle çözmeye çalışıyordu. Bunun ne kadar sığ bir düşünce yapısı olduğunu söylememe herhalde gerek yok. Buna ben ancak siyasi adilik ve aptallık diyebilirim.
Asimilasyon bizi yok eder dedik
Siz bu arada Bulgaristan'ın önde gelen aydını olarak asimilasyon politikasına nasıl tepki vermiştiniz?
Biz bir süre durumu tam anlayamadık çünkü rejim elinde tuttuğu bütün propaganda araçlarını kullanarak "Türkler kendi rızalarıyla Bulgar isimleri aldılar" mesajını yaydı. Halkın büyük çoğunluğu da buna inanıyordu. Fakat sonra Türkler isimlerinin zorla değiştirildiğini söyleyerek sokaklara döküldü. Biz Aydınlar da, bir azınlığın baskıyla kimliklerine müdahale edildiğini anlamış olduk. Hemen muhalif bir dernek oluşturduk ve 1988 yılının başında ve 1989 baharında iki deklarasyon yayınladık.
Ne diyordunuz?
Asimilasyonun nasıl yapıldığını anlattık ve buna çok sert bir dille karşı çıktık. Bu asimilasyon politikasının sürdürülmesi Bulgaristan'ı yok eder diyorduk.
Gizli servis de bize karşı çalıştı
Jivkov bu deklarasyona ne dedi?
131 aydın olarak bu deklarasyonu imzaladık, sonra o dönem parlamentonun başındaki Todorov'a, başsavcıya ve Jivkov'a gönderdik. Hiç hoşuna gitmedi tabii ama biz de zaten ondan izin almamıştık. Sonra bir şairimiz bu deklarasyonu Avrupa Radyosu'nda okuyunca tüm dünyaya durumu anlatmış olduk. BBC, Deutsche Welle, Amerikan'ın Sesi gibi radyolar da bu metni yayınlamaya başladı hemen. İki hafta boyunca deklarasyonun tam metni bütün radyolarda okundu. İşte o zaman Jivkov'un sabrı taştı ve gözaltına alınmalar başladı. Aralarında benim de bulunduğum 16 kişi gözaltına alındık. Evlerimiz ofislerimiz altüst edildi.
Sonra?
Bulgaristan gizli servisi ülkenin çeşitli yerlerinde Türk azınlığın haklarını savunan bizimki gibi sivil örgütlere karşı büyük mitingler düzenledi. Ve hepimiz hain ilan edildik, defolsun vatan hainleri sloganları atıldı o mitinglerde.
Türkler direnişte hiç şiddete başvurmadılar
Bu arada Bulgaristan Türkleri nasıl direniyordu? Hatırladığınız en şiddetli örnek hangisi?
Gösteriler yapıyorlardı. En etkilisi de açlık grevleriydi. Binlerce kişi... Günlerce açlık grevi yapıyordu. Biri bitiyor, biri başlıyordu. Ama şiddete hiç başvurmadılar. Sadece bir olay var; 1986'da trene bir bomba konulmuştu. Ama bugünlerde bu bombanın da Türkler tarafından konulduğu konusunda şüpheler var. Bulgaristan gizli servisinin tarafları kışkırtmak için bu bombayı koymuş olabileceği konuşuluyor. O dönemde Bulgaristan ve Türkiye devletleri arası da iyi gerildi. Jivkov tansiyonu düşürmek için, "Sınırı açıyorum, isteyen Türkler gidebilir" dedi. Böyle lanse edilse de bu zorunlu bir göçtü.
1989'daki bu zorunlu göçle ilgili fikriniz neydi?
Elbette bu bir çözümdü ama kimin için? Jivkov ve yakın çevresi.
Siyasetin en ilginç dönemini yaşadım
"SİYASETİ bıraktım; çünkü benim için siyaset büyük değişimlerin yaşandığı dönemde ilginçti. Büyük bir sistemin, ideolojinin, dış politikanın kökten değişmesine sadece şahit olmadım, bizzat içinde yer aldım. Bu bakımdan önemli bir siyasetçiler neslini temsil ediyorum. Sosyalist ülkelerin üye olduğu bir ekonomik forumun dağılmasını sağladık. Varşova Paktı'nın dağılması için imza veren bir siyasetçiyim. Daha da önemlisi Sovyetler Birliği dağıldı ve komünizm imparatorluğu çöktü."
ASIMILASYON UTANCIMIZ
Bulgaristan eski Cumhurbaşkanı Dr. Jelio Jelev, 1984-89 arasında Türklere karşı asimilasyon politikası yürüten komünist lider Todor Jivkov düştükten sonra ülkenin demokratikleşme sürecini, Türklerin haklarının nasıl iade edildiğini anlattı, "Uluslararası arenada güven ve prestij kaybettik. Ülkenin alnındaki utanç lekesiydi" dedi.
Azınlık ezilirse özgürlük olmaz
Jivkov devrildikten sonra yerine gelen Mladenov kısa sürede bir çok değişiklik yaptı. Hükümet politikalarının eleştirilmesini yasaklayan 273'üncü madde, muhalif örgüt kurmayı engelleyen 108 ve 109'uncu maddeleri değiştirildi. Bu yüzden hapse giren Türkler serbest kaldı. 3 ayda bu yol nasıl alındı?
14 Aralık 1989'da parlamento binası önünde büyük bir miting vardı. Sofya Üniversitesi öğrencileri başlattı. İstekleri, "Yönetim gücü Bulgar Komünist Partisi'nin elindedir" diyen anayasanın birinci maddesinin kaldırılmasıydı. Onlara Deliorman ve Rodop'tan gelen Türkler katıldı. Herkes çok kızgındı. Devletin kontrol gücü zayıflıyordu. Komünist rejimin aklıselim ve muhalif siyasetçileriyle Bulgaristan Türkleri birlikte hareket etmeye başladı. Bunun üstüne Bulgar Komünist Partisi (BKP) içindeki liberaller de parti içinde bir darbe yaptı. Merkez kurulunda muhalefet artık çok güçlendi, onlara kulak vermezsek devlet olarak iyice zayıflayacağız diye düşündüler. Sonra zaten 1947'de komünist rejimin yasakladığı partiler de yeniden siyasete girdi. Çok kısa bir süre içinde demokratikleşme adına çok büyük adımlar atılmış oldu. Türklere isimleri iade edildi.
İç savaş tehlikesi vardı
29 Aralık 89'da Parlamento Başkanı Todorov çıkıp "Bulgaristan'da yaşayan herkes adını, dinini ve dilini özgürce seçebilir" açıklamasına Bulgar milliyetçileri nasıl tepki göstermişti?
Çok sert şekilde. Ülkenin her yerinden, fabrikalarından otobüslerle adamlar taşındı Sofya'ya. Şehir neredeyse abluka altına alındı. Neyseki Bulgar milliyetçileri ve Türkler hiç karşı karşıya gelmedi ve kan dökülmedi.
Siz 1990'da Cumhurbaşkanı olduktan sonra gerginliği nasıl yatıştırdınız?
Parlamentonun çıkarmış olduğu azınlık hakları yasalarının arkasında durdum her şeyden önce. Milliyetçiler buna kızıyordu ama devlet değil, milliyetçiler geri adım attı. Yoksa ülke bir iç savaşa sürüklenebilirdi. Sonra Ahmet Doğan öncülüğündeki Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) kuruldu ve bu sorunla ilgilenmeye başladı. Muhalefetle el ele mücadele verdiler.
Milliyetçilerin en büyük endişesi "Haklarına kavuşan bu Türkler şimdi bir de özerklik ister" miydi?
İşte bu söylentiyi gizli servis çıkarmıştı, halbuki Türklerin hiçbir zaman böyle bir talebi olmadı. HÖH lideri Doğan mecliste bunu bir çok kez söyledi, teminat verdi.
HÖH partisinin bu tutumunun azınlık sorununun çözümünde faydası oldu mu?
Elbette. En önemlisi hiç şiddete başvurmadılar ve aşırı milliyetçilerin eline koz vermediler. HÖH'ün politikası çok ılımlı ve akıllıcaydı. Örneğin kendi partisinin içindeki aşırı milliyetçileri tasfiye etti. Hiçbir Bulgaristan Türk'ünün ayrılıkçı olmadığını ilan etti ülkenin en resmi kürsüsünden. Sonunda Türk isimlerinin iadesi dışında, Türkçe'nin devlet okullarında seçmeli ders olarak okutulması, ibadet özgürlüğü gibi doğal haklarına kavuştular.
Türkler 20 yıldır siyasette
Şu anda sadece Türkçe okutulan devlet okulu yok değil mi?
Komünizm'den önce 1940'larda Şumnu'da bir Türk okulu vardı. Ama şimdi sadece iki tane imam hatip lisesi var. Ama bu da normal. Bulgaristan'da yaşayan bir halkın Bulgarca eğitim görmesi entegrasyon için elzemdir. Yahudi ve Ermeni okullarında da Bulgarca resmi dil olarak okutuluyor mesela.
Türklerin kurduğu partiler politikalarını Türklük üstüne mi kuruyor, yani sadece kimlik siyaseti yaparak mı oy topluyor?
Onlar elbette bir Bulgaristan partisi. Son 20 yılda kurulmuş bütün meclislerde yer aldılar. Liberaller. Hatta ben onların Liberal Enternasyonal'e üye olmaları için referans verdim.
Kürt sorunu, dünyanın sorunu haline gelecek
Türkleri asimile etme politikası ne kaybettirdi?
Uluslararası arenada güven ve prestij kaybettik. Ülkenin alnındaki utanç lekesiydi. Kimse Bulgaristan'la alışveriş yapmak istemiyordu. İnsan hakları forumlarında nelerin yapılmaması gerektiği konusunda Bulgaristan örneği verilirdi. Ülke içinde de hem ekonomik hem de ahlaki bir kriz yaşandı bu nedenle. Neyse ki şu anda gerekli olan bütün haklara sahipler.
Doğu Bloku ülkeleri ya da Türkiye azınlık sorununu kan dökülmeden neden halledemiyor?
Türkiye'nin durumu farklı çünkü Kürt sorunu çok karmaşık. Türkiye, İran ve Irak'ta 30 milyondan fazla Kürt var bazı verilere göre. Bu doğruysa Kürtler şu anda devleti olmayan en büyük halk. Bence Kürt sorunu bu yüzyılda sadece Türkiye'nin değil, dünyanın sorunu haline gelecek.
ÖZÜR: Bulgaristan'daki Türklerin zorunlu göçe tabi tutuluşunun 20. yılı nedeniyle hazırladığım dizinin dün yayınlanan bölümünde "Bulgar Türkleri" ifadesi yeralmıştı. Bu nedenle okuyucularımızdan özür diliyorum. Doğrusu "Bulgaristan Türkleri" olacak.