Türkler tarih boyunca kendi hâkimiyetinde yaşayan diğer toplumlara karşı daima hoşgörü ile yaklaşmışlar ve onların din, örf ve adetlerine dokunmamışlardır. Fatih Sultan Mehmet de İstanbul'u fethinden sonra aynı hoşgörü ile hareket ederek bu düzeni devam ettirmiştir. İlk aşamada şehirde yağmayı durdurarak şehri terk edenlerin ve korkudan Galata'ya sığınanların yurtlarına dönebileceklerini belirtmiştir. Gayrimüslimlerin Türklerle beraber kendi örf ve adetlerine ve dinlerine göre serbestçe yaşayabileceklerini belirtmiştir. Yıkılmış evleri tamir ettirmiş, mahkemeler kurdurmuş ve asayişi sağlamıştır.
İstanbul'un fethinden önce, Doğu ve Batı Kiliselerini birleştirme konusunda yapılan tartışmalar sonunda İstanbul Ortodoks Patriği, Bizans tarihindeki mevkiini kaybetmiş, kilise mensupları arasında birlik bozulmuş ve bu yüzden patrik II. Athanasios'un istifasından sonra bu makama yeni bir tayin yapılmamıştır.
Fatih Sultan Mehmet'in Patrikhaneye Tanıdığı İmtiyazlar
Fatih Sultan Mehmet tarafından 29 Mayıs 1453'te İstanbul'un fethi ile Türklerin hâkimiyetine giren Patrikhane için, yeni bir çağın başlangıcı ve yeni bir dönemi ifade ediyordu.
İstanbul'u feth eden Fatih, Patriklik makamının II. Anastasios'tan beri boş olduğunu öğrenince artık kendi tebaası olan Ortodoks halkın bu dini kurumunun yeniden düzenlenmesine karar vermiş, Hristiyan halktan yeni bir Patrik seçmelerini istemiştir. Bunun üzerine kilise ruhanileriyle Sivil Hristiyan halk, kendi örf adetlerine göre yaptıkları seçimle, Yeorgios Kurtises'i II. Gennadios adıyla Patrik seçmişlerdir. II. Gennadios, Osmanlı Devleti idaresinde Rum Kilisesine seçilen ilk Patrik olmuştur.
Fatih Sultan Mehmet II. Gennadios'u saraya davet ederek onun için bir ziyafet vermiş, ona ruhani hakimiyeti simgeleyen patriklik asası ile tacını vererek hürmet göstermiştir. Padişah, patriği avluya kadar uğurlamış, orada büyük memurların Gennandios'a, Sen Sinod'a kadar refakat etmelerini emretmiştir. Patrik, vezirlerden ve diğer paşalardan kurulu bir kortej içinde, padişahın güzel atlarından birine bindirilmiş ve Oniki Havariler Kilisesi'ne kadar uğurlanmıştır. Patrik'e düzenlenen bu tören, Bizans İmparatorluğu zamanındaki törenle aynıydı.
Fatih Sultan Mehmet Patriğe Türk ve İslam Hukuku çerçevesinde dini ve medeni haklar tanıyan bir ferman vermiştir. Bu fermanla sağlanan haklar şunlardır:
1. İstanbul Patrikleri Sen Sinod Meclisiyle birlikte kilisålerin, manastırların ve bunların malları ile bilcümle ruhban sınıfı üzerinde her türlü salahiyete sahiptirler.
2. Rahipleri patrikhane tayin eder, Bab-ı ali patriğin inhası üzerine tayin beratı verirdi.
3. Rahiplerin ceza davalarına patrikhane bakardı.
4. Kiliseye ait dini anlaşmazlıkları patrik hallederdi.
5. Rum mekteplerinin idare ve tedrisatı patriğin kontrolü altında idi.
6. Evlenme, boşanma, vasiyet, miras gibi işler patriğe ait idi.
7. Hukuk davalarında iki taraf Ortodoks olursa önce Patrikhane Mahkemesine müracaat edilirdi.
8. Patrik ve Patrikhane erkanı vasıtasız vergilerden muaf idiler.
9. Patrikhane, Rumlardan kilise masraflarını karşılamak üzere harç ve resim alabilirdi.
10. Kiliseler cami olmayacaktı.
11. Paskalya Yortusu tam bir özgürlük içinde kutlanacak ve üç bayram gecesi Fener'in kapıları açık kalacaktı.
Tarihçiler patrikhanenin bu yeni konumunu "devlet içinde bir devlet olma" şeklinde tanımlamaktadırlar.
Fatih Sultan Mehmet, tarafından patriğe verilen bu ferman bütün Hristiyan dünyasını hayrete düşürmüştü; çünkü Bizans devrinde her ne kadar patrikler nazari olarak imparatora eşit mevkide kabul edilse de, kilise işleri dışında kendilerine yargı hakkı tanınmış değildi. Bütün yaşamı boyunca sahip olmadığı yetkilerle donatılmış olan patriklik tüm Ortodoks kitle üzerinde çok geniş hukuksal yetkilere de sahip olarak, tarihinin en parlak ve güçlü dönemini Osmanlı İmparatorluğu zamanında yaşamış oldu. Osmanlı tebaası olan ve patrikhaneye bağlı kılınan tüm Ortodokslar, Özerk bir statüye sahip olarak "Rum Milleti" adıyla anıldı. Bu sistem milliyeti ne olursa olsun sivil kimliklerin korunmasında ve her grubun ayrı kimlikleriyle yaşamlarını sürdürmesinde kısaca öz benliklerini yitirmemelerinde önemli rol oynadı. Böylece Patrik de "Millet Başı" unvanını aldı. Patrik İmparatorluğun içindeki bütün Ortodoksların başkanı olması nedeniyle onların menfaati için Divan'da söz alma hakkına da sahipti. Patrik Osmanlı Devleti içinde vezirlerle eşit konumdaydı. Patriklere verilen beratlar Şeyhülislamın da imzasını taşırlardı. 8 Temmuz 1453 te verilen Beratta Fatih Sultan Mehmet'ten beri verilen ayrıcalıkların azaltılmasının mümkün olamayacağı da yazılıdır. Her seçilen Patrik için padişah tarafından, seçilen kişinin devletçe uygun olduğunu, görevini yapma izni ve emrini belirten bir berat verilirdi. Padişah değiştiğinde de berat yeniden onaylanırdı.
Patrikhanenin 1600 de Fener'de bugünkü yerine taşınmasıyla Rumların ileri gelen aileleri de bu semte taşınmaya başladılar; taş konaklar ve yalılar yaptırdılar. Çocuklarını başta İtalya olmak üzere Avrupa'ya tıp, felsefe ve temel bilimler gibi alanlarda eğitime gönderdiler. Bu gençler, Türkçe, Arapça, Farsça dillerinin yanında çeşitli Avrupa dillerini öğrendiler. İstanbul'a döndüklerinde birçok dili bilmelerinden dolayı bürokraside özellikle tercüman olarak yer almaya başladılar. Bir süre sonra Eflak ve Boğdan prensleri, Divan-ı Hümayun ve Donanma-i Hümayun tercümanlarının bu kişiler arasından seçilmesi bir gelenek halini aldı. Bunlara Avrupalıların adlandırması ile Fenerliler (Phanariots) denmiştir. Hristiyan halkın Osmanlı Devleti ile ilişkisi Patrikhane aracılığıyla sağlanmıştır. Patrikler de bu görevi rahipler ve piskoposlar aracılığıyla yapmışlardır.
Osmanlı Devleti'nin azınlıklara tanıdığı imtiyazlar sonucu onlara kendi dillerinde eğitim yapma hakkının verilmesinden yararlanan Rumlar da kendi kiliselerini kurmuşlardır ve kendi eğitim-öğretim kurumlarını açmışlardır. Bu kurumlar dini niteliği ağır basan bir eğitim düzenini benimsemişler ve dolayısıyla da kiliselere bağlı kurumlar olarak teşkilatlanmışlardır. Gelişen süreçte örgün eğitim-öğretim kurumu haline getirilmişlerdir.
Heybeliada Ruhban Okulu 1844 yılında Osmanlı İmparatorluğu çatısı altında kurulmuştur. 127 yıl süresince dünya Ortodokslarını dini ve siyasi açıdan kontrol etmiş ve yönlendirmiş ve din adamlarını yetiştirmiştir. Osmanlı Devleti, Rumlara duyduğu güven sebebiyle, onları Türk vatandaşlarından ayırt etmemiş hatta daha hayati ve önemli görevlere getirmiştir. Osmanlının verdiği bu imtiyazlar, duraklama devrinde de devam etmiştir. Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı gibi fermanlardan tüm azınlıklar ve tabiki Rum Patrikhanesi de payını almıştır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Osmanlı İmparatorluğun siyasi kaderi değiştikçe Patrikhanenin kaderi de ona paralel olarak değişmiştir. Osmanlı büyüdükçe o da büyümüş, küçüldükçe o da küçülmüş. Osmanlı toprak kaybettikçe Patrikhane de Metropolitliklerini, dolayısıyla gelirlerini ve prestijini kaybetmiştir. Bir başka değişle Fatih Sultan Mehmet tarafından verilen imtiyazlar sayesinde hiç olmadığı kadar etkin olan Fener Rum Patrikhanesi Osmanlı İmparatorluğun zayıflaması ve sona ermesi ile birlikte bir azınlık kilisesi haline dönüşmüştür.
________________________________________
[1] Bkz: Ekümenik ve Fener Rum Patrikhanesi, Murat İDUĞ, İstanbul, 2009.
İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi, Elçin MACAR, İstanbul, 1999.
Türk Dış Politikasında Fener Rum Patrikhanesi Sorunu, Özgür YILMAZ, İstanbul, 2009.
1950'den Günümüze Rum Azınlık Sorunları ve Fener Rum Patrikhanesi, Saltuk TARHAN, 2006.
Patrikhane ve Ekümenlik, Niyazi BERKES, Kaynak Yayınları, 2. Basım, Mayıs, 20
Hüseyin Bostancı - Pervin Hayrullah (BAKEŞ)