Anadilin Önemi



Cuma, 03 Şubat 2012

Anadilin ÖnemiHarun BEKİR2000 yılından itibaren 21 Şubat "Uluslararası Ana Dili Günü" olarak kutlanmaktadır. UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) tarafından çokdilliliği ve kültürlülüğü desteklemek ve dilleri korumak ve gelişmelerine katkı sağlamak amacıyla ilan edilen bu gün, dünyanın değişik ülkelerinde kutlanmaktadır. Özellikle ana dilinin önemini vurgulamak ve ana dilinin geliştirilmesine ve korunmasına dikkatlerin çekildiği bu günde ülkemiz Bulgaristan'da yaşayan Türklerin bu günün anlamını ve önemini hem kendi insanlarımıza ve gençlerimize, hem de içinde yaşadığımız topluma hatırlatmamız gerekmektedir.

Anadilin önemi deyince çok hassas ve bizim gibi azınlık toplulukları için var olma sebebi olan bir konuya değiniyoruz.

Anadilimize neden bu kadar önem veriyoruz?
Anadili, "Ana sütü kadar lezzetlidir" demiştir bir düşünür. Çünkü hiçbir dilde anadilinizde güldüğünüz, ağladığınız lezzeti alamazsınız. Anadilinizde doğruyu - yanlışı, iyiyi - kötüyü öğreniyorsunuz. Yani Anadili insan hayatında ve kişilik gelişiminde çok büyük önem taşımaktadır. Aynı zamanda da anadili, kültürün yegane sözcüsüdür. Dil olmadan kültür var olamaz. Her kültür ancak kendi dili ile vardır ve bu şekilde anlamlıdır. Ve aynı zamanda da anadil olmadan bir kültürü anlatamazsınız, ancak tarif edersiniz. Anadil, anneden öğrenilen ilk dil olmasının ötesinde insanın kimliği ve kişiliğinin oluşmasında belirleyici olan, geçmişi ve geleceği arasındaki bağı kuran, dünyayı, tabiatı ve çevresini idrak etmesini sağlayan temel olgudur.

Anadilini yitirmiş bir şahıs öz kültürünü ve kimliğini de yitirmiş demektir. Bizim çocuklarımıza baktığımızda da, onlarla olan problemimizi incelediğimizde de bu sonuca varmamız mümkündür. Çünkü Bulgaristan'da yaşayan Türk çocuklarının zaman zaman anadillerine hâkim olmadıklarını görüyoruz.

Tekrar belirtmek istiyorum, Dil kısaca bir halkın aynası, kimliğinin ve kültürünün yansımasıdır. Eğitim bilimcileri anadili dört temel dil yeteneği olarak adlandırmaktadırlar: Bunlar dinleme, konuşma, okuma ve yazma becerileridir. Bu dört beceriye iyi bir şekilde sahip olan insan, anadilini bilen insandır, yani anadilinde anlatılanı dinleyebilen, anadilinde konuşabilen, anadilinde yazılmış olanları okuyabilen ve aynı zamanda da anadilinde yazabilen ancak anadilini bilen insan olabilir.

Anadili çoğunlukla annenin kullandığı dil olarak algılanır. ''Çocuğun aileden, çevreden, soydan ve milletinden belirli, şuurlu bir öğrenim süreci olmaksızın edindiği dildir. ''Dolayısıyla ailesiyle, yaşadığı toplumla ve mensup olduğu milletle olan bağıdır. Annesinden ve ailesinden öğrendiği dil tamamen özgürdür. Yani aile bir bölge ağzı veya lehçe konuşabilir. Bu konuda ailede konuşulan dil özgürdür denilmektedir. Dolayısıyla kişi, önceleri anadilini gelişigüzel olarak yakın çevresinden öğrenir, ama daha sonra okullarda amaçlı bir şekilde kurallarıyla geliştirir. Bu imkânı da maalesef çoğu zaman gerektiği şekilde değerlendiremeyiz.

Anadili, kişilerin şuurlarında yer aldığı oranda önemlidir. Kişiler anadiline ne kadar önem verirlerse, o kadar anadillerini geliştirirler ve yabancı bir dil öğrendiklerinde de anadillerini o kadar korurlar.

Sözlü ve yazılı edebiyat ürünleri yine dil sayesinde idrak edilir. Halkının dilini bilmeyen, onu sözlü ve yazılı anlatımda kullanamayan bireyin o halkla bütünleşmesi elbette ki mümkün değildir. Kişi, anadiline hâkim olmaya başladıktan sonra, o dilin üretimi olan yazılı ve sözlü eserlerden daha çok zevk almaya başlar, çünkü okuduğunu ve dinlediğini anlar ve bu eserleri dinledikçe, mensubu olduğu millete bağları daha çok gelişir.

Dil aynı zamanda millet şuurunu yansıtan bir olgudur.
"Dili yapan insan değil, insanı yapan dildir."
"Bir milleti tam olarak anlayabilmek için onun dilini de bilmek gerekir."
"Dünya bireyin ruhunda bir sözlük gibidir; o onu anadiliyle okur."

Yani dil, insanın dünyaya açılan penceresidir. Bir insanın anadilinden kopması veya koparılması onun yalnızca ailesi, milleti ile bağlarının kopması değil, aynı zamanda dünya ile bağlarının kopması demektir. Dillerini kaybeden milletlerin millet olarak ayakta kalabilmeleri imkansızdır. Anadilinden kopan birey pek çok milli değerlerinden de kopmuş olur. Milleti oluşturan halkın sevinçleri, kederleri, neyi sevdikleri, neden hoşlanmadıkları, psikolojik durumlarının oluşturduğu davranışlar, konuşma yeteneği ile açığa çıkar. Milletinin dilini öğrenemeyen bireyin bu ortak katılışı, ortak değerleri benimsemesi beklenemez. O halde anadil eğitimi hem son derece önemlidir, hem de o milletin mensupları için çok gereklidir.

Yazı dili, o dilde eğitim yapılmak suretiyle öğrenilir ve geliştirilir. Anadil eğitiminden mahrum olan halkların dillerini geliştirmeleri, kültürlerini öğrenip gelecek nesillere aktarmaları son derece zor, hatta imkânsızdır. Çünkü sosyologların, psikologların ve eğitimle ilgili tüm çevrelerin ortaklaştıkları şey, insanların duygu ve düşüncelerini en iyi kendi diliyle aktardığı yönündedir. Özellikle çocukların anadillerinden koparılmalarının onlara yapılabilecek en büyük işkence olduğu yine herkesin ortak görüşüdür.

İnsan ilk önce ana diliyle konuşur, çevresindeki her şeye anadiliyle anlam vermeye başlar. Böyle olunca da insanı anadilinden koparmak onu yaşamından koparmaktır.

Büyük projeler, kişilerle değil, takımlarla, teşkilatlarla, kurumlarla gerçekleştirilebilir. Milletler, dilleriyle, kültürleriyle vardırlar. Dillerini ve kültürlerini yitiren milletlerin ayakta kalabilme şansları yoktur. Çünkü milleti var eden ve varlığını devam ettiren dilidir. Eğer dilini ve kültürünü kaybederse bu onun zaman içinde, hâkim kültür içinde erimesine ve yok olmasına yol açar ki bu aynı zamanda o halkın da tamamen yok olması demektir. Bunun dışında, Bulgarcasının çok iyi olabilmesinin ve derslerinde başarılı olabilmesinin en önemli etkeni anadili yeteneğiyle bağlıdır. Bulgarca öğrenmeye Türkçe bir engel değil, tam tersine bir "olmazsa olmaz" önkoşuldur. Bu gerçeğe karşı çıkmanın ise hiç bir bilimsel değeri yoktur. Bu bilimsel gerçekleri bulunduğunuz her toplumda belirtmemiz gerekir, çünkü hala bu gerçeği bilmeyen ve kabul etmek istemeyen insanlar mevcut. Bir çocuk kendi anadilinde ne kadar güçlü ise bir diğer dili de o ölçüde iyi ve sağlam olarak öğrenir. Çocuğun kendi kültürüne ve ailesine bağlılığı Türkçe öğrenmekle daha da artar.

"Dilini kaybeden dinini, milliyetini, şahsiyetini kaybeder." Her halkın, dolayısıyla her bireyin anadilini kullanmaya ve anadiliyle eğitim görmeye hakkı vardır. Uluslararası sözleşmelerle bu hak güvence altına alınmıştır. Bu nedenle Bulgaristan'daki Eğitim, Gençlik ve Bilim Bakanlığının bir yandan çocuklarımızın en iyi biçimde Bulgarca öğrenmelerini sağlayacak önlemlerle desteklemelerini istiyoruz. Diğer yandan da çocuklarımızın Anadilleri Türkçeyi kültürlerarası bir anlayışla ders programı içerisinde sınıf geçmeyi etkileyecek şekilde öğrenmelerine olanak sağlanmasını talep ediyoruz. Bu derslerin okul müdürleri tarafından görevlendirilen ve Türkçe dersi verme öğrenimini görmüş olan ve Bulgarcayı da çok iyi bilen öğretmenler tarafından verilmesini istiyoruz.
Ayrıca velilerimizi çocuklarımızın çokdilliliğini evde, yuvada ve okulda desteklemek için gerekli çalışmaları yapmaya çağırıyoruz.
Bu bağlamda çocuklarımızın ve velilerimizin Uluslararası Anadili Günlerini kutluyor, başarılar diliyoruz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI