Mustafa Kemal Atatürk hakkında Türkiye Cumhuriyetini kurduğu ve ilk Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olduğu, başkomutan, reformcu ve barışı savunan devlet adamı, halklar arasında anlayış ve işbirliğini geliştirdiği, Türk basınında ve birçok eserde yazılmıştır.
Onun hakkında dünyada önde gelen siyasetçiler de güzel sözler sarf ediyorlar. Atatürk'ün mesajları evrensel bir öneme sahiptir. Avrupa hümanizmini muhakeme etmiştir. Fikirleri, Güneydoğu Avrupa ülkelerinin Avrupa entegrasyonu için bir ön koşulu temsil ediyor. Bulgaristan'da bu devlet adamın, siyasetçi ve reformcu kimliği üzerine duracağım. Ülkemize karşı dostça yaklaşımı, Bulgar halkı ile Türk halkı arasında dostane ilişkiler kurma arzusu taşıdığını makalemde dile getireceğim.
27 Ekim 1913'ten Şubat 1915'e kadar Mustafa Kemal, Bulgaristan'da Askeri Ataşe olarak görev yaptığı dönemdir. Onun buradaki görevi geniş bir coğrafyayı kapsamaktadır: Sırbistan, Karadağ ve Romanya bu ülkeler arasındadır. Balkanların tüm sosyo-ekonomik ve politik yaşamını tanımak için harika bir fırsattı. Sofya'ya gönderilmesinin nedenleri Osmanlı İmparatorluğunun onun siyasi hayattan bir çeşit uzaklaştırmadır. Gönderilmesinin temel nedenlerinden biri de Atatürk'ün İttihat ve Terakki Partisi'nin üç lideri ile olan soğuk ilişkileridir. İttihat ve Terakki Partisi'nin üç lideri Enver, Talat ve Cemal Paşaların amacı bu genç ve iddialı askerin mümkün olduğunca İstanbul'dan uzak tutmaktır.“ Bunu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK adlı kitabında İlber Ortaylı şöyle anlatıyor: Sofya’ya tayın ediliş nedenleri arasında İttihat ve Terakki yönetiminin sorumsuz liderleriyle arasındaki soğukluk (ordunun politika ile ilişkisine ve Alman askeri heyetlerinin Osmanlı ordusundaki nüfuzuna karşı çıkmıştı) neden olmuştu. Yakın dostu Ali Fethi (Okyar) Bey de Sofya büyükelçisiydi ve yanında Mustafa Kemal`i görmeyi istiyordu.“
Ancak, Sofya'daki yaşamı, Mustafa Kemal'in askeri ve politikacı olarak gelişmesinde yeni bir ivme kazandırmıştır. Onun Avrupalı bir toplumda ilk yaşam sürecidir. Fransa'da biraz kaldığı doğrudur, ancak orada zamanını daha çok askeri faaliyetlerde geçirmiştir. Sofya'da daha yeni Avrupalı olmuş bu kentin sofistik yaşamıyla karşılaşmıştır.
Sofya'nın o zamanlarda orta ölçekli bir şehir olmasına rağmen,1913'te Avrupa kültürünün esintisi ile yaşam tarzı ve uygar ilişkiler pekişmiştir. Bu etki Mustafa Kemal tarafından fark edilmiştir. Ve çok kısa bir zaman sonra Bulgaristan başkentinin siyasi, kültürel hayatının vazgeçilmez simalarından biri haline gelmiştir.
„Özellikle askerler arasında Balkan Savaşları’nda çarpıştığı Bulgar kumandanlarla yakın ilişkiler kurdu. Bulgaristan Mustafa Kemal’ın haraketli hayatında ileriye dönük birçok projesini biçimlendirdiği, toplumsal, siyasal kültürel modernleşme olayını yakın örnekleriyle izlediği bir laboratuvar olmuştur“.
***
Mustafa Kemal, Sofya Garı'na soğuk ve kasvetli fakat açık bir Ekim günü gelmiştir. Rüzgâr doğudan esiyor ama batıdan geldiğini düşünüyor. Çok soğuktu, ama yüzü parlak görünüyordu. Sokaklar ıssızdı, seyrek de olsa gözle görülür birkaç boş fayton ve onlara binmiş ve üşüyen faytoncular vardı.
Soğuktan herkes evlerine girmişti. Yavaş ve düşünceli yürüyordu, belli ki acelesi yoktu. Bir ara başını kaldırdı ve Vitoşa caddesinde boş arazide yükselmiş binalara baktı. Bakışı tüm Vitoşa'yı sardı ve daha sonra faytoncu çağırarak o dönem Sofya'nın en elit oteli olan ve 1881'de mimar Antonin Kolar tarafından yapılan Grand otel ''Bulgaria''ya yerleşti.
Mustafa Kemal arkadaş edinince ve çevresi genişleyince ''Splendid Palace'' oteline taşındı ve burada yedi ay kadar kalır. Madam Corrinne'ye gönderdiği mektubunda Atatürk şöyle yazar:
''Şimdi ''Splendid Palace'' oteline yerleştim. Yakın zamanda inşa edilmiş ve çok konforlu; banyo ve hizmetçiler var. Burada kumarhane de var. Burası tam yaşamak için''.
Madam Corrinne İtalyan asıllı olup, Birinci Dünya Savaşında hayatını kaybeden Ömer Lütfi Beyin dul kalan eşidir. Kemal ile olan ilişkisi dostluğun ötesine geçer. ''Splendid Palace'' otelin sahibi Avusturyalı Kenda'dır, dansözler ise Macaristan'dan. Zemin katında da Bulgar Panayot Karagözov'un Casinosu vardı. Mustafa Kemal bu mekanı sık ziyaret eder ve Karagözov ile iyi arkadaşlık kurmuş ki, görev bitimine kadar iyi anılar kalmıştır.
Otel hayatı genç subayı için sıkıcı olmaya başlar. Müstakil bir evde yaşama arzusu taşır. Yakın arkadaşı Zümrezade Şakir Bey ile beraber ''Tsar Osvoboditel'' caddesinde iki katlı ve geniş bahçeli bir ev kiraladılar. Ev çok rahat olup meclise ve saraya yakındı. Bu güzel ev 1903 yılında avukat ve diplomat olan Dr. Haralampi Sırmaciev için yapılmış. 1908'de Dr. Haralampi vefat etmiş ve Elena eşini dul bırakmıştır. Kısa süre sonra tek kızı da vefat etmiştir. 1914'de eşi Elena erkek evlatlarını alıp bu güzel evi terkeder. Daha sonra da bu ev Türk hükümeti tarafından kiralanıyor. 1916'da ise Türk devleti satın alıp resmi konutu olur.
Mustafa Kemal'in bugün bile odasındaki mobilyaları, işlemeli ahşap masa ve zengin kütüphanesi mevcut. İkinci katına giden ahşaptan yapılmış büyük merdiven var; salondaki mobilyaların stili ise ''15. Ludwig''' dir. Bu mobilya orijinaliyle bugüne korunmuştur. Çok değerli eşya ve mobilyalar var.
Küçük bahçeden evin içine Vitraylı bir antreden giriliyor. Sonrasında Fransız şömineli lüks ve zengin bir fuaye var. Kemal Atatürk'ün büstünün bulunduğu lobiden, yemek odasına ve büyük resepsiyon salonuna gidiyor. Her iki tarafta da büyük yemek odasına bağlı iki küçük ayrılmış salon vardır. Bunun devamında Krakra Caddesi'ne bakan bir kış bahçesine açılmaktadır. Antre salonunun bir başka kapısı Atatürk Müzesine dönüşen bir kabineye yöneliyor.
Atatürk'ün buradaki komşusu Adalet Bakanı Hristo Popov'dur. Popov, Bulgar siyasetçi, Liberal partinin kilit isimlerindendir. 1913-1918 yıllarında dönemin Başbakanı Vasil Radoslavov'un birinci ve ikinci kabinesinde Adalet Bakanıydı. Atatürk, Sofya'ya savaş sonrası dönemde gelmiştir. Buradaki insanlar Balkan Savaşı'nın trajedisini aşmaya çalışıyorlardı. Lord Kinross yazdığı ''Atatürk'' eserinde şöyle ifade eder: ''Bulgarlar, Türklere karşı düşmanca duygularını unutmaya gayret ediyorlar''.
''Balkan Savaşları'ndan sonra Bulgaristan'ın iç durumu karmaşıktır. Savaşların bitiminde ve sonrasında meydana gelen ekonomik ve mali zorluklar hızla aşılmıştır. Herhangi bir zarar görmediği için ordunun gücü korunmuştur. Sırbistan ve Yunanistan'ın Makedonya'ya karşı intikam duygusu aynı zamanda Romanya'nın Dobruca için intikam hareketlerine yönelik yeni dış politika kavramı hızla gelişiyor. Bu fikir Makedon lobisi tarafından körükleniyor ve siyasi çevrelerde çok sayıda taraftar elde etmiştir. Ferdinand kendini tahtta istikrarlı hissetmiyor.Savaştan önce ve savaş sırasında iktidarda olan bazı partiler etkilerini yitirmiştir. Birinci Dünya Savaşı'nın başlangıcından bu yana partilerin bölünmesinine yol açan Üçlü Mihver ile Antant arasında 'müttefik seçimi' partileri bölmüştür.1913 yılında yapılan 16. Parlamento seçiminde Vasil Radoslavov hükümeti 204 milletvekili sandalyesinden 94'nü kazanıyor. Elbette Solcuların da başarısı var; çiftçiler 48, Sosyayalistler 19-18 sandalyeye hakimdi. Nitekim Vasil Radoslavov hükümeti kendini güvenli hissetmiyor ve Şubat 1914'de yapılan 17.Parlamento seçimlerinde Müslümanların oyları sayesinde kıl payı çoğunluğu sağlıyor''.
13 Ekim 1913'de Türkiye'nin yeni Sofya Büyükelçisi Ali Fethi Okyar olur. Bir diplomat olarak gerçek bir Avrupalı gibi davranır ve kısa bir süre içinde Bulgar toplumunun sempatilerini kazanır. Mustafa Kemal Fethi Bey'den hiç ayrılmaz iyi arkadaş olurlar. Başlangıçta Mustafa Kemal soğuk davranır, ancak daha Selanik'de Bulgarcayı öğrendiğinden tanınmış kişiler ile iletişim kurmasına yardımcı olur. Sofya'daki ilk günleri sıkıcı gelir. Zamanını daha çok Büyükelçilikte geçirir. Madam Corinne'ye yazdığı mektubunda Mustafa Kemal şöyle der:
''Burada kış çok soğuk. Kışın eğlenceli akşamları meslektaşlarımla Büyükelçilikte geçiriyorum. Bu hiç hoşuma gitmiyor''.
Daha sonra, başkentin fırtınalı hayatına girer. Sofya'nın meşhur mekanlarını çok sık dolaşmaya başlar. Gittiği mekanlardan bazıları:''Yeni Amerika'','' „Batenberg'', ''Vahşi Horozlar '', ''Macar kazino'' ve ''Slav muhabbeti''. Bu mekanlar dışında Sultana Raço Petrova'nın salonuna ziyaret eder, Generaler Stiliyan Kovaçev ile Nikola Jekov'a misafir olur, gazeteci Georgi Nikolov ve çok sayıda meslektaşı ile iletişim halindeydi.
Bazı Makedon asker kökenli devrimcilerle de bir araya gelir, onu hemşehrisi gibi kabul ederlerdi: Milletvekili Dime Açkov, General Protogerov, tarihçi Pando Derov v.s . Özellikle de Bulgar Milli Meclisteki 17 Türk milletvekili ile iyi arkadaş olur. Bunlar arasında en iyi arkadaşları Varnalı Zümrüzade Şakir Bey, Rusçuklu Hafız Sadık, Kavalalı İsmail Hakkı, Kırcaalili Salim Nuri, Aytoslu İbrahim Efendi.
Sultana Raço Petrova'nın anılarında Atatürk hakkında şöyle der:
''Genç, mütevazı, ne de çok yakışıklı, ne de çirkin. İnsan bu kadar düşünemezdi, cesur ve kalbinde tutuşan vatan aşkı. Kemal az konuşur, çok dinler ve her şeyi hemen hatırlardı. Bulgarcayı çok az konuşabilmesine rağmen Bulgarların ortamına girip arkadaş edinmeye çalışıyordu''.
Evindeki bir kabulünde General Stiliyan Kovaçev ile ailesine sıkı dostlukları gelişir. Zamanla daha sık görüşmeye başlatıyorlar ve Balkan Savaşı'nın anılarını paylaşıyorlar, askeri sanat hakkında uzun uzun konuşuyorlar. Lakin General Kovaçev, Mustafa Kemal'in askeri bilgi ve yeteneklerinin olduğu farkında. İlk başta Generalin kızına pek ilgi göstermiyor. Fakat zamanla Dimitrina üzerinde güçlü bir izlenim yaratmaya başlar ve her baloda Dimitrina ile dans etmesi için ayağa kaldırır.
Birlikte Borisova bahçesinde Çamkoriya ve Vitoşa'da yürüyüşe çıkıyorlar. Bir defasında Dimitrina ile görüşmesinde Türkiye'nin Avrupalılaşmasına dair fikirleri beyan ediyor, kadını muhafazakarlık ve dini fanatizm zincirlerinden kurtarmak istediğini beyan ediyor. Türk kadını da sizin gibi balolara gitmeli ve dans etmeli, bu köleleşmiş zincirleri kırmak gerekiyor, demiştir. O kadar çok aşık olur ki hayallerindeki Avrupalı kadına ama hasbelkader yolları ayrılıyor.
Mustafa Kemal hiç onu unutamadı, aynı şekilde Dimitrina da. Dimitrina'nın yakınları anlattıklarına göre 9 Ağustos 1966 vefatına kadar her zaman Mustafa Kemal'i andığını söylerler.
Türkiye'deki ziyaretine ilişkin anılarını paylaşan önde gelen Bulgar şair Elisaveta Bagryana şöyle anlatıyor:
''Türkiye'ye yaptığım ziyaret sırasında birkaç kez Atatürk'ü görme fırsatım oldu. Çoğu kez Mustafa Kemal ile Fransızca konuştuk ancak Kemal'in Bulgarcası kötü değildi. Ne hakkında konuştuğumuzdan bağımsız olarak, konuşmasını sürekli Sofya'ya getiriyordu. Birçok generalin, yazarın, gazetecinin adlarından söz etti. Bende onları tanıyordum. Bunlar hep ünlü kişilerdi. Bir anda heyecan verici bir sesle, bana Dimitrina Kovaçeva'yı sordu. Bende ona iyi olduğunu ve yalnızlığıyla baş etmeye çalıştığını söyledim. Mustafa Kemal da aynı ses edasıyla bunları söyledi:
''O benim büyük aşkımdı. Kalbimi orada bıraktım, ona bıraktım. Harika bir kadındı. O zaman ona ihtiyacım vardı, ama şimdi de ihtiyacım var. Şimdi benim yanımda olsaydı çok iyi olacaktı. Buradaki kadınlarımıza modern davranışları ve modern kıyafetlerini gösterecekti. Onu istedim ama babası bana vermedi. Lütfen, Bulgaristan'a döndüğünüzde yürekten selamlarımı iletmenizi istiyorum. Benimle evlenmesi ve bir aile kurması benim için bir zevk olacak. Ondan harika bir eş olacak''.
1925 yılında Atatürk'ün daveti üzerine Tzvetozar Kukudov yönetimindeki Bulgar orkestrası Türkiye'ye gitti. Bu orkestra Türkiye'de 3 yıla yakın bir süre kaldı. Orkestranın dönüşünde Mustafa Kemal Dimitrina Kovaçeva adına birçok hediye gönderir. Gönderdiği hediyeler arasında Reşat Nuri Güntekin'in ''Çalıkuşu'' romanı vardır. Dimitrina'nın heyecanı hakkında konuşmaya gerek yok! Romanın derhal Bulgarcaya çevirilmesini talep eder. Ve nihayet talebi gerçekleşir ve 1931'de o dönemin en büyük tirajlı gazetesi ''Зора” (Türkçe:Şafak) romanın bölümleri basılmaya başlanmıştır.
Eylül 1936'da İstanbul'da Balkan Folklor Festivali düzenlendi. Bulgar tarafından festivale "Bılgarska kitka " dans grubu yer alıyor. Bu festival için Bulgar gazetelerine yazı gönderen St. D. Kyatibov şöyle anlatır:
''2 Eylül 1936'da Beylerbeyi Sarayı'nda Mustafa Kemal, bakanlar ve diplomatların katıldığı programda Balkan ülkelerinden gelenler kendi hünerlerini gösteriyorlardı ki konserler saat 00.00' ye kadar devam etti. Daha sonra devlet adamın önerisiyle program bahçede devam etti. Burada Bulgar grubu bir kez daha konser verdi. Mustafa Kemal Atatürk birden ayağa kalktı ve Adriana hanımefendi ile dans etmeye başladı. Seyirciler sürekli alkışlıyorlardı. Danstan sonra Bulgar horon oyunu başladı, Atatürk yine kalktı ve horonun başında horon tepti''.
Mustafa Kemal Sofya'da toplumsallaşmış, artık her yere davet ediyorlardı. Onun en büyük başarısı da sarayda seçkin kişiler arasında kostüm balosunda maske giymesiydi. Sıradan seyirci gibi katılmak istemedi. İstanbul müzesindeki arkadaşı ona yeniçeri üniforması gönderiyordu. Bu kıyafetle salona girdiğinde herkes ona hayranlıkla ve gıpta ile bakarak alkışlıyorlardı. Ve o zaman 'En iyi kıyafet taşıyıcısı' seçildi. Maskesini indirince Çar Ferdinand onu yanına çağırdı ve bu güzel fikrinden dolayı tebrik etti. Ferdinand da bir anı olarak ona gümüşten yapılmış kül tablası hediye etti. Yıllar sonra bu kez Ferdinand Devlet Başkanı değil, yapmış olduğu jesti unutmayarak Atattürk de ona gümüşten yapılmış kül tablası hediye etti.
Bulgar ordusunda görevli general yardımcısı D. Azmanov Atatürk ile olan anısını şöyle anlatıyor:
''Savunma Bakanlığın avlusunda çok sıradan bir binada, mütevazi kirama gelen misafirler arasında genç Türk Askeri Ataşe Mustafa Kemal de gelmiştir. O genç bir insandı, çok mütevazi bir şahıstı. Her şeyden önce yabancı askeri edebiyattan, daha ziyade yabancı basının Balkan Savaşı hakkında yaydığı haberlere dikkat çekerdi''.
Mustafa Kemal Sofya'da önceki rakiplerden beklenen düşmanca tavırlarıyla karşı karşıya kalmadı. İlber Ortaylı'nın Ocak 2018'de çıkardığı ''Gazi Mustafa Kemal Atatürk'' yeni kitabında şöyle yazıyor:
''Avrupalı başkentlerde yaşayan Osmanlı aydınlarının çoğu Batı Avrupa ülkelerini takip ederlerdi ve bu dünyayı anlayamazlardı ve ondan korkuyorlardı. Osmanlı aydınları, bu dönemde yabancı düşmanlığına maruz kaldı ve aydınları Batı medeniyetinden uzaklaştırdı. Mustafa Kemal, Bulgar toplumunun modernleşmesini ve Osmanlı egemenliği altında uzun süredir kalmaları, kültürel farklılıklar içinde yaşayan Bulgarların vizyonunu görerek, Osmanlı aydınlarının Batı medeniyetine yabancılaşması temelsizdir ve Osmanlı aydınlarının çekingenlik ve yabancılaşma duygusunun olduğu sonucuna varıyor'', yazıyor İlber Ortaylı.
Kasım 1928'de Atatürk Bulgar gazetecilere şu açıklamayı yapar:
''Ülkenize, nasıl kabul edileceğime dair bazı kaygılarla geldim. Beklediklerimin tam tersini gördüğümde ve aramızda hiçbir şey olmamış gibi herkesin arkadaşlık ve sempati duyduğunu gördüğümde büyük bir sürpriz oldu. Bulgaristan'a saygı duymayı ve takdir etmeyi öğrendim. Değerli nitelikleri olan bir toplumu var. Bu nitelikler onun geleceği için bir taahhüttür. Sofya'da önde gelenlerle yaptığım konuşmalarda, onlara Türkiye'nin geleceği hakkında görüşlerimi verdim. Daha sonra söylediğim her şeyi yaptım''.
Atatürk, Sofya'da geçirdiği zamanı hatırlayacak ve Bulgar misafirperverliği ve dostluğunun anılarını göz önünde getirecektir.
Ağustos 1930' da Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Tarık Us Bulgaristan'ı ziyaret eden bir heyete başkanlık ediyor ve Atatürk Tarık Us'a şu konuşmaları yapar:
''Balkan Savaşı'ndan sonra bir yıldan uzun süredir kaldığım Sofya'da askeri ataşe olarak görev aldım. Bulgarlarla yakın ilişki kurmayı başardım ve aynı aile üyeleri arasındaki benzer bağlantıları buldum. Bu bağlantılar hafızamda kalıcı anılar bıraktı. Bulgarlarla tanışmam onlara olan sempati duygumu arttırdı.
Doğal olarak, halklarına tanıklık ettiğim duygu ve sevgiye cevap olarak, Bulgar çemberleri beni aynı sadelikle karşıladı. Kuşkusuz, özellikle de dil ve inanç alanında Türkler ve Bulgarlar arasında anlaşmazlıkların olduğu durumlar vardır.
Ancak bugün, eski moda ve modası geçmiş politik eğilimlere dayanan bu vesileyle, ne Türkler ne de Bulgarlar, anlam vermeye inanmıyorlar. Olasılıklar ve varsayımlardan bahsetmiyoruz, ama gerçek şeylerden bahsediyoruz. Bulgar gazetecilerin davetlisi olarak Bulgaristan'a gidecek arkadaşların arasında olmanızı arzu ederdim.
Bulgarlarla konuştuktan sonra, hislerinizi değiştirdikten sonra bana geri dönecek ve izlenimlerinizi paylaşacaksınız. Size söylediklerimi çok daha fazla onaylayacağınızdan şüphem yok .Sana tavsiyem şu olacak ki: Bulgaristan'a git. Bulgarları seveceksiniz. Onlarla içtenlikle konuşun ve onlara bir yıldan uzun bir süredir Sofya'da yaşadığımı ve kardeş Bulgar halkına en içten duygularım olduğunu hatırlatın''.
Mustafa Kemal'in Sofya'da yaşamı yeni düşünceler ve fikirler uyandırmıştır. Madam Corinne'ye yazdığı mektubunda şöyle bahseder:
''Benim hedeflerim var, bunlar çok büyük hedeflerdir. Ancak, çok fazla para ve büyük mevki kazanmak ya da maddi zevkler almakla sınırlı değiller. Onların gerçekleştirilmesi, harika bir fikrin başarısı ile ilgilidir. O zaman ülkem bundan faydalanacak ve önemli bir hizmet sunmanın memnuniyetini yaşayacağım. Hayatım boyunca bu benim tek prensibimdi. Bu ideali belirlediğimde gençtim im ve son nefesime kadar bundan vazgeçmeyeceğim''.
Sofya'da kaldığı ilk günlerde şehrin sokaklarında ''Karmen'' operasında yapılacak sezonun son performansı için asılı posterler görüyor. Şaşkın halde kalır ve ''Bu insanların operası bile var. Bağımsızlığından daha birkaç yıl geçmiş opera sanatçıları var'' der. Ve galasına gitme kararı alır. Paris'de iken ilk opera performansını dinlemişti ve şimdi merakla Bulgarlın performanslarını bekliyor.
Kral Ferdinand başkanlığındaki tüm başkentin ileri gelenleri ve yabancı diplomatik temsilciler salonda yerlerini almış. Ana kadın rolü Kristina Morfova tarafından yapılıyor, erkeklerde ise Stefan Makedonski tarafından yapılıyordu. Kemal, sanatçıların performansından çok memnun kalır. Gösteri sırasında Ferdinand onu kulübesine davet eder ve görüşlerini alır. Mustafa Kemal şöyle yanıt verir:
''Son derece iyi, Ekselansları, son derece iyi''.
Gösteriden sonra, Grand Hotel 'Bulgaria'da Şakir Bey tarafından verilen resepsiyona katılırlar. Burada General Kovaçev ve eşi Ani Kovaçeva, General Fiçev, yardımcısı Marko Totev, Dime Açkov v.s. Gece yarısında Mustafa Kemal ile Şakir Bey otele toplanırlar. Askeri ataşe hala opera izlenimi altında kalır ve uykuya dalamıyor. Şakir Bey'in odasına gider ve şunları söyler:
''Şakir Bey, kim ne derse desin biz neden Balkan Savaşı'nı kaybettik şimdi daha çok anlıyorum. Bu insanlar ne zaman sanatçı hazırladı? Opera önemli bir şey, hayır? Sanatçılara, orkestralara, dekora ihtiyaç var. Onlar binasını bile inşa etmişler''.
Küçük düşünceden sonra şöyle devam ediyor:
''Memleketimizin bir operaya sahip olacağı günleri görecekmiyim?''
Bulgaristan'da kaldığı süre boyunca, Mustafa Kemal'in toplumsal-siyasal hayata olan ilgisi artıyor. Bulgaristan'daki dinamik politik, ekonomik ve etno-kültürel süreçleri yakından izler ve analiz eder. O zaman 17 Türk milletvekili olan Millet Meclisi'ne sık sık ziyaret eder olur. Parlamentoda 16 partinin temsilcileri vardı. Mustafa Kemal, meclis gruplarının temsilcileri arasında gerçekleşen tartışmalı geçen müzakereleri takip ediyor. Bulgaristan Meclisinin toplantılarını onun kadar sık izleyen bir diplomat yoktur. Bu dönemin Bulgaristan`ı siyasi, kültürel ve iktisadi değişimin bütün sancılarını çekmektedir ve müstakbel liderin dikkatle izlediği bu ülke onun gelecekteki fikir ve programlarını mutlaka etkilemiştir.
Bulgaristan'daki yaşamı ve buradaki Türk nüfusunun yaşamını öğrenmeye başlar. Plevne, Veliko Tarnovo, Gabrovo, Varna, Köstendil, Kazanlak'ı ziyaret ediyor. Türklerin çok iyi bir yaşama sahip olmalarından memnun kalır. Aslında, Bulgaristan'daki Türkler ticarette büyük başarılar elde ettiler ve Türkiye'de bu alan hala Yahudilerin ve Ermenilerin elinde.
Bulgaristan’daki pek çok Türk’ün sanayi ve tekstil işletmeleri var. Ve kadınlar, Türkiye'dekilerin aksine, daha özgür ve başörtüsü olmadan hareket ediyorlar. Birçok yerde Türkiye'de görülmeyen laik okullar açıldı. Bu turlardan sonra kendi ülkesinde bu yaşam tarzını uygulama fikrine takıldı.
İngiliz Lord Kinross'in ''Atatürk'' eserinde Mustafa Kemal'in Bulgar köylülüğünün onurunu özgürce savunabileceğini düşündüğünü belirtir. Ona göre, Kemalist slogan olan ''Köylü Milletin Efendisidir'' Bulgaristan'da kaldığı sırada kurar. Lord Kinross aşağıdaki durumu şöyle açıklar:
''Mustafa Kemal'in bir fincan kahve içmeyi sevdiği Grand Hotel 'Bulgaria' pastanesine bir yaşlı şayak kalpaklı ve çaruhlu bir köylü girer. Ancak garson, onu fark etmemiş gibi davranıyor ve köylünün ısrarlı bekleyişini görünce yanına giderek ona hizmet etmeyeceğini uyarır. Öfkeli köylü,tehditkar şekilde sopayı yere vurarak Mustafa Kemal'in de orada olduğu ziyaretçileri etkileyen düşünceleri ifade eder:
– Beni kovmanın cesareti nasıl olur?diyerek köylü protesto eder.
– Bulgaristan benim alnımdaki ter sonucu yemek yiyor!Benim tüfeğim Bulgaristan'ı koruyor!
Yardıma gelen polis memuru bile köylü ile baş edemez olur ve garsonun servis edilmesine ikna edilir''.
Türkiye'ye Kemalist Devrim hakim olduğu dönemde Atatürk yakın arkadaşlarına bu olayı coşkuyla anlatır ve şu cümleleri sarf eder:
''Bende Türk köylüsünü böyle olmasını istiyorum. Bizim köylümüz milletin efendisi olmayana kadar bu ülke gelişemez''.
Lord Kinross'a göre, Mustafa Kemal'in kadının özgürleşmesi, dinin köleliğinden kurtuluş, baskı ve önyargılardan kurtulması düşüncesi Bulgaristan'da iletişim kuran ailelerin ve belli başlı vatandaşların etkisi altında güçlenir.
Türk nüfusu olan köy ve şehir turları sırasında, Mustafa Kemal birçok Türkün fanatizm ve muhafazakarlığıyla karşı karşıya kalır. Türk halkı, Mustafa Kemal ve Fethi Bey'in Sofya'da fesleri ile değil, şapka taktıkları düşüncesine katlanamazlar. Bunun üzerine Mustafa Kemal, fesin Türk giysisi olmadığını ve giyilmemesi gerektiğini açıklar.
Türkiye'de giyim reformu fikri burada doğdu.1914 sonbaharında, askeri ataşe olarak Mustafa Kemal, Bulgaristan-Türkiye askeri kongrenin ortaklaşa düzenlenmesinde Sofya'daki ordu merkeziyle birlikte görev aldı. Bulgar Ordusunun eski komutanı N. Jekov kongreye ilişkin şunları paylaştı:
''Toplantılarımız, Kemal'in tayini çıktığı günlerde ordu merkezinde gerçekleştirildi .Daha sonra "Slavyanska Beseda" ya karşı Koprivshtitsa aperatifinde, çeşitli konular hakkında toplantılar yaptık ve konuştuk. 10 kez görüşmelerimiz oldu. İlk başta konuşmada temkinliydi, bu onun onuru için gerekliydi. Ben o zamanlarda albaydım, Kemal ise binbaşıydı. Bana Bulgar askerinin dinamiklerini ve ahlaki güçlerine hayranlık duyduğunu anlatıyordu .Ben onda gönüllü ve aydınlanmış bir kişilik gördüm...''
Bulgaristan'da yaklaşık iki yıllık kaldığı süre boyunca Mustafa Kemal, Türk halkının hayatında bir dizi olayı düşündü ve karar verdi. O sürekli halkını ve ülkesindeki yaşamı nasıl iyileştireceğini düşünüyordu. Mayıs 1914'te Lyulin Dağı'na arkadaşı Dimo Açkov ile yaptıkları gezisi sırasında arkadaşına ilginç düşünceleri paylaştı. Arkadaşı Dimo Açkov o günü şöyle anlatıyor:
''Günlerden 6 Mayıs 1914 Hıdrıllez günüydü. Mustafa Kemal bizi geziye davet etti. Araçla Sofya'dan 20 km. uzaklıktaki Bankya köyünde gittik. Arabadan indiğimizde, Lülin'in dağına çıkmamızı teklif etti. Çok nadir giydiği bir askeri üniforma üzerindeydi. O gün askeri tatbikata davet edildi ve kıyafetlerini değiştiremedi''...
Bir arada ikimiz arasında geçen konuşmada Osmanlı İmparatorluğu durumu hakkında şöyle anlattı:
''Türk halkının üstün özellikleri var ama maalesef karanlıkta ve cehalette bırakılıyor. Gerekli modern eğitim eksik. Rejim, hem ekonomik hem de sosyal yaşamda veya devlet işinde herhangi bir yenilenmeye izin vermemektedir.
Dolayısıyla Türkiye'nin özgürce nefes alması ve saygı duyulması ve saygı duyulması için ilerlemesi şarttır. Türk halkı derin uykudan uyandırılmalı, aynı zamanda iyi eğitimli laik öğretmenlerin yerini alması için geri kalmışlıktan kurtarılmalıdır.
Osmanlı halkının hem kendi samimi yaşamında hem de dışsal tezahürlerinde oryantal zihniyeti ortadan kaldırması gerekir. Türk halkının iyileşmesi için çok fazla reformların yapılması gerekiyor.''
Sofya'da Mustafa Kemal, Danail Krapçev, Baço Kirkov ve Andrey Lapçev ile yakın ve dostane ilişkiler sürdürüyor. Bir zamanlar Andrey Lapçev Türk heyeti üyelerine şunları söyledi:
''Mustafa Kemal Paşa benim yurttaşım. Ona en içten selamlarımı iletin. Bulgar-Türk dostluğunun gelişimi hakkında söylediği her şeyi yapmaya hazırım. Onu Sofya'da askeri ataşe olduğundan beri tanıyorum. Zamanımızın en zeki adamıdır. Saygılarımla...''
Atatürk'ün en yakın arkadaşlarından biri Dimo Açkov'dur. Daha Selanik'ten beri tanışıyorlar. Onun fotoğrafını duvara asmış. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanının 10. yıl dönümü ile ilgili kutlamalar için Açkov, Ankara'yı ziyaret etti ve eski dostu Atatürk ile görüştü. Atatürk ona 'Arkadaşım Açkov'a'' işlemeli yazıt ile bir havlu hediye eder.
Kemal Atatürk'ün vefatı nedeniyle, "Slovo" gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Meçkarov şunları yazar:
''Mustafa Kemal, Osmanlı İmparatorluğu'nun ''bedenini'' acımasızca kesen bir cerrahtır''.
Zora gazetesinden A. Danail Krapçev ise şöyle yazar:
''Hiç kimse Atatürk'ün davası biteceğinden şüphe edemez. Ama üç şey onunla gidecek: ateşli karakter, güçlü ve sonsuz enerji, düşünce ve koşulsuz irade ''.
Slovo gazetesi müdürü ve milletvekili Todor Kojuharov 1938 yılında bunları yazar:
''Atatürk'ün şeref ve haysiyet dolu adı, unutulmaz bir hafıza ve gelecek nesiller için bir ders niteliğinde Ankara'da taşlarda sonsuza dek yazılacak. Bu dünyada, bu çok büyük ve güçlü insan çağdaş olarak yaşadı. Bir yıldırım vuruşu ile yabancı birliklerin işgalini yendi, keskin kılıç gibi düzenlemelere karar verdi ve bir vuruşta halifenin tahtını kaldırmayı başardı.
Ülkesini serbest bıraktı, halkının milli tutkusunu uyandırarak umutsuzlukları yitirdi ve modern bir sivil toplum yarattı. İşte bu! Atatürk davası olarak gözlerimizin önünde yaptığı mucizedir. Bu sıra dışı adamın ölümünden sonra, dünya artık çok ilginç değil".
Bulgaristan çarı III. Boris 10.11.1938'de Zora gazetesinde resmi başsağlığı mesajı yayınladı. Altyazı "Diğer başsağlığı'' başlıklı yazıda Mustafa Kemal'in ölümünün duyurulmasından hemen sonra saraydaki bayrak yarıya indirildiği yazar. Çar Boris, Meclis Başkanına bir başsağlığı telgrafı gönderdiğini yazar. Aynı zamanda, Başbakan Dr. Köseivanov, Ulusal Meclis Başkanı Sn. S. Moşanov ve diplomatik temsilciler başsağlığı dilediklerini dile getirdiler.
Aynı konuda birkaç makale daha var. İngiliz gazeteci Ward Price hatıralarını ve izlenimlerini şöyle yazıyor:
''Eski Türkiye'yi bilenler için yaptığı değişiklikler düşünülemez gibi görünüyor. İlk sıra dışı çalışması Türkiye'yi bir Ortaçağ'dan modern bir devlete dönüştürmekti. Kemal Atatürk, Sürekli ve acımasızca binlerce yıldır var olan kısa süreli kurum ve gelenekleri kararname ile yok ederek halkını modernize etti...''
13 Kasım 1938 tarihli sayısında "Zora" gazetesi, Kemal Atatürk'ün cenazesinde Bulgar heyetini ayrıntılarıyla anlatıyor:
''Türkiye Cumhuriyeti'ni merhum Cumhurbaşkanı'nın cenaze töreninde temsil edecek resmi delegasyon zaten hazırlanmıştır. Delegasyonda şu kişiler yer alır: Çar Boris'in temsilcisi General Panov, Savaş Bakanı General Teodosi Daskalov ve Bulgar Ordusu Garnizon Generali Konstantin Lukaş. Cenezaye 72 Bulgar askeri gönderilecek...''
"Kemal Atatürk Antlaşması" başlıklı yazıda şöyle yazıyor:
''Yeni Türkiye geçmişte olduğu gibi fetheden ülke olayamaycak, ama ekonomik olarak güçlü bir devlet olacak. Ordudan koptuğumuz zaferler, gelecekteki zaferlerimiz için zemin hazırladı. Ve şimdi yeni ekonomik ve bilimsel zaferlere hazırlanalım ''.
Aynı yılın ''Zora'' gazetesinin 17 Kasım tarihli sayısında Bulgar delegasyonunun yanı sıra, Bulgar askerlerin cenaze töreni geçidinde yer aldıklarını yazar.
20 Kasım'da Zora gazetesi, "Genel Daskalov 'un Türkiye Dışişleri Bakanı Saraçoğlu ile yaptığı görüşmesinde, Bulgar generali şunları söyler:
''Sizin huzurunuza çıkarak Bulgar Çarı ve Bulgar Hükümeti ile Bulgar toplumu adına dost Türk halkının Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Kemal Atatürk'ün ölümüyle yaşadığı ağır kayıp dolayısıyla başsağlığı dileklerimizi iletiyorum. İlk önce Atatürk'ün kabrinde derin saygıyla eğilmek istiyoruz ve Türk halkına sabırlar ihsan eylesin. Atatürk öldü, ancak onun çizdiği yolu Türkiye'nin takip edeceğine inanıyoruz''.
Dışişleri Bakanı Saraçoğlu şöyle yanıtlar:
'' ...Türk hükümetinin ve Türk halkının, Bulgaristan'ın da bizim büyük üzüntümüze ortak oldukları için müteessir olmaktadır''.
22 Kasım 1938 tarihli sayısında "Zora" gazetesi şu başlıkla yayınlandı: "Kemal Atatürk için Sofya'da bir anma toplantısı" (telaffuz edilen konuşmalar).
Haberde şöyle yazar:
''Bulgar-Türk Topluluğu, Bilimler Akademisi'nin salonunda akşam saat 18.30'da,Türkiye Cumhuriyeti kurucusu merhum Kemal Atatürk için bir anma toplantısı düzenledi. Toplantıya başta Başbakan Köseivanov olmak üzere Bakanlardan Prof. Filov, Kojuharov, Nedev, ve Pavel Gruev katıldı.Devlet Bakanı Sn. Berker ve heyeti, Yunan Dışişleri Bakanı Diamantopoulos, Dışişleri Bakanlığından üst düzey yetkililer ve çok seçkin kişiler katıldı''.
İlk konuşmacı, Bulgar-Türk Derneği Başkanı Prof. Petko Stoyanov'un şu konuşmasıyla başladı:
''Kemal Atatürk, Türk halkı arasın da şimdiye kadar doğmuş en büyük kişilerdendir. O, kendi halkının tarihinde, yeniden diriliş ve devlet bağımsızlığını garanti eden görkemli antlaşmanın yaratıcısıdır." Prof. Petko Stoyanov katılımcıların ayağa kalkmalarını ve bir dakikalık saygı duruşunda bulunulması çağrısında bulundu. Daha sonra sözü Ankara'da eski bakanlık görevlerinden sayın Todor Pavlov aldı:
''Türk halkı büyük oğuluna yas tutuyor. Ama Atatürk kimdi? 1923'te cumhuriyeti ilan etti ve yeni bir anayasa ile aşağıdaki ilkeleri getirdi: egemenlik halkındır, mantıksal olarak tüm yasama ve yürütme gücü halkın elinde. Türkiye Cumhuriyeti barışçıldır, dinin devletten bölünmesi tamamlanır, kadının aşağılayıcı konumdan çıkması büyük reformcunun arzuladığı hayallerinden biriydi.
Onun bu cesareti bize başka bir kişiliği hatırlatıyor: Petır Veliki.Atatürk kendisi fereceleri ve fesleri kesiyordu, Petır Veliki'ye gelince o da Boyarların sakallarını kednisi keserdi. Bulgaristan'dan görev yapmak üzere Ankara'da bulunan 25 Bulgar bahçıvanının çalışmalarını ne kadar ilgi gösterdiğine şahit oldum. Sık sık Bulgarların dünyanın en iyi bahçıvanları olduğunu söylerdi. Bakanları ve üst düzey yetkililere örnek olarak uzak ülkelere gitmemelerini ve komşu Bulgaristan'daki sorunlara nasıl bir çözüm getirildiğini sordururdu''.
Üçüncü konuşmacı olarak Bulgar ordusunun eski Generali N. Jekov, Atatürk'ün Sofya'da iken Akeri Ataşe görevi sırasında yaptıkları görüşmelerinin anılarını anlattı:
''1914 sonbaharıydı.Ordu Merkezi'ne Askeri Ataşe olan Kemal Atatürk geldi. Bu benimle olan ilk görüşmesiydi... Daha sonra birkaç kez kendisiyle görüştüm. Heyecanla, savaşlarda kendilerini bu kadar çekici bir şekilde gösteren Bulgar askerinin dinamiklerini ve ahlaki güçlerine hayran olduğunu söyledi.
Diğer konulara da değindik - dini, tarihi ve politik. Düşünceleri içerikten fışkırdı. Ve bugün onun büyük davasını görerek, bir an bile olsun iktidarı kendi gücünü artırmak için kullandığı düşüncesini aklımıza gelmemeli. Hayır, o davasını hayal etmişti. Net bir görünümü ile gücünü sadece hayallerini gerçekleştirmesine izin verdi.
Yeni bir Rönesans ve güçlü Türkiye hayallerini, gerçekleşmeden önce onu heyecanlandırırdı ve rahatsız ederdi. Ülkemizde kaldığı süre boyunca çok şey aldı. Bu şey Kemal Atatürk'ün konuştuğu davaları olan birçok Bulgarların önünde saklanmadı. Katılan yetkililer, Bakan Berker'a başsağlığı ilettiler".
Çar Boris'in sık uğradığı mekan: Türk Büyükelçiliği Ankara'nın Daily Telegraph gazetesi temsilcisi 'Atatürk'ün Mirası' adlı yazısından bir bölümünü yayınlayan 22 Kasım 1938 tarihli 'Zora' gazetesinde şunlar yazar:
''İngiliz gazetecinin, Kemal Atatürk'ün ölümünden önce bir arzusunu dile getirdiğini öğrenir. 4 milyon İngiliz sterlini olan servetini üçe böldü. Üçte biri uzun zamandır arkadaş olan kişinin üç çocuğunun yetiştirilmesine ayrılmıştır ve miraşçı olmuştur. Vesayetçinin sözlerine göre o İsmet İnönü ve herhangi zenginliği yoktur. Üçte ikisi ise Atatürk'ün manevi kızı olan Sabiha Gökçen'e verildi, geri kalanlar da hizmetkârlarına verilmesi istemiştir''.
1926-1930 yıllarında Türkiye Cumhuriyeti'nin Sofya Büyükelçisi Hüsrev Gerede Bey idi. Hüsrev Bey diğerlerinden farklıdır. Bulgar makamlarının ona karşı tutumları farklı ve hatta ayrıcalıklı. Altan Deliorman, 'Atatürk ve Balkanlar' eserinde Çar Boris'in çok sık Türk Büyükelçiliğini ziyaret ettiğini ve diğer elçiliklere nadir gittiğini yazar. Bulgar kralı arasındaki bu ilişki, Mustafa Kemal'e karşı duyduğu olağanüstü saygıyla açıklanmaktadır. Türk Cumhurbaşkanı, Çar Boris'in samimiyetine kayıtsız kalmıyor. Ona 'Nutuk'un çok lüks bir kopyasını hediye olarak yolladı.
Bulgaristan Halk Çiftçi Partisi (BZNS) hükümeti Kemalist Devrimi çok takdir ediyor ve Ankara'da hükümetle temas kuruyor. 26 Ekim 1922'de meclis kürsüsünde Başbakan Aleksandır Stamboliyski şu konuşmayı yapar:
''Büyük devlet adamı Kemal Paşa karşısında Türkiye'nin liyakatini kabul etmeliyiz. Komşumuz olan Türkiye ile ilişkilerimiz sadece iyi ve dostça olabilir. Ortak çıkarlar, birbirimizle barış içinde yaşamaya zorluyor ''.
Hayatı boyunca Kemal Atatürk Bulgaristan ve Türkiye arasında dostluk ve iyi komşuluk aramaktadır. Bulgaristan söz konusu olduğunda, Bulgar halkıyla olan derin saygısını ve iyiliğini vurgulamaktan geri kalmaz. Bulgaristan ile olan anıları çok güçlü ve sık sık nazikçe ifade ediyor. 1923'de Edirne'de Bulgaristan Başkonsolosu Todor Markov ile yaptığı görüşme sırasında Atatürk şu cümleleri sarf eder:
''Bulgar halkına, bildiğimiz duygulara ve değer verdiğimiz erdemlere karşı büyük bir sempatimiz var. Şahsen, Sofya'da yaklaşık iki yıllık hayatımın mükemmel anılarım var ve hala tanıştığım bazı ailelerle irtibat halindeyim. Balkanlarda dostane insanlara ihtiyacımız var.
Bulgar halkı coğrafi, politik ve ekonomik olarak ihtiyaçlarımızı en iyi şekilde karşılar. İki ulus arasında bir dostluk, hem size hem de bize daha güçlü ve daha bağımsız yapacak.Sizin ve bizim de elverişli komşuluklara, ticaret ilişkilerine ihtiyacımız var''/
Başka zamanda yine Bulgaristan hakkında konuşma yapar.' Utro' gazetesinin 22 Ekim 1931 tarihli sayısında Atatürk'ün şu sözlerine yer verir:
''Bulgaristan'da yaşadığım keyifli anları unutmayacağım. Ben her zaman Bulgar halkının bir arkadaşı oldum ve olmaya da devam edeceğim. Çocukluğumdan beri bu ülkeyi seviyorum. Selanik'de Bulgarlarla arkadaş oldum. Her Bulgar sefaleti bana düşünülemez bir acı veriyor. Bulgaristan'a yardım etmek için elimden gelenin en iyisini yaptım. Kim Bulgaristan'a karşıysa o Türkiye'ye de karşıdır''.
1933'te Türkiye Cumhuriyeti'nin 10'uncu yıldönümü vesilesiyle Milli Eğitim Bakanı Dr. Atanas Boyaciyev'in başkanlığında bir Bulgar heyeti kutlamalara katıldı. Bulgar heyetinin selam ve dileklerine cevaben Kemal Atatürk şunları söyledi:
''Lütfen, Bulgar halkına olan büyük duygularımı iletin. Balkan halkları arasında tam bir anlayışa ulaşmak için aynı enerjiyle çalışmaya devam edeceğim'' .
1 Kasım 1933'te Meclis'in üçüncü oturumunun açılışında Atatürk Bulgaristan hakkında ne dedi?''
Bulgaristan ile dostane ve güvenilir ilişkilerimizi genişletmek için her fırsattan yararlanıyoruz ... Bulgaristan ile ekonomik ve politik ilişkilerin gelişmesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin gerçek ciddi isteklerine cevap veriyor ''.
Bu sözler, büyük devlet adamının ve Başkomutanın Bulgaristan'a karşı tutumunun yanı sıra dış politikasının dayandığı temelleri yansıtmaktadır. Atatürk, pratik ve teorik çalışmalarında modern Avrupacılığın ilkeleri ve temelleri gözetlemiştir. Bugün onun antlaşmaları ve değerlendirmeleri günceldir.
Ankara Büyük Millet Meclisi binasında 25 Ekim 1931 tarihinde Balkan Konferansı'nda yaptığı konuşmada Kemal Atatürk şunları söyledi:
''Bugün, Balkan ülkeleri - Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya, Yunanistan, Yugoslavya ve Türkiye bağımsız siyasi birimlerdir. Türkiye de dahil olmak üzere son yüzyıllarda ortaya çıkmış günümüz Balkan ülkelerinin, tarihe gömülmüş olan Osmanlı İmparatorluğu'nun kademeli olarak parçalanmasının bir sonucu olduğu söylenebilir. Bu anlamda Balkan halkları yüzyıllar boyunca süren ortak bir tarihe sahiptir. Bu tarihte hüzünlü anılar varsa tüm Balkan ülkelerinde yaygındır.
Türkiye'nin içlerindeki kısmı daha az acı değil ...İnsanlık dışı ve nihayetinde, üzüntüye layık olan şey, insanları mutlu etmek için boğaz boğaza gitmeye zorlayan sistemdir. İnsanları mutlu etmenin tek yolu, karşılıklı uzlaşmaya, maddi ve manevi ihtiyaçların karşılıklı olarak yerine getirilmesine yol açan eylemler ve çabalardır. Toplumun gerçek mutluluğu, ancak bu üstün ideal taraftarlarının çoğalması ve başarılı olması elbette sadece dünya barışı koşullarında mümkündür''.
Mustafa Kemal'in Bulgaristan'da askeri ataşe olduğu yıllar I. Dünya Savaşı'nın arifesidir. Bir asker olarak onun kaçınılmaz olduğunu hisseder. Uluslararası çevreyi derinden takdir ettiği İstanbul'daki arkadaşlarına mektup yazdı. O zaman bile, Amerika'nın savaşa dahil olacağı ve Avrupa'dan çıkıp bir Dünya Savaşı olacağı öngörüsünde bulunuyor. Nitekim, Sofya'da askeri ataşe sırasında savaş patlak verdi. Tarih 28 Haziran 1914 yılı. Atatürk, askeri harekatı yakından takip eder ve bunun temelinde aşağıdaki sonuca varır:
''Bu savaş Almanların düşündüğü kadar çok çabuk bitmeyecek. Fransız ordusunun tasfiyesinin yanı sıra, Mansh'ın ele geçirilmesi ve Paris'e girilmesi savaşı tamamlamak için yeterli olmayacaktır.
İngiliz filosu yenilgiye uğratılmış olsa da, Moskova'ya uzanan geniş topraklar, Napolyon savaşlarında olduğu gibi Almanya'nın güçlerini tüketecek. Bu açıdan savaşa katılmak için acele etmenin bir sebebi yok. Bu düşüncelerle iktidarla paylaşıyorum ama onları ikna edemiyorum''.
Onun görüşü, Türkiye'nin tarafsızlığı sürdürmesi ve aynı zamanda orduyu yeniden biçimlendirmeye devam etmesi. Bu çok önemli şeydir. Ve ne zaman ve hangi ülkeye taraf tutacağı, daha sonra cevap aranması gereken sorulardır. Şimdi olayların gelişmesini beklemek gerekiyor. Mustafa Kemal'in savaşla ilgili görüşü üçlü yönetim-Talat, Enver ve Cemal paşa ile bağdaşmıyor. Çünkü paşalar savaşa dahil olup Almanya'nın yanında yer almasını istiyorlar.
Mustafa Kemal şöyle düşünüyor:
''Almanya savaşı kazanırsa, Türkiye'yi uyduya çevirecektir. Eğer kaybederse, Türkiye her şeyi kaybeder''.
Öte yandan, bu savaşın uzun olacağını ve Türkiye'nin buna katılmamasının imkansız olabileceğini düşünüyor. İstanbul'daki yöneticileri olayların gelişmesini beklemek için ikna etmeye çabalayacak ve ancak o zaman savaşa katılmaya karar verilebilir. Bulgar arkadaşlarına ve muhataplarına benzer önerilerde bulunuyor.
Ve hedeflerinden biri de Türkiye'nin savaşa katılırsa Almanya’nın yanında yer alması ve Bulgaristan’ı da aynı yönde karar almasıdır. Bulgaristan ile dostane ilişkiler kurulması için İstanbul'a mektup yazar. Ancak, Türkiye'nin Birinci Dünya Savaşı'na katılmaya karşı olduğunu ve Almanya ile müttefiklerinin mağlup edileceğine olan inancını paylaştığına inanıyor.
Mustafa Kemal ve Birinci Dünya Savaşı sırasında Türk ordularına komuta eden general Liman von Sanders arasındaki konuşma bunun bir göstergesidir. Mustafa Kemal'in Sofya'dan dönüşünden sonra, general Sanders ona sorar:
– Bulgarlar savaşa katılacak mı?
Mustafa Kemal böyle bir karar vermeyeceklerini söyler. Alman ordusunun başarılı olup olmayacağı ve savaşın Bulgar topraklarına yayılıp yayılmayacağını görmek için beklemede kalacaklarını söyler.
– Demek Bulgarlar Alman ordusunun başarısına inanmıyorlar?
Mustafa Kemal, inanmadıklarını söyler.
– Peki, Sizler ne düşünüyorsunuz?- General tekrar bu soruyu sordu.
– Bulgarların buna hakkı var-cevabını verir.
Enver paşanın düşüncesi bambaşka, savaşın hızlı olacağına ve Türkiye’nin Almanya’nın yanına yer alması gerektiğini, böylece faydaları olacağını düşünüyor.
Mustafa Kemal Sofya'dan Türkiye'nin savaşa dahil edilmesine şiddetle karşı çıktı Ama bu zaten bir gerçek. Bir asker olarak görevlerini kesinlikle yerine getirecektir. Bu yüzden diplomatik salonlarda kalmasının anlamsız olduğunu düşünüyor. Bu bağlamda, İstanbul'a mektup yazarak, Osmanlı ordusunun herhangi bir bölümüne dahil edilmesini talep etti. Ve şu kibar cevabı aldı:
– Orduda her zaman Sizin için yer var. Ancak askeri ataşe olarak konumunuzun daha önemli olduğunu düşünüyoruz, bu yüzden sizi Sofya'ya bırakıyoruz.
Bu mektuba Mustafa Kemal şöyle yanıtlıyor:
''Anavatanı savunmak için daha kritik bir görev görmüyorum. Arkadaşlarım ön cephede ve savaş hatlarında iken, Sofya'da askeri bir ataşe olarak kalamam. Eğer birinci sınıf bir subay olamayacağımı düşünüyorsan, lütfen açıkça düşüncelerinizi paylaşın.''
Uzun bir sürede cevap alamıyor. ''O günlerdeki azaplarımı anlatmak çok zor'' sözlerini kaydediyor. Tüm bu uğraşlarına rağmen Sofya'yı terk etmeye karar verir. Tam da bu zamanda uzun süredir beklediği Savunma Bakanlığı mühürlü ve İsmail Hakkı imzalı mektup nihayet gelir. Mektubun içeriği şöyle:
''On dokuzuncu bölümün komutasasına tayiniz çıktı. Hemen İstanbul'a gidin.'' Mustafa Kemal zaman kaybetmeden gider.
Ünlü Bulgar tarihçi Petır Mutafçiev 1937 yılında Sofya'da ağırladığı ünlü Türk tarihçisi Prof. Enver Ziya Karal'a şöyle der:
''Siz Türkler, Atatürk'ün Türk halkı için yaptıklarını onurunu takdir edemiyorsunuz. Gelecek kuşaklar ona minnettar kalacaklardır. Çünkü o tüm halkı omuzlarında taşıyordu''.
Atatürk'ün portresine ve Bulgaristan ve Bulgar halkına yönelik tutumu hakkındaki bilgileri Magda Gercikova veriyor. Magda Gercikova, Preobrajensko Ayaklanmasını organize eden Mihail Gercikov'un kızıdır. Şu anda Sofya'da ikamet etmektedir. Kendisi 97 yaşında olmasına rağmen çok neşeli ve babasıyla ilgili olaylar hakkında büyüleyici anıları paylaşıyor.
Bu anıları 2000 yılında torunu yönetmen olan Mihail Venkov'a paylaşır.
„1924 yazında, Bulgaristan'dan İstanbul'a göç etmiş olan babamın yanına gittim. Arnavutköy'de Nikola Trayçev'in evinde yaşıyorduk. Orada başka göçmenler de vardı. Her sabah babamla şehre iner ve çalışırdık. Orada Bizans kültürünü çok iyi tanıdım-Türkler Bizanslılardan kalan her şeyi korumuşlar. 1925'te Filibe'de liseden mezun olunca nihayet babamın yanına yerleştim. Yeni bir kiraya taşındık. Babam Avrupalı gazetelere yazı gönderirdi. Bir gün Cumhuriyet gazetesinde şunları yazdı:
''Bizim vatanımızda kimin yaşadığını biliyor musun? Burada bize karşı savaşan Mihail Gercikov'un düşmanı oturmuş.'' Yazıdan iki gün sonra evimize biri geldi ve Fransızca şunları söyledi:
''Sayın Gercikov, lütfen bana eşlik eder misiniz'' .
Elbette bizde bu işte ''eşlik eder misiniz'' ne olduğunu biliyorduk. Babam silahını aldı ve bana ''Anneninkine al''dedi. Annemin bir küçük silahı vardı. Sonra da kızı olmadan dışarıya çıkamayacağını söyledi. Ve sonra da ''Magda, diri teslim olmayacağız'' dedi.
Bizi küçük bir arabaya soktular ve bizi Dışişleri Bakanlığın İstanbul ofisine götürdüler. Bize eşlik eden kişi burada bir büyük salona bıraktı ve gitti. İçeride lüks bir masa vardı ve arkasında bir adam oturuyordu. Bizi görünce ayaklandı ve elleri titrer vaziyette şunları söyledi:
'' Abe Mişel, a be Mişel, beni niye aramıyorsun, Mişel?''.
Babam şimşek gibi oldu. Bu adamın da Fuat Bey ,babamın eski tanıdığı olduğu ortaya çıktı. Babamdan sonra benimle de kucaklaştı. Konuşma uzun sürdü. Fuat Bey, babama tekrar neden aramadığını sordu. Babam da İstanbul'da yasa dışı kaldığını ve Fuat Bey'in İstanbul'da üst düzey yetkili olmasından haberdar olmadığını cevapladı.
Fuat Bey, Atatürk'ün sağ koluydu. Onunla Filibe'den tanışıyoruz. Babam İstanbul'a göç edene kadar bize çok sık uğrardı. Görüşme son derece içtenlikle geçerdi. Ertesi gün Cumhuriyet gazetesinde şu yazı çıktı:
''Mihail Gercikov'un bizim vatanımızda oturduğu doğrudur. Ama kim o?O bizim düşmanımız değil. Aksine, o da bizim gibi, Osmanlılara karşı savaştı''.
Ben Mustafa Kemal Atatürk'ü 1927 senesinde Ankara'dan İstanbul'a geldiği zaman gördüm. Ev sahipleri Avrupa yakasından Anadolu kıyılarına üç sıra çelenk yaptılar. Atatürk, beyaz bir yatla gelirken çelenkleri yıktı ve Dolmabahçe'ye girdi. Mustafa Kemal oraya yerleşti. İki gün sonra şehre tur atacağını duyurdular. Tüm sokaklar onu görmeleri için doldu taştı.
Ancak yürüyüşü sırasında tatsız vaka yaşandı. İlk araba insanların yaydığı sırada bir kadın ona ateş etti ancak nişan alamadı. Elbette, o kadını gözaltına aldılar.
Grup Dolmabahçe'ye döndü ve daha sonra Fuat beyin anlattığına göre Mustafa Kemal, Yunan olduğu anlaşılan suikastçı kadınla görüşmek istediğini anlattı. Atatürk, neden ateş ettiğin sormuş. Yunan kadının yanıtı şöyle olur.
''Çünkü siz ve ordunuz pek çok Yunan'ı yok ettiniz ve bende senin intikamını almak istedim.''
Atatürk de şöyle karşılık verdi:
''Tamam, seni vatansever olduğun için seni affediyorum. Seni özgür bırakacağım.''
Gerçekten de o kadın özgürdü hapse atılmadı. Meydanda toplanan kalabalık ise 'Yaşasın Kemal Paşa' diye bağırıyorlardı.
Tatsız olaydan bir kaç gün sonra Mustafa Kemal saraya seçkin bazı kişileri çağırdı. Bize biri geldi ve şöyle dedi:
''Mişel sarayda toplantı olacak. Kemal Paşa seni davet etti.''
Babam rızasını verdi, ama ne Magda'nın balo elbisesi ne de kendisinin resmi bir takım elbisesi olmadığını söyledi. Davet eden kişi her şey mütevazı olacağını açıkladı. O zamanlarda kadınlar peçeyle erkekler ise fesle geziyorlardı. Tek sadece babam Avrupalı şapka giymişti. Fuat Bey solanda beni Mustafa Kemal'in ve daha üç kişinin olduğu podyuma davet etti. Mustafa Kemal içtenlikle babamla ve benimle tokalaştı ve birkaç cümle konuştular sonra da devlet adamı halka konuşma yaptı.
Bu arada, dedi ki:
''Biz yakın komşumuz Bulgaristan'ı örnek almak isiyoruz. 50 yıl önce Osmanlı boyunduruluğundan kurtardı. Müfredatta ve her şeyde bunun bir örneğini alacağız. Türk kadınının peçeyi atmasını istiyorum. Türk kadını güzeldir, neden yüzünü saklamak zorundadır. Burada, bu kadın bir türban takmış, bizimkilerin de bir örnek alsın ve yüzlerini açsın. Erkekler de feslerini çıkartmaları lazım.''
Daha sonra danslar başladı. Mustafa Kemal muhteşemdi.''
KAYNAKÇA
2. Lord Kinros. Atatürk (Bir milletin yeniden doğuşu). İstanbul, 1966.
3. Atatürkün söylev ve demeçleri. C. 1-3. İstanbul-Ankara, 1959-1961.
4. Андреев, Ст. Ататюрк и българската общественост. В:- „Кемал Ататюрк и Балканите днес”. С. 1998.
5. Кемал Ататюрк и Балканите днес. Сборник от документи. С. 1998.
6. Радев, Ст. Българските войски са били в Цариград. В: - „Литературен форум”, 09.11. 1998 г.
7. Тахир, М. Ататюрк, България, Балканите. С. 2002 г.
8. Спомени на Магда Герджикова.
9. В. „Ново време”, 19 юни 1919, 12 май 19291 12 юни 1920 г.
10. В. „Зора”, от 03.07.1920, 05.07.1920, 10.11.1938, 13.11.1938, 17.11.1938, 22.11.1938 г.
11. В. „Утро”, 22.10. 1938 г.
12. Ortaylı, İ. Gazi Mustafa ATATÜRK. İst. 2018.
Prof. Mümün TAHİR