TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN 95.KURULUŞ YILDÖNÜMÜ VESİLESİYLE TÜRKİYE'NİN İNSANİ DİPLOMASİSİ HAKKINDA T.C. SOFYA BÜYÜKELÇİSİ DR. HASAN ULUSOY'UN MAKALESİ



Cuma, 26 Ekim 2018

TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN 95.KURULUŞ YILDÖNÜMÜ VESİLESİYLE TÜRKİYE'NİN İNSANİ DİPLOMASİSİ HAKKINDA T.C. SOFYA BÜYÜKELÇİSİ DR. HASAN ULUSOY'UN MAKALESİ G-20 üyesi olan Türkiye, dünyanın 17. ve Avrupa'nın 5. büyük ekonomisine sahiptir. Türkiye, artan imkân ve kabiliyetleri çerçevesinde, gerek yakın çevresinde, gerek uluslararası düzeyde güvenlik, istikrar ve refahın sağlanması amacıyla, dış politikasını "Yurtta Barış, Dünyada Barış" ilkesiyle, "Girişimci ve İnsani" bir yaklaşımla yürütmektedir.

Günümüzde insani krizlerinin büyüklüğü göz önüne alındığında, uluslararası toplumun insani alanda dev sınamalarla karşı karşıya kaldığı kuşkusuzdur. Buna ilave olarak, mevcut insani düzen günümüz insani krizlerine artık yeterince cevap verememektedir. Esasında, günümüzde insani krizler, nicelik ve karmaşıklık bağlamında daha kötüye gitmektedir. Üstelik yakın zamandaki mülteci akını ile Ebola ve veba salgınları gibi insani krizler, sözkonusu meselelerin sınıraşan boyutlarda olduğunu uluslararası topluma bir kez daha acı şekilde hatırlatmıştır. Daha tedirgin edici olanı ise, ihtiyaçlar öngörülemeyen seviyelerde artarken, bunlara yanıt olabilecek mali kaynaklarının sınırlı kalmasıdır.

Çağımızda, insani krizlerin yüzde 80'i, tekrar eden veya yıllarca sürüncemede kalan ihtilaflardan kaynaklanmaktadır. Dünya genelinde yarısını çocukların oluşturduğu yerlerinden edilmiş kişilerin rekor seviyeye ulaşarak, 60 milyonu geçmesi, temel olarak sürüncemede kalan ihtilafların bir sonucudur.

Doğal afetler de, milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine sebep olmakta ve bunun sonucunda ciddi ekonomik zararlara da yol açmaktadırlar. Doğal afetler, ortalama 200 milyon kişiyi etkilemiş ve son 20 yılda yaklaşık 300 milyar Dolar'lık ekonomik hasara neden olmuştur. Kısacası, BM Genel Sekreteri'nin bir defasında vurguladığı üzere, hayatta kalmak için yardıma ihtiyacı olan rekor sayıda (130 milyon) kişi bulunmaktadır.

Türkiye insani diplomasisiyle bu sorunlara yanıt bulmaya ve ihtiyaç sahiplerine yardımcı olmaya çalışmaktadır.

Ülkemiz, insani yardımların milli gelire oranı dikkate alındığında, uzun zamandır dünyanın "en cömert" insani donörü olarak kabul edilmektedir. "Global Humanitarian Assistance" (GHA) programınca hazırlanan Küresel İnsani Yardımlar 2018 Raporuna göre Türkiye'nin insani yardımları 2017 yılında 8,07 milyar ABD Dolara yükselmiştir. Bu meblağ ile Türkiye, toplam insani yardımlarda da ilk kez dünyada birinci sıraya yükselmiştir. Geleneksel olarak en büyük bağışçı ülke olarak bilinen ABD ise 6,68 milyar ABD Dolarla ikinci sırada kalmıştır.

Türkiye'de korunan Suriyelilere yönelik insani yardımların yanı sıra, ülkemizin denizaşırı insani yardımına ayrılan miktar da istikrarlı şekilde artmıştır. Rakamların gösterdiği üzere, Türk kalkınma yardımlarının yaklaşık yüzde 70'i insani yardım amaçlı kullanılmıştır. OECD rakamlarına göre ülkemizin 2017 yılı resmi kalkınma yardımları 8,142 milyar ABD Doları olarak gerçekleşmiştir. Bunun içinde en büyük payı 7,208 milyar ABD Dolarıyla insani yardımlar almaktadır.

Esasen, Türkiye'nin ihtiyaç sahiplerine her zaman yardım elini uzatmak gibi güçlü bir geleneği vardır. Daha 15. yüzyılın sonlarında, Türkler, anavatanlarında zulümden kaçarak sürgün edilen yüzbinlerce Yahudi'yi topraklarına kabul etmiştir. Holokost sırasında da Avrupa'da Nazi zulmünden kaçan Yahudilerin Türkiye üzerinden geçişini azami ölçüde kolaylaştırmış, diplomatları, yaşamlarını tehlikeye atma pahasına binlerce Yahudi'nin Nazi rejiminden kurtarılmasını sağlamıştır. Bunlardan da görüleceği üzere, Türkler, tarih boyunca, din, dil veya etnik kökenine bakmaksızın, çok zor durumda olan sayısız insana kucak açmışlardır. Bu miras temelinde, ihtiyaç sahibi insanlara, hem kendi toprağımızda ev sahipliği yaparak, hem de kendi ülkelerinde veya başka ülkelerde kaynak ve kapasite bakımından yardım ederek, insani yardım sağlamaya devam ettik.

Türkiye'nin kendi deneyimlerine dayanarak son zamanlardaki bu insani duruşu, insani diplomasisine canlı şekilde yansımıştır. İnsani yardımlar insani diplomasinin önemli bir aracı olmakla birlikte, Türkiye'nin uyguladığı insani diplomasi, çok daha geniş bir anlam içermektedir. Ülkemizin uyguladığı insani diplomasi, salt insani yardım anlayışının ötesine giden, odağında insan olan, insanlık vicdanına dayalı, ülkemizin refahının, eşit ortaklık temelinde, ihtiyacı olan ülkelerle, kapsamlı yardım ve işbirliği programlarıyla paylaştırılıp, pekiştirilmesine yönelik bir strateji de içermektedir. Bunun, uygulamadaki yansımaları, bu ülkelerin, bir yandan acil insani yardım ihtiyaçlarına çare bulmak, diğer yandan da, bunların sürdürülebilir kalkınma (ekonomiden, eğitime, sağlıktan, gıda güvenliğine, suya erişime vb.) süreçlerine katkı sağlayıcı programlar izlemek olarak ortaya çıkmaktadır. Özetle, Türkiye'de insani yardımlar ve buna dayalı diplomasi, bir yandan halkımızın vicdanı ve inancının sonucu, bir yandan da çağımızda uluslararası toplum üyesi olmanın sorumlu bir davranışıdır.

Türkiye, küresel çapta insani yardımlarını yaygınlaştırırken, başta Suriye olmak üzere anavatanlarından ümitsizce kaçan milyonlarca insanı da barındırmaktadır. Bu durum, Türkiye'nin, hem donör hem de mülteci barındıran bir ülke olarak, sistemin her iki tarafındaki mevcut meseleleri görebilmesini sağlamakta, bu anlamda, benzersiz, ama aynı zamanda oldukça zor bir deneyimdir.

Türkiye'nin insani yardımları günümüzde, çatışma durumlarından, mülteci krizlerine, doğal afetlerden Ebola gibi salgınlara kadar her türlü krize yöneliktir. Halihazırda, Türkiye'nin insani politikasının ana bileşenleri şu şekilde özetlenebilir:

İnsani krizler esasen daha büyük hastalıkların semptomları gibidir. Bu nedenle, yalnızca semptomları hafifletmek yerine, hastalığın kesin tedavisi için ortaya çıkış nedenlerini ele almak oldukça önemlidir. Bu, ülkemizin insani krizlere yönelik politikalarını belirleyen temel yaklaşımdır.

İnsani krizlerin, insani yardımlarla hafifletilebileceği; ancak, sürdürülebilir ve bütüncül bir yaklaşım olmadan asla ortadan kaldırılamayacağı yadsınamaz bir gerçektir. Bu bağlamda, kalkınma odaklı insani yardım, Türkiye'nin insani yardım müdahalelerindeki politikalarının çekirdeğini oluşturmaktadır. Mevcut krizlerin karmaşıklığı dikkate alındığında, insani krizlere yanıt verebilmelerini teminen, bu yardımları alan aktörlerin esnekliklerini ve kapasitelerini arttırmak üzere, insani yardım ile kalkınma arasındaki bağın güçlendirilmesi gerekmektedir.

Bu, özellikle tekrarlayan ve sürüncemede kalmış insani krizler açısından önemlidir. Örneğin, Sahraaltı Afrika'daki birçok krizde birçok sorunun birbirini tetiklediği bir kısır döngü mevcuttur. Bunu Nijer'de Büyükelçilik yaparken bizzat gözlemlemiştim. Çoğunlukla kıtlıkla sonuçlanan gıda krizleri, ormanların yok olması veya çölleşme gibi iklimsel bozukluklarla daha da ağırlaşan kuraklık veya sel nedeniyle birlikte kendini göstermektedir. Sınırlı tarımsal kapasite, (su depolama veya drenaj sistemleri vb. gibi) temel altyapı unsurlarının sınırlı olması ya da bu tür felaketlerin üstesinden gelmek için insani veya kurumsal kapasitenin bulunmaması nedeniyle kuraklık veya taşkınlarla bu ülkeler her mevsim harap olmaktadır.

Bu kısır döngünün kırılması zordur. Çünkü kalkınma kısmında büyük bir sorun bulunmaktadır. Bu tarz kısır döngüler, mülteci krizlerine de yol açan çatışmalara dahi sebep olabilmekte veya bunları tetikleyebilmektedir.

Bu gibi durumlarda, insani krizler kalkınma araçları olmaksızın tamamıyla çözülemezler. Esasen, barış ve güvenliğin sürekli ve kalıcı olmasını teminen, insani faaliyetlerin, demokratik yapılarla birlikte sürdürülebilir kalkınma ile desteklenmesi gerekmektedir.

Bu kısır döngüleri kırmak için çeşitli araçlarla müdahale gerekmektedir. İlk aşamada Türkiye, acil insani durumlara insani yardımlarla müdahale etmekte ve dayanıklılığı desteklemek üzere, kalkınma projelerine birlikte veya eş zamanlı olarak uygun şekilde devam etmektedir.

Suriye'deki çatışmadan kaçan milyonlarca Suriyeliye ev sahipliği yapmak, Türk insani diplomasisinin aktif olarak kullanıldığı bir diğer alandır. Bu, günümüzde komşu ülkelere mali açıdan ve güvenlik bakımından ciddi biçimde etki eden, sürüncemede kalmış en büyük insani krizdir. İnsani ve vicdani sorumlulukları ve insani diplomasisi doğrultusunda Türkiye, insani krizin en başından itibaren, ülkelerinden kaçan Suriyelilere yardım etmek için çok yönlü bir strateji geliştirmiştir. Aynı şekilde Suriye'deki Suriyelilere de insani yardımda bulunmaya devam etmiştir. Bu kapsamda krizin çıkış nedenlerini siyasi ve diplomatik çabalarıyla giderme yönündeki uluslararası sistemdeki çalışmalarda da en önde yer almıştır.

Türkiye, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en kötü insani trajedi olarak görülen Suriye krizinin başlangıcından beri açık sınır politikasını sürdürmüştür. Ülkemiz hâlihazırda 3,5 milyonu aşkın Suriyeliye ev sahipliği yapmaktadır. 21 geçici barınma merkezinde misafir edilen Suriyelilerin sayısı yaklaşık 235 bindir. Ülkemiz tarafından Suriyeliler için yapılan harcamalar, STK'lar ve belediyelerin katkıları ile birlikte 31 milyar ABD Doları'na ulaşmıştır. Uluslararası toplumun katkısı ise beklentinin çok altında kalmıştır. Uluslararası mülteci hukuku ve vicdani sorumluluklar bu konuda acil bir adil külfet paylaşımını gerektirmektedir.

BMMYK rakamlarına göre Türkiye, en çok mülteci barındıran ülke konumundadır. 600 bini aşkın Suriyeli çocuk eğitim hayatını ülkemizde sürdürmektedir. İlkokul düzeyindeki Suriyeli çocuklar arasında %97 oranında okullaşma sağlanmıştır. Ayrıca, 20 binden fazla Suriyeli genç yükseköğretimini ülkemizde sürdürmektedir.

Türkiye, günümüzdeki en büyük insani kriziyle bu şekilde mücadele ederken, Batı'ya büyük bir mülteci göçünü de önlemektedir. Ülkemizdeki Suriyelilere ilave olarak Irak, Afganistan, İran, Somali gibi ülkelerden gelenlerle birlikte barındırdığımız mülteci sayısı 4 milyon 600 bine ulaşmıştır. Öte yandan, 255 bin 300 Suriye vatandaşı da son 2 yılda ülkelerine geri dönmüştür. Bu, sınırötesinde yaptığımız güvenliğimize yönelik operasyonların sonucu bölgelerin terör unsurlarından temizlenmesinin bir sonucudur. Görüleceği üzere, ülkemiz, AB ile varılan mutabakatı kendi açısından fedakarlıkla yerine getirerek sınırlarından yasadışı göç akınını önlemektedir. Bunu en iyi Bulgaristan makamları görmektedir. Başbakan Borisov, ülkemizden yasadışı göç akımının neredeyse sıfır olduğunu yakınlarda açıklamıştır.

Küresel ölçekte insani diplomasimize bir başka önemli örnek, Filistin halkına yardımlarımız bağlamında BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı'na (UNRWA) 1949'dan beri süren desteğimizdir. Ülkemizin kurucu üyeleri arasında bulunduğu UNRWA, son dönemde büyük bir mali sıkıntı içindedir. UNRWA'ya nasıl sürdürülebilir bir mali destek sağlanabilir sorusuna yanıt bulmak amacıyla BM Genel Sekreteri Guterres tarafından görevlendirmeyle, özel temsilcisi olarak, İsviçreli bir meslektaşımla 2017 yılında BM için rapor hazırlamıştım. Ne yazık ki, o günden bu yana ABD gibi büyük bir donör bu Ajanstan yardımlarını çekmiştir. 2017-2018 dönemimde UNRWA Danışma Komisyonu'nun başkanlığını da üstlenen ülkemiz, bütün bu olumsuzluklara rağmen UNRWA'ya mali ve ayni yardımlarını büyük fedakarlıkla arttırarak desteğini sürdürmektedir. 2018 yılı için 1,5 milyon ABD Doları katkıya ek olarak, Ajansın içinde bulunduğu mali darboğazın aşılmasına destek olmak üzere ek 10 milyon ABD Doları daha Ajansa ülkemizden transfer edilmiştir.

Türkiye'nin, özellikle insani ve kalkınma yardımlarının birlikte kullanıldığı sürüncemede kalmış ve tekrar eden krizlerden etkilenen bölgelerde kullanılan yukarıda bahsedilen görüş, uygulama ve deneyimleri, ilk defa 24-26 Mayıs 2016 tarihlerinde İstanbul'da gerçekleştirilen Dünya İnsani Zirvesi'ne (İstanbul Zirvesi) önemli katkı sağlamış ve uluslararası toplumla kapsamlı şekilde paylaşılmıştır. Bahsekonu Zirve, küresel insani yardım sisteminin karşılaştığı mevcut zorlukların ortasında, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin inisiyatifiyle gerçekleştirilmiştir.

İstanbul Zirvesi, kapsayıcı yapısına uygun olarak, krizlerden etkilenen toplulukların temsilcileri de dahil olmak üzere, dünya insani toplumunun tüm paydaşlarını ilk defa bir araya getirmiştir. 180 ülkenin katılım sağladığı İstanbul Zirvesi vesilesiyle, 55 Devlet ve Hükümet Başkanı, 60'ı aşkın Bakan ve 40'tan fazla uluslararası örgüt Genel Sekreteri/Başkanı ülkemizde ağırlanmıştır. Diğer paydaşlarla birlikte Zirve'ye toplam 9 bin katılımcı iştirak etmiştir. Bu katılım düzeyiyle, İstanbul Zirvesi, bir kerede en fazla ülkenin katılım sağladığı, BM merkezi New York dışındaki en büyük BM Zirvesi unvanını almıştır.

Bu tarihi Zirve'nin benim için ayrı bir önemi de vardır. Zirve hazırlıkları dahil olmak üzere BM tarafı ile bu büyük organizasyonu ve küresel insani krizlere kalıcı ve sürdürülebilir yanıtlar bulunması çalışmalarını ülkem adına yürütme ayrıcalığı şahsıma nasip olmuştur.

Kapsamlı olarak özetlediğim üzere, Türkiye, insani yardımlarıyla bugün insani diplomasi alanında önde gelen ülkelerden biridir. İnsani yardımlarımız nerede, ne ihtiyaç varsa en hızlı ve etkin şekilde yapılmaya çalışılmaktadır. Bunlar TİKA, AFAD ve Türk Kızılayı gibi paydaşlarımızın uzman desteğiyle yapılmaktadır. Kalkınma odaklı insani yardımlar olarak dünyaya örnek olan insani diplomasimiz geçmişte olduğu gibi, gelecekte de, nerede ihtiyaç varsa uygulanmaya devam edecek ve insanlığa hizmet edecektir. Bu süreçte, iyi komşuluk ilişkileri içinde olduğumuz, dost ve müttefik Bulgaristan'la bu alanda da, hem ikili temelde, hem de çok taraflı platformlarda birlikte çalışmak arzumuzdur.

Bu vesileyle, başta ülkelerimiz arasındaki dostluk ve gönül köprüsü Soydaşlarımız olmak üzere Bulgaristanlı dostlarımıza, insani krizlerden uzak esenlik ve huzur dolu günler dilerim.


DİĞER HABERLER


09 Aralık 2024