Altmış yılda altmış tablo
Bölge tarih müzesi (eski medrese) 27 Eylül tarihinde saat 17.30'da Rodopların en büyük fırça ustalarından biri olan Mestanlı'lı Kamber Kamber'in "Altmış yılda almış tablo" adı altındaki resim sergisine ev sahipliği yapacak.
Rodopların usta ressamı Kamber Kamber 02.07.1950 yılında Momçilgrad (Mestanlı) belediyesine bağlı Sedefçe (Sahranlar ) köyünde Kamberler mahallesinde Kamberoğullarından Osman'ın ilk çocuğu olarak dünyaya gelir. İlk ve ortaokul eğitimine köydeki Nazım Hikmet Ortaokulunda, lise eğitimini de belediye merkezinde Mustafa Suphi Lisesinde görür. 4 - 5 yaşlarındayken köydeki evde eline ne tür kağıt geçerse geçsin hemen iki yüzünü de çizimlerle doldururmuş. Kendi değişiyle, "O dönem kıtlık dönemi, fakirlik dönemi. Şimdiki gibi her şey bol değildi. Kağıtların, gazetelerin, kartonların, kağıt kaplamaların ve benzeri tüm malzemelerin yüzeylerini çizimlerle dolduruyordum". Geriye dönüp yaşamının ilk yıllarını hatırlarken fırça, boya ve gergibezin (tuval) egemeni Kamber duygulandı! Torununun bu yeteneği Mehmet dedenin gözünden kaçmaz, resim çizme tutkusunu destekler ve torunu çizerken kıvanç ve sevinç dolu izlermiş. Minik Kamber ilkokul üçe geldiğinde dedesi kendisine renkli kalemler hediye eder. Bunu daha sonra babası tarafından hediye edilen sulu boyalar takip eder. İlkokul dördün sonunda da evlerinin yanındaki killi topraktan doğadaki yabani hayvanların ve kuşların heykellerini yapar, güneşte kurutur ve onları avluda sergilemeye başlar. Vatani görevini Gorna Oryahovitsa (Yukarı Rahova ) kentinde ressam olarak yapar. Oradaki atölyesinde 55 - 60'a yakın resim çizer. Aralarında dev boyutta, çoğaltma (reprodüksiyon) resimler de vardır. İlk sergisini askerde açar ve ulusal çapta ilk ödülünü alır. Hiçbir zaman da resim çizmeyle, kültürüyle, tarihiyle, teknikler ile bilgilenmeyi bırakmaz, sürekli kitap okur. Askerden sonra Gabrovo (Gabrova)kentinin tarihi evlerin güzelliğine kapılır ve bir yıl orada kalır. Orada dönemin büyük fırça ustalarından Nikifor Balbanov ile tanışır. Kendisini, kaldığı kiraya davet eder ve Balabonov dört duvarın da resimlerle kaplanmış olduğunu görünce Kamber'e meslektaşım diye hitap eder. Ancak genç ressam bundan rahatsız olur. Anılarını anlatırken bile alçak gönüllüğünden ödün vermiyor. Bu dönem Kamber'in serbest şekilde çeşit çeşit ve farklı akımlardan resim çizmesine denk gelir. Nikifor'un resim sanatı ve tarihiyle ilgiliği verdiği tüm kitapları ve kütüphanelerden aldıklarını da bir nefeste okur, kendini geliştirmeye devam eder. Gabrovo'dan dönünce Zvezdel (Gökviran) köyündeki okuma yurdunda göreve başlar ve 1972 yılında da bölgedeki ilk sergisini açar. Sonra da gerisi gelir. Hem sancakta hem de ulusal çapta resim sergileri açar ve onun adına düzenlenir. İsim yapmaya başladığı bu dönemde dışarıdan gıyaben eğitim alır. Bu eğitim esnasında yılda iki kez atölye çalışmaları her yaz da açık hava çalışmalarına katılır. Kendisi tapunun sadece bir kağıt parçası olduğuna, başarının yetenek ve çok çalışmanın sonucu geldiğine inanır. "Zamana ayak uydurmak gerek. İnsan bu yönde sürekli kendisini geliştirmelidir. Aksi halde yerinde sayar. İyi ressam Allah'tan kabiliyetli olan ve yorulmak nedir bilmeden bilinçli çalışandır".
Sohbetimize başlarken Kamber Kamber gönül rahatlıyla kendisine olgunlaşmış ressam diyor.
- Altmış yılda altmış tablo. Nereden doğdu bu fikir?
- Bakınız, ben bir resme başlarken, önceden seçtiğim bir konu olarak başlamıyorum. Birinci ve ikinci seansta fırçanın çalışması soyuttur. Daha sonra duygularımın peşinde yürüyor, uyumlu renkler ve uyumlu kompozisyonlar meydana geliyor. Hatta bazen istediğimi yansıtamadığımda tabloyu sehpadan (üçayaklı şövale) indirir ve "o" an geldiğinde tamamlarım. Bu sergi de böyle bir anın eseridir. 60 yaş ile 60 tablo, ancak yıldönümü simgesidir, sürekli gelişme isteğimin bir eseridir.
- Sürekli gelişmeden kastınız ne?
- Kişi güncel kalabilmek için sürekli kendisini yetiştirmeli ve geliştirmelidir. Tutun uygarlıkların resim tarihini ve çeşitli akımları araştırmaktan, basılan kitapları okumaktan, yapılan eleştirilerin hazmedilmesine veya tepkiye sebep olmasına kadar, bu bir birikime neden olur. Çok yönlü bilinçli yaratıcılık doğar. Mutluluk ve acı içinde geçen yaşam da bir birikimdir. Güllük gülistanlık dertsiz dünya aramanın bir düş olduğu gibi, ben ressamım deyip sırt üstü yatmak da gerçekten uzaklaşmak demektir. Öğrenmenin yaş sınırı yoktur. Yeter ki bilinçli yapılsın, faydalı olsun hatta mutluluk versin. Esin (ilham) ve yaratıcılık kendiliğinden doğmaz. Derin ve bilinçli birikimin eseridir, o da yan gelip yatarak oluşmaz.
- Esin ve yaratıcılık dediniz, peki onarlı nerede buluyorsunuz?
- Sağlam bir temeliniz varsa gerisi kolay. Kuramsal (teorik) bilgiler önemlidir, ancak her yol uygulamadan geçer.Ama yine de benim en büyük esin kaynağım Rodoplardır, doğadır, müziktir. Bazen bir kuş sesi, davarlardaki çanın çalması, köy çeşmesinin şırıltısı, Rumeli Türksünün yanıklığı, doğanın uyumu. Bunlar saymakla bitmez, gel dediğinde gelmez, kısaca Allah'ın işine akıl sır ermez. Ama yine de üç kelimeyle açıklayacak olursam Rodoplar, Rodoplar, Rodoplar.
- Çoğu ressamın sakinliği sevdiği herkes tarafından bilinen bir gerçek, sizse müzik dediniz. Eserlerinizin oluşumunda müziğin katkısı nedir?
- Müzik eşliğinde çalışmayı çok severim. Müzik, tabloyu tamamlamama, renkleri resmetmeme yardımcı oluyor. Müziğin getirdiği o sihir genel durumu tamamlıyor. Genel olarak müzik ayırmam, ama son zamanlarda maalesef yaşamımızın bir parçası haline gelen pop - folk denilen uydurma ve sanatsal değeri olmayan müzik türüne tahammülüm yok! Güzelim halk müziğimize, sanat müziğimize ne oldu da bu içi boş"mikrop" türü müzik değerlerimizi altüst edebildi? Jaz dinlediğimde renklerin uyumu birden bire kolaylaşıyor, Rumeli türkülerimizi duyduğumda bizim o eşsiz Rodop kadını, folklor giysileri, kültürümüz tablolarda hayat buluyor. Bazen müzik yerine sanat dünyasındaki dostlarla yaptığım sohbetlerde resim oluşur, duygular uyanır. Bizden biri, halkımızdan hiç tanımadığım bir kişinin çalışmalarım hakkında yaptığı eleştiriyi dinlemek hoşuma gidiyor, mutluluk duyuyorum.
- Peki sizin için doğa neden bu kadar önemli?
- Çünkü doğada her şey mükemmel bir biçimde kurulmuştur, ama nedense biz insanlar bunun farkında değiliz. Sanki herkes doğaya sırt çevirmiş ve her hareketiyle daha hızlı ve acımasız biçimde onu yok etmeye çalışıyor. Bir doğanın mükemmelliğine bir de insanların yarattığı göze hoş gelmeyen çirkinliğe, renk cümbüşüne bakınınız. O zaman beni daha iyi anlarsınız, çünkü sanatla uğraşan kişi iyilik ve güzellikten yanadır. Aksilik gördüğü zaman ruhu rahatsız olur. Demokrasi isteyen istediğini yapacak anlamına gelmiyor. Doğada göze hoş gelmeyen hiçbir şey yok, iç barışı ve huzuru bozacak bir durum yok. Doğa, hele de Rodoplarımızın doğası bambaşkadır. Tüm bu sepelerden dolayı doğa benim için çok önemlidir.
- Sergide gösterilecek tabloların dizilişi nasıl olur ve en sevdiğim dediğiniz tablonuz var mı?
- Sergide tabloların dizilişi de kocaman bir tablo sayılır. Bazı tablolar başka tablolarla yan yana gelemez, birbirini iterler, bazıları da tek yumurtalı ikiz kardeş gibidirler, bazılarının ruhları ise çevresinde hissedilir. Bunların yanında daha birçok etken de vardır. Hepsi tablolarımı çok seviyorum. Bu aynı çocuklarımın hangisini daha çok seviyorum gibi bir soru. Nasıl analar ve babalar evlat ayıramıyorsa ben de resimlerim arasında bir ayrım, bir tercih yapamam. Hatta tablolarımın fiyatlarının yüksek olması parasal değerden çok onlardan ayrılamamadan kaynaklanmaktadır. Atmışıncı yıldönümü adına 25 yıldır gün ışığı görmeyen tablolarımı da izleyicilerin beğinisine bu sergide sunacağım.
-Bölgemizde ezelden beri iyi sanatkarlar yetmiştir, sizlerin ardından gelecek birileri var mı?
- Olmaz olur mu, var tabi ki. Değişik zamanlarda Kültür Evinde toplam 16 yıl resim kursu yaptım, atölye çalışmaları düzenledim. Ancak bunların meyvesini daha çok yurt dışındaki kişiler görüyor. Yetişen çoğu genç ressam arkadaşlar yurtdışına çıktılar ve orada başarılı oluyorlar. Yetenekli insanımız çok. Gelecekte daha nece Kamberler çıkacak.
-Sizin için en büyük ödül hangisi?
- Benim için en büyük ödül halkımızın resimleri beğenmiş olmasıdır. Başka hiçbir ödül bunun yerini alamaz. Halk resimden anlıyor. Tabiri caiz ise sıradan bir vatandaş tabloyu çok güzel okuyabiliyor. Bazı tablolar kişinin hoşuna gitmezken bazıları da izleyici ile arasında köprü kurabiliyor. Bu yüzden zevkler ve renkler tartışılamıyor.
-Son olarak okurlarımıza bir mesaj vermek istiyor musunuz?
- Güzelim doğamızı koruyalım, onu bozmayalım. Doğa yoksa bizler de yoğuz, işte o zaman halimiz yaman. Geç olmadan bu bilinci herkese aşılamalıyız.