Kap karanlıktı o günler, zifiri karanlıktı. İsimlerin zorunlu alınmasıyla beraber ardı ardına soylar yeryüzünden siliniyordu. Neden, tüm bunlar ne içindi? İstedikleri zaman rahat bir şekilde ellerindeki silahlarıyla evlere baskın düzenliyorlardı. Zamanında yuvalarını terk edebilenler, haftalarca ormanlarda, mağaralarda ve kulübelerde saklanıyorlardı. Ormanlar ordu yardımıyla aranıyordu, yakalanın anası alıyordu... İlkbaharın başı, Nisan ayıydı. Diamandovo(Hüsemler) köyü orduca kuşatılmıştı. Uçan kuş bile güvensizlik uyandırıyor ve hedefe alınıyordu. Aynı gün okul da kapalıydı. Evlere bir huzursuzluk hâkimdi, kalpler kuşku dolu atıyordu. Dere mahallesinin kenar evlerinin birinde ev sahipleri en ağır günlerden birini yaşamaktaydı. Ailenin reisi başka yerde çalışmaktaydı, ancak önemli bir konu için evine sapmak zorundaydı. Keşke dönmemiş olsaydı! Kokusunu almışlardı. Çıkış yolu araması gerekiyordu. Hanımıyla beraber iki çocuğunu evinin birinci katına bıraktı ve hala inşaat aşamasında olan evin en üst katına çıkıp, samanların arasında gizlenmişti. Sabahın erken saatleriydi. Saat 4 civarındaydı. Silahlılar kapının önüne dayandı. Kapıyı içerden açmadılar. Maalesef, kapı dayanamadı. Camlar kırılıp tuz gibi etrafa saçılmıştı. Kapıdan içeri girdiler çocuklar korkudan titriyordu, anneleriyse dehşet içinde olup davetiyesiz gelen askerlere anlam veremeden o büyük ve geniş olan gözleriyle bakıyordu. Onlar Kâzım'ı arıyorlardı. Şimdi artık ikinci katın kapısına doğru ilerliyorlardı. Ayaklarıyla tekme atarak ve kırarak indirdiler kapıyı yere. Ardı ardına göz yaşartıcı gaz atıyorlardı. Onlar atıyor Kâzım de hemen onları yakalayıp geri atıyordu. Ancak bu bir çıkış değildi. Kurtuluşu için değişik yollara başvurmalıydı. Yüksekti ve yaralanabilirdi ama riziko etmeye karar verdi. O bunların tümünü sadece ve sadece ismini ve soyunu korumak için yapıyordu. Küçük nehri geçmişti ve nefesi kesilmiş bir biçimde tarla üzerinden doğrudan ormana. Az daha kaldı, az daha kaldı... Ama kulağının yanında kurşun öttü, ardından bir tane daha ve bir tane daha... Yere yığıldı. Yaralanmıştı. Son gücünü kullanıp tekrar denemeliydi. Kalktı ve devam etti. İşte o an, onu diğer bir kurşun yakaladı. Yeri yıktı. Ardino (Eğridere) hastanesinde kendine geldi. Beyaz odanın beyaz yatağı üzerinde yatıyordu. Kendisiyle baş başaydı. Ailesini düşünüyordu, gözlerinin önünden sırasıyla hanımı ve çocukları geçiyordu. Ziyaretleri yasaklamışlardı. 9 gün sonra yaşaması gereken bu dünyadan ayrıldı...