BATI TRAKYADAKİ İMAM TAYİNLERİ



Perşembe, 15 Şubat 2007

           BATI TRAKYADAKİ  İMAM TAYİNLERİGeçtiğimiz haftalarda ulusal basında çıkan bir haber bölgemizde oldukça yankı uyandırdı. Haberde imamların okullara din dersi öğretmeni olarak tayin edilecekleri yazılmaktaydı. Olayın daha sonra böyle olmadığı ve imamların camilerde görevlendirilecekleri belirtildi.
Din adamları hiç kuşkusuz ekonomik zorluklar içerisindedir. Bazıları bir şekilde bu zor ekonomik durumu aşmasını bilmişlerdir.

Devlet camilere imam tayin etmeyi neden düşündü, nasıl düşündü ve kimleri akıl hocası olarak belirledi onları yaşadığımız konjonktürde aramamız gerekir; fakat bu kararın azınlık içinde de çok tartışılacağı muhakkaktır. Bazı çevreler seçilmiş müftülerin siyasi yetkilerinin olamayacağını üstüne basa basa Türk Azınlığa kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. Oysa atanmış müftülerde böyle bir yetkinin kısılmasını hiç akıllarına dahi getirmemektedirler. Şöyle ki: Camilere atanacağı belirtilen imamların görev süreleri dokuz aylık sözleşmeler şeklinde olacak. Kimlerin atanacağını ise beş kişilik bir komisyon belirleyecek. Bu komisyonların üçü devletin çeşitli bakanlıklarından, ikisi ise üniversitelerden oluşacak. Komisyonun kararlarını ise en sonunda müftü onaylayacak. Beş kişilik komisyonun üçünün mevcut siyasi otoriteden oluşması, olaya siyasi bir boyut kazandırmaktadır. Kısacası mevcut bir siyasi iktidarın dayattığı kişileri müftü onaylamak zorunda kalacaktır; çünkü çoğunluk siyasilerin elindedir. Bu durumda, görevde bulunan atanmış müftü siyasi bir davranış sergilemiş olmuyor mu? Müftü siyasi iktidarın kararlarına ne ölçüde itiraz edebilir? Seçilmiş müftülerin siyasi kimlikleri olmamalı derken, atanmış müftülere neden siyasi kararları onaylatma ihtiyacı hissediliyor? Bu bir çifte standart değil midir? Burada dikkat çeken komisyonda azınlıktan hiçbir temsilcinin olmamasıdır. Beyler sizler camilere mi, yoksa kiliselere mi din adamı tayin ediyorsunuz? Eğer Müslümanlara din adamı tayin etme amacındaysanız, bırakın bu işi Müslümanlar kendileri halletsin! Bu Hıristiyanlar için de geçerlidir. Yok eğer diyorsanız ki biz Hıristiyanlar, siz Müslümanlara din adamı tayin edeceğiz, bunun mantıkla ve insan haklarıyla hiçbir alakası yoktur. Tıpkı minare ve cami izinlerinin kiliseye bağlı olduğu gibi.
Bu olay bize göre müftülük seçimlerini engellemeye ve basite indirmeye yönelik bir karardır. Devlet bu işi hallettikten sonra, kendi tayin etmiş olduğu kişilere müftüyü de seçtirecektir; bu seçimi de tabii ki yine kurdurulacak olan bir komisyon yapacaktır. Bunun adına da seçilmiş müftü denecektir.

Peki bundan sonra ne olacaktır? Tayinli imamlar müftünün her hafta muntazam olarak gönderdiği hutbeyi okumak zorunda kalacaklar. Hutbelerde siyasi iktidarların propagandasının da yapıldığını görürseniz hiç şaşırmayın! Fakat, işin en kötüsü Bulgaristan örneğindeki gibi de olabilir. Bulgaristan Başmüftülüğü her hafta camilere hutbe göndermektedir. Bu hutbelerin dili ise Bulgarca'dır. Örneğin Uzundere'deki insanların her ne kadar Türkçeleri zayıfsa da yine şöyle demektedirler cami imamına: ‘Bize Bulgarca hutbe okuma! Hutbeyi okuyacaksan Türkçe'sini veya Arapça'sını oku!' Uzundere imamı ise Başmüftülükten gelen talimata uymak zorundadır; çünkü kendisini oraya onlar tayin etmiştir. Sonuçta hutbeler Bulgarca okunur. İnşallah bizler de onların durumlara düşmeyiz. (Yukarıdaki örneği 2001 yılında bizzat Uzundere'de (Nedelino) yaşadık).


DİĞER HABERLER