Dün Türkan çeşme anma törenine Babaeski'den gelen 68 yaşındaki Seidali Aliş onlarca siyasi mağdurlardan biriydi. Aslen Ardino'nun (Eğridere) Rusalsko (Hotaşlı) köyünden olan Seidali Aliş , Kırcaali Haber gazetesi için Bulgarlaştırma süreci esnasında yaşadıklarını paylaştı.
1958 yılında ailesiyle birlikte Burgaz İli'nin Aytos kasabasına göç eden siyasi mağdur, "İsim değiştirme kampanyası sırasında 1985 yılında tutuklandım. Ortalama 11 ay sorgu ve işkencelerden sonra 15 arkadaşımla birlikte Belene ölüm kampına gönderildim. Orada 4 ay ağır ölüm hücrelerinde tutularak işkencelere maruz kaldım. Sofya 6. Sorgulama Tahkikatına götürüldüm ve orada yeniden 4 buçuk ay süren sorgulamadan sonra Ceza Kanunu'nun 108. maddesiyle 5 yıl hapis cezası aldım. Cezayı Stara Zagora 'da (Eski Zara) Gizli İstihbarat Servisine bağlı 6. müfrezede tamamladım. 1989 yılında sınır dışı edilerek Türkiye'ye gönderildim" diye anlattı.
Siyasi mağdur, "Türkan bebeğin kanını ben Belene'de dedesinin üzerinde gördüm. Çünkü bebek vurulunca dedesi acılar içerisinde yavrusunu kucağına alıyor ve üzerlerinde kanı kalıyor. O, Türkan'ın kanı omuzlarında olduğu için onu ara sıra bizim yanımızda öperdi ve `Türkan'ı omuzlarımda taşıyor gibi hissediyorum` diye ifade ederdi. Bu sözleri duyunca biz arkadaşlarla gözyaşlarımıza hakim olamıyorduk" diye paylaştı.
Seidali Aliş, "Tek sözle hayatımızın ilkbaharında ne çocukluğumuzu yaşayabildik, ne de gençliğimizi. En güzel yıllarımı mahvettiler. Artı oğlumu da Veliko Tırnovo Spor Akademisi'nde okuduğu sırada tutukladılar ve daha yaşı 17 olduğu için Boyçinovtsi Çocuk Islahevine'ne götürdüler. Oradan da Belene'ye gönderdiler. Daha sonra onu da Eski Zara'ya getirdiler ama ikimizi bir araya koymadılar. Oğlum da toplam 3 yıl hapiste 2. müfrezede kaldı. Şundan da mutluyum ki, aynı benim yatmış olduğum hücrelerde daha sonra Todor Jivkov'u da gördüm" diye paylaştı.
Tutuklama olayını şöyle anlattı: "Benkovski (Killi) ve Momçilgrad (Mestanlı) bölgelerinde meydana gelen olaylarda bazıları bizim taraflara kaçıyor. Onların vasıtasıyla orada vuku bulan olaylardan haberdar olduk. Bütün bu olanlardan basına bir şey yansımadı. Bunun için ülkede çıkan olayları dünya basınına duyurmak ve soykırım sürecini protesto etmek amacıyla 3 Ocak 1985 yılı tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Burgaz Başkonsolosluğu binası önünde miting düzenledik. Yaklaşık 1000-2 000 kişi toplandık. Mitinge katılmak için trenle yolculuk yapan çok sayıda Türk'ün toplu halde nereye gittiklerini öğrenince polis bir kısmını tutukluyor. Ancak işe gidiyorum diyenler mitinge gelebiliyorlar, yani her şeye rağmen 300-400 kişi oraya erişebiliyor. Fakat ondan sonra da topluca tutuklama uygulandı bizlere. 200-300 kişiyi okullara, hapishanelere kapattılar. Mitingi organize edenleri de bularak 3 ay sorgulamadan sonra 8 kişiyi Belene kampına gönderdiler. Bazılarını 5-10 gün tutuklu bırakıp serbest bıraktılar. Birçoklarını Mihaylovgrad, Vratsa ve Vidin bölgelerindeki Bulgar köylerine 4 yıllığına sürgün ettiler. En çarpıcı olan şu ki, ne Türkan bebeğin katili bulunabildi, ne de bize işkence yapan kişiler, yöneticiler ve bürokratların hiç birisi cezalandırılmadı. Artı elimize geçen belgeler var, kitaplar yazıldı. İsim değiştirme kampanyasını gerçekleştirenlere daha yüksek rütbeler verilerek mükafatlandırıldılar. Çili'de askeri bir darbe yapıldı. Augusto Pinochet'i 30 sene sonra yargıladılar. Ama bizim ülkede maalesef, 23 yıl demokrasi olmasına rağmen soykırım sürecinin suçlularının hiç birisi yargılanmadı. Soruşturma başladı, fakat hala bir sonuç yok" diye kaydetti.