Aydın olmanın gerektirdiği objektiflikle tarihi inceleyen ve yıllar önce söylediği "Bizi (Etnik Bulgarları) yok olmaktan aslında hoşgörülü yönetimiyle Osmanlı kurtardı" şeklindeki sözleri büyük yankı uyandıran Bulgar Tarihçi Stoyan Dinkov Bal-Göç'ün konuğu olarak 26.04.2016 Salı Günü Bursa'da bir konferans verdi.
Konferanstan önce kısa bir açılış konuşması yapan Bal-Göç Genel Başkanı Doç. Dr. Yüksel Özkan, "Tarihi tarihçilere bırakalım. Balkan yarımadasının ve tüm Dünyanın kalıcı barışa ulaşması için bu şart. Nefret dilini siyasetin dilinden ve ders kitaplarından kaldıralım" dedi.
"Bulgar Tarihi ve Tarihsel Perspektiften Türk-Bulgar İlişkileri" temalı konferansına "Tarihte kurulan ilk Bulgar Devletinin Kurucusu olan Han Asparuh'un Büyük Türk Hakanı Atilla'nın 9. kuşaktan torunu" olduğunu anlatarak başlayan Stoyan Dinkov katılımcılara tarihi belgeler ışığında ilgiyle dinlenen bir anlatım yaptı. "Bugünkü çağdaş Bulgar Devleti varlığını aslında Osmanlı'nın hoşgörüsüne borçlu,Ona minnet duymalı" şeklindeki sözler konferansın kapanış sözleri oldu.
Panelin sonunda Stoyan Dinkov'a günün anısına bir İznik çinisi takdim eden Bal-göç Genel Başkanı Doç. Dr. Yüksel Özkan "Sayın Stoyan Dinkov harika bir konferans verdi. Belgelere dayalı konuştu. Ancak bir konuda kendisinden ayrılıyorum. Kendisi Osmanlı İmparatorluğu'nun bugünkü ABD ve Avrupa Birliği'ne model olduğunu söyledi. Doğrudur, lakin Osmanlı tüm dinleri bünyesinde barındıran bir hoşgörü birliğiydi oysa kapısında 50 yıldır Türkiye'yi oyalayan Avrupa Birliği ne yazık ki Osmanlı'nın bu konuda tırnağı bile olamayacak şekilde bir Hristiyan Birliği konumunu ısrarla sürdürüyor. Türkiye'nin AB üyeliği konusundaki sabrı ve ısrarı "Küresel Barışa Katkı ve İşbirliği" niyetinden kaynaklanıyor. Yoksa bugün Türkiye Avrupa Birliği'ne muhtaç bir ülke değil. Birliğe girdiğinde bir şeyler alacak değil aksine onlara çok şey katacak bir ülke konumunda. Bu konuda Türk Halkı sabırlıdır ancak sabrında bir sınırı var." şeklinde konuştu.
Bal-Göç olarak bu paneli çok daha geniş bir kitlenin, Türk Tarihçilerin (mümkünse İlber Ortaylı Hoca'nın) ve genç akademisyenlerinde katıldığı bir ortamda tekrarlamak istemekteyiz. Bu konuda gerekli duyuru ve bilgilendirme resmi web sitemizden ve Facebook'taki BALKAN sayfamız ile BAL-GÖÇ grubumuzdan sizlere duyurulacaktır.
Bal-Göç'ün konuğu olarak konferans veren Stoyan Dinkov'un konuşmasından kısa notlar:
- Osmanlı hiç bir zaman Bulgaristan'ı esaret altına almamıştır.
- 300 000 nüfuslu, birkaç bölgeden ibaret olan Bulgaristan, zaten gönüllü bir şekilde Osmanlı hükümdarlığına sığınmıştır ve böylece etnik kimliğini koruyabilmiştir.
- Osmanlı-Rus savaşından sonra yapılan ilk sayımda, Bulgaristan'ın nüfusu 7 milyondan fazla çıkıyor.
- Osmanlı bu topraklara ilk ayak bastığında, karşısında aç ve sefil bir halk buluyor, onu giydiriyor ve karnını doyuruyor.
- Diline, dinine ve kültürüne sahip çıkıyor. Ortada asla bir Türk köleliği olmamıştır. Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde, bugünün 60 devleti bulunuyormuş ve bunlarda 100'den fazla etnik grup yaşıyordu.
- Bu halkların hiç biri dilini ve kültürünü kaybetmemiş. Osmanlı idaresi altına girip de Osmanlı devletinden dolayı etnik kökenini kaybeden millet yoktur.
- Osmanlı İmparatorluğu'nun kendi içinde ırk ayrımı yapmadığını, her ırkın kendi arasında eşit olduğunu, iktidarda da her ırktan temsilci yer alıyordu.
- Bu anlamda, Amerika ve Avrupa Birliği Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş felsefesini kullanıyor.
- Osmanlı'da etnik kimlik bilinci yoktu. Osmanlı birliği kanun önünde herkesin eşit olmasını sağlıyordu. İnsanlar siyasi ve ekonomik anlamında özgürlerdi. Osmanlı İmparatorluğu, Amerika'nın ve şu anki AB'nin bir ön örneğiydi. Osmanlının yönetim tarzında toplum etnik olarak ifade edilmiyordu. Etnik ayrımcılık yoktu. Tüm etnik kimlikler Osmanlılı olarak kabul edilirken, o dönemde bireyler etnik kimlikleri altında birleşmeye başlıyorlardı.
- Fatih Sultan Mehmet sayesinde, Bulgarlar yeniden Ortodoks kiliselerine kavuştular. O Sultanın döneminde onlarca kilise inşa edildi. Osmanlı İmparatorluğu tarih boyunca, adeta Bulgarların ayrı bir etnos olarak muhafaza edilmelerini sağlamış oldu. Bizim topraklarımıza Osmanlı gelmemiş olsaydı, ne bir Bulgar kalırdı, ne de Ortodoks Hristiyan dinimiz. Bundan dolayı, Bulgarların Osmanlıya ve Türklere teşekkür etmeleri gerekiyor."