Ben hemen hemen ömrüm boyunca hep yazdım. Yaşamımın son baharında, kıyısında olsam da halâ elimden kalem düşmüyor.
İlk haber yazımı orta oku 6. sınıftayken yazdım. Okulda tertiplenen bir etkinliği kısaca anlattım ve o zaman Sofya'da basılan Türkçe çocuk gazetesine gönderdim. Bir süre sonra gazetede yazımı ve adımı görünce çok sevindim. Daha sonraki yıllarda gazetede ara ara kısa haberlerim basılmaya devam etti.
Lise yıllarında Bulgaristanlı Türk gençlerinin yaşamını aksettiren gençlik gazetesine daha olgun ve dolgun yazılar göndermeye devam ettim. Gazetede basılan her yazım beni daha ilginç konular aramaya ve yazmaya teşvik etti. Başkentte ve taşrada yayımlanan gazetelerin hepsine yazı göndermeye başladım. Sağ olsunlar, gazete elemanları bana yol gösteriyor, yazmama yardım ediyorlardı. Yine o yıllarda Türkçe Edebiyat ders kitaplarının yanı sıra, çağdaş Türk edebiyatı yazarlarının elime geçen kitaplarını okudum. Nazım'ın, Orhan Veli'nin ve Yaşar Kemal'in, Azis Nesin'in, Sabahattin Ali'nin ve Fahri Erdinç' in eserlerini bulup, aktardım. Bulgar edebiyatı klasiklerinden en çok beni Yordan Yovkov etkiledi. Bulgaristan Türk yazarlarının yapıtların hepsi elimden geçti.
Halit Aliosman Dağlı'nın dili, Muharrem Tahsin'in kısa öyküleri, Ahmet Tımış ve Kâzim Memiş'in öykü konularını beğendim. Ben, özellikle öyküleri okurken, yazarın ustalığına daha çok dikkat eder, olayın aksettirilme biçimini bulup öğrenmeye çalışırdım. Ve böylece daha gençlik çağında hafızamda öykü konuları canlanmaya başladı. Etrafımda gelişen, zuhur eden olayları birki yönden değerlendirmeye çabaladım. Gittikçe başkalarını göremediği konular ilgimi celbetmeye başladı. Onları olduğu gibi ak kağıt üstüne aktarmaya koyuldum. İlk öyküm bir taşra gazetesinde basıldı ve beni öykü edebiyat türü üzerinde kalem oynatmaya teşvik etti. Daha sonraki yıllarda Bulgaristan'da çıkan Türkçe gazete ve dergilerin hepsinde öykülerim basıldı. Bu dönem yazdığım öykülerin çoğu daha çok doğa güzellikleriyle dolu. Kahramanların iç dünyası yeterince, belirgin olarak veremediğimi, şimdi dönüp okuyunca anlıyorum. Yazma yeteneğimi geliştirdikçe memleket dışına çıktım. Türkiye, Makedonya, Kosova, Yunanistan - Batı Trakya, Romanya' da yayınlanan gazete ve dergilerde öykülerim basıldı. Bu dönem yazdığım öykülerimi "ŞAHİN YUVASI" kitabına toplayarak 2004 yılı okurlarıma sundum.
Hukuk okumam ve çalışma hayatımda çeşitli toplumsal görevlerde bulunmam nedeniyle insanların dertlerini dinledim, derman olmaya çalıştım. Özellikle Nahiye başkanlığı, hukuk danışmanlığı ve bilhassa avukatlık Doğu Rodop insaniyle beni haşır neşir yaptı. Hikaye konularımı hep onların günlük yaşamlarından seçmeye özen gösterdim. Zamanın nabzını tutup, ona uygun olayları bulup belleğimin bir köşesine yerleştiriyorum. Orada onu evirip çevirip kıvamına getirmeye bocalıyorum. Sora da olayı dost, arkadaş ortamında gerçek olay süsüyle anlatıyor ve yorum bekliyorum. Şayet beklediğim yorumu, yani okuyucuya anlatmak istediğimi kavraya bildilerse içim, rahatlıyor, seviniyorum.
Demek öykü yerine oturmuş. Ötesi kolay. Al kalemi, yaz. Tuzunu, baharatını kat, sür pazara. İlle yapıt dünya yüzüne çıkmazdan önce onu, bu işe yatkın bir veya iki arkadaşa da okutuyorum. Oradan öte uygun bir basım bulup onu geniş okuyucu kitlesine sunmak kalıyor. Şayet arkadaş, dost ortamında anlattığım hikayenin tam yerine oturmadığı kanıtına varırsam, onu yeni baştan aklımda evirip çevirmeye, işlemeye girişiyorum. Nasıl nice de olsa kafamı boşaltmak gerekiyor. Boşalmayınca da yerine başka konu gelmiyor.
Öykü konularımda hayal ürününün daha az olmasına dikkat ediyorum. Kahramanları olayın akışında olan kişilerden alıyor, birçoklarının yalnız isimlerini değiştiriyorum. Böylece de öykü daha gerçekçi oluyor. Hatta " Canım onun ismi Ahmet, değil Mehmet' e ", diyenler oluyor.
Genellikle kısa öykü meraklısıyım. Bana göre uzun öykü okuyucuyu sıkıyor. Kısa öyküler daha çok beğeniliyor, okunuyor. Bir de öyküde dil çok önemli. Dil akıcı olmalı. Pürüzlü dil okuyucuyu iter. Ben bilerek bazı öykülerimde devrik tümceler de kullanırım. Bu nevi yaklaşım yazıya oynaklık, renklilik getiriyor. Bazı defa da deyimler ve atasözleri de kullanırım yerine göre. Dili zenginleştirmek ise okumakla oluyor. Yazar devamlı okumalı, araştırmalı. Başka türlü kenara itilir, inleyip durur.
Son on yıl içinde yazdığım öykülerimin en iyilerini "MEVSİM ARTIK SONBAHAR" kitabımda bir araya getirme niyetindeyim.
Öyle ki, ben hep yazıyorum. Gezerken de, otururken de, uyurken de. Hele de gezi veya yolculuk esnasında en çok ilhamlanıyorum. Kafam hep yüklü. Bu bende bir alışkanlık olmuş. Zaten YENİDEN DÜNYAYA GELEBİLSEM, GENE KALEME SARILIRDIM!
Av. Mustafa BAYRAMALİ