AVRUPA BİRLİĞİ ÜYELİĞİ BAĞLAMINDA TÜRKİYE-BULGARİSTAN İLİŞKİLERİ



Pazartesi, 17 Eylül 2012

AVRUPA BİRLİĞİ ÜYELİĞİ BAĞLAMINDA TÜRKİYE-BULGARİSTAN İLİŞKİLERİNevin TÜRKERUluslararası sistemdeki değişikliklerin etkisini devletlerarası ikili ilişkileri şekillendirerek gösterir. Sınır komşusu olan Türkiye ve Bulgaristan'ın da ilişkileri hem Soğuk Savaş'tan hem de Avrupa Birliği'nden etkilenmiş ve bu ikisinin etkisiyle şekillenmiştir. 1980li yıllar, Bulgaristan'ın kendi topraklarındaki Türk-Müslüman azınlığa uyguladığı asimilasyon politikasıyla akıllara kazınmıştır. Bulgaristan'daki tarih bilincine göre Türkiye ve Türkler, kendi ataları olan Bulgarlara zulmeden "Osmanlı Diktatörleri"nin varisleridir. Bulgar halkı arasındaki bu yaygın görüş, komünistlerin "yeniden doğuş" politikasının uygulanabilirliğini kolaylaştırmıştı. Bu dönemde, azınlıkların sosyal ve kültürel hayatlarındaki pek çok (Türklük ve İslamiyet emaresi olarak görülen) uygulama yasaklanmıştır. Buna örf ve adetlerin yanı sıra anadilde eğitim ve hatta konuşma yasağı da eklenmiştir. Bu yasağa uymayanlar çeşitli şekillerde cezalandırılıp hapse atılmış, sürgüne gönderilmiş ve ağır işkencelere maruz kalmıştır. Bir süre sonra Türkiye ve bazı uluslar arası örgütler bu duruma tepki göstermiş ve Bulgaristan'a nota vermişlerdir. Bu yıllar Türkiye ve Bulgaristan arasında gerilimin en yüksek olduğu yıllar olarak hatırlanır.

Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle uluslar arası ilişkiler yeni küresel düzenle tanıştı. Sosyalist devlerde komünist iradeler son bulurken bu ülkelerde yeni oluşumlar baş gösterdi. Balkan ülkeleri bir yandan kendi içlerindeki etnik sorunlarla uğraşırken diğer yandan da yeni kurdukları demokratik rejime alışmaya çalışıyorlardı. Bu gelişmelerin yanı sıra, bölge ülkeleri Batılı kurumlarla eklemlenme konusunda istekliydiler. Onların bu isteğine NATO ve Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) da sıcak bakıyor, kendi sistemlerine bölge ülkelerini dahil etmek istiyorlardı. Bölge, özellikle jeopolitik konumu ve potansiyeliyle AET için aranan nüfuz ve genişleme alanıydı.

Komünizmin çöküşünden sonra Bulgaristan için de yeni bir dönem başlamıştır. Demokratik rejimin benimsendiği ve liberal ekonomiye geçildiği bu dönemde Türkiye'yle ilişkiler de nispeten yumuşamıştır. Türkiye komşusuna maddi yardımda bulunmanın yanı sıra Avrupa Ekonomik Topluluğu ve NATO'ya giriş çabalarında Bulgaristan'a hem destek vermiş hem de model olmuştur.
Türkiye Bulgaristan'a her zaman ve her alanda batılı kurumlarla bütünleşme konusunda açıkça destek vermiştir. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik meselesinde ise, daha önceleri Türkiye'yi bu konuda desteklediğini ve destekleyeceğini söyleyen Bulgaristan'ın tavrı kendi üyeliğinden sonra değişiklik göstermiştir. Kendi iç siyasetlerinde, kamuoyu muhalefet partilerinin tavırlarında etkilenmekte. Bulgaristan meclisinin içi ve sokaklar, Türkiye'nin üyeliği desteklenmeli mi yoksa desteklenmemeli mi diye referandum önergesi vermek yönünde talepleri ve çabaları olan Türk ve Türkiye aleyhtarlarıyla dolu. Aleyhtarların mevcudiyeti yeni bir şey değil fakat tavırlarının bu kadar aşikar olması, seslerinin bu kadar gür çıkması kendi üyeliklerinden sonra daha da cesaretlendiklerinin göstergesi. Bu cesareti Bulgaristan'ın üyelikten sonra Türkiye'ye uyguladığı vize şartında gördük. Buna göre, Şengen vizesi sahibi olsa bile, hiç kimse Türkiye'den Bulgaristan'a Bulgar vizesi olmadan giremeyecekti. Bu da Türk vatandaşlarının Bulgaristan'a girişinde zorluk çıkarmıştı. Bulgaristan ve Romanya üyeliklerine rağmen hâlâ Şengen Bölgesinin dışındalar.
Bulgaristan'ın AB'ye adaylığıyla Türkiye'nin adaylık süreci karşılaştırıldığında Bulgaristan'ın bütünleşmesinin epey kısa sürede tamamlandığı görülür. Aralarında büyük yapısal, etnik ve kültürel farklar olan bu iki ülkenin adaylık süreçlerini karşılaştırılması pek de sağlıklı olmayabilir. AB'nin hazmedebilme kapasitesi bu noktada önemlidir, çünkü bu, bütçeden alınacak paylarla, fonlarla ve Avrupa Konseyi'nde temsil edilmekle direk alakalıdır. Fakat, şu açıktır ki, Bulgaristan'ın nüfusu ve büyüklüğü de AB için hazmı daha kolay bir lokmadır. Türkiye'ninse kalabalık nüfusu, büyüklüğü, Birlik'le olan farklılıkları, Yunanistan'la olan sorunları vs. yüzünden AB'ye katılım süreci bu denli uzamıştır.

Karşılıklı ilişkilerin yanı sıra iki ülkeyi bir araya getiren AB girişimlerine de yer vermek gerekmektedir. Bulgaristan, Yunanistan'ın yanı sıra, Türkiye'nin AB'ye giriş kapısıdır. Türkiye ve AB arasındaki her türlü mal, kişi giriş-çıkışları bu noktada gerçekleşmektedir. Sadece ticaret ve turist akışının gerçekleşmediği bu noktada organize suçlarla ve kaçakçılıkla mücadelede de Türkiye ve Bulgaristan AB'nin yararına işbirliği sergilemektedirler. Ayrıca, yine AB'ye bağlı politikalar doğrultusunda Meriç nehri havzasında da su taşkınlarını ve su kirliliğini önlemede de beraber inisiyatif almaktadırlar.

Sınır faaliyetlerinden başka, Türkiye ve Bulgaristan'ın, AB daha kapsamlı başka projelerinde de beraber yer aldıklarını görebiliriz. Enerji alanındaki Nabucco Projesi bunlardan biridir. Ortak projeler, karşılıklı ekonomik ilişkiler, yatırımlar ve işbirliklerinin yanı sıra enerji meselesi de iki ülkeyi bir araya getirmiştir. Avrupa'ya taşınan alternatif enerji yolunda Türkiye ve Bulgaristan stratejik konumlarıyla önemli bir rol oynamaktadırlar. Bulgaristan Asya'dan gelen enerjinin AB topraklarına girdiği ilk üye ülkedir ve Türkiye de bu enerjinin Avrupa'ya geçişindeki en büyük yüzölçümüne sahip taşıyıcı ülkedir. İki ülke arasındaki bağlantı noktası sadece enerji kaynağının akışı değil aynı zamanda para akışı anlamına da gelmektedir. Yıllar sonra iki ülke sınır komşuluğunun ötesine bu proje sayesinde geçecekler. Bu da, biri aday diğeri üye olan iki ülkenin kendi çıkarlarından başka, bir ulusüstü örgüt olan AB'nin çıkarları doğrultusunda bir araya gelecekleri anlamına gelir.

İki ülkenin en temel meselesi aslına bakılırsa Bulgaristan topraklarında kalmış olan Türk-Müslüman azınlıktır. Ve bu azınlıkla ilgili gelişmeler her daim Türkiye'yi etkilemiştir. Bulgaristan'daki azınlıklar ve durumlarının iyileştirilmesi adaylık sürecinde Bulgaristan'ın AB'den tam not almasına sebep olmuştur. Hatta bu yöndeki gelişmeler ilerleme raporlarına da yansımış ve azınlık haklarına gösterdiği saygıdan ötürü Bulgaristan, komisyon Raporlarında takdir görmüştür. Ne var ki, AB nezdinde bu denli alkış alan azınlıklar meselesi Türkiye açısından hâlâ devam eden sorunların görüldüğü bir meseledir. İki ülkenin gündeminde yer alan bu sorunlardan ilki sosyal haklar ve Türkiye'ye göç edenlerin emeklilik ödenekleriydi. Kısmen çözülmüş olan bu sorun için yine de Bulgaristan tarafının anlaşma yapmak için ikna olmaması, orada çalışmış olanların primlerini Türkiye'de saydıramamalarına dolayısıyla Bulgaristan'ın ILO kararlarına ters düşmesine sebep olmaktadır. İkinci olarak geçen yıl içinde çözüme kavuşan Müftülük seçimleri meselesi gelmektedir ki bu da Türkiye'nin gündeminde uzunca bir sure yer tutmuştur. Türk azınlığın sorunlarının yanı sıra Türkiye'den 1913 yılında Bulgaristan'a göç etmiş olan Trakya Bulgarları için tazminat talebi de iki ülke gündemini meşgul etmiş ve etmeye devam etmektedir. İddialara göre, Türkiye zamanında göç etmiş olan bu topluluğun kalan mülkleri için tazminat ödemelidir. Bu konuyla ilgili Türk tarihçiler, akademisyenler ve uzmanlar belge ve kaynak toplamak yoluyla Bulgaristan iddialarına cevap verme çabasına girmişlerdir.
Devletlerarası (resmi) ilişkilere ek olarak Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) da ikili ilişkilerdeki rolünden bahsetmek yerinde olur. Göçmen dernekleri ve STK'ların da çabalarıyla iki ülkenin halkları arasında kültürel ve sosyal dayanışma pekiştirilmektedir. Geziler, sağlık turizmi, ticaret, eğitim etkinlikleri, belediye kardeşlikleri ve hatta televizyon dizileri bu çalışmalar için verilebilecek ve gayet olumlu sonuçlar doğuran örneklerdir. Bulgaristan'ın AB üyeliği sonrasında Türk yatırımcılar ve öğrenciler için Bulgaristan cazip bir ülke haline geldi. Hem daha güvenilir bir ülke olması, hem de AB standartlarını yerine getirme garantisi Bulgaristan'ın eski imajını düzeltmesi için çok yararlı oldu ve bölgedeki ekonomik faaliyetlerin gerçekleştirilebileceği çekici ülkelerin arasında yerini aldı.

Diğer bir önemli gelişme, Bulgaristan'ın AB üyeliği sonrasında AB parlamentosunda temsil edilme meselesidir. Bilindiği üzere, çifte vatandaşlar Bulgaristan seçimlerinde oy kullanabilme hakkına sahiptir ve bunun da sonuçlar üzerinde doğrudan etkisi vardır. Ayrıca, bu oylar ülke içindeki siyaseti etkilediği gibi AB Parlamentosu'na gönderilecek temsilci sayısında da belirleyicidir. Göçmen derneklerinin bu süreçteki çaba ve destekleri göz ardı edilemez. Seçmenin bilinçlendirilmesinde, oy kullanımı için her türlü kolaylığın sağlanmasında, Türklerin çoğunlukta olduğu Haklar ve Özgürlükler Partisi (HÖH) lehine propaganda yapılmasında bu derneklerin payı büyüktür. Tabi Türkiye hükümetinin de bu derneklere destek verdiği yadsınamaz. Son zamanlarda Türkiye'deki göçmenlerin seçimlere olan katılımından rahatsızlık duyan bazı muhalif Bulgar partilerinden, bu göçmenlerin seçimlerde oy kullanmasına engel olunması yönünde öneriler sunulmuş ve sonuç vermiştir. Amacı gelecek olan Türk oylarını engellemek olan bu uygulamalara göre Bulgar vatandaşlığı olan kişiler bildirdikleri resmi adreslerinde (Bulgaristan'daki) seçimlerden önceki 4 ay boyunda ikamet etmelidirler. Bu demek oluyor ki; yurtdışında yaşayan Bulgar vatandaşlarının iki seçeneği vardır; ya seçimlerden önce 4 ay boyunca Bulgaristan'da kalacaklar ya da oy kullanmayacaklar. Bu kanun değişikliği ATAKA ve GERB partileri tarafından "seçim turizmi"ni engelleme amacıyla ortaya atılmıştır. Bu yolla HÖH'e oy kaybettirilmek ve parlamentoda Türklerin çoğunlukta olduğu partinin gücü azaltılmak istenmiştir.

Siyasi ilişkiler kadar ekonomik ilişkilerin de önemli yer tuttuğu ikili ilişkilerde sınır ticaretinin eski bir alışkanlık olduğu görülmektedir. İstatistiklere bakıldığında, 2008 ticarette en yüksek rakamlara ulaşılan yıl olarak görülüyor ki bu da Bulgaristan'ın AB üyeliğinden bir yıl sonraya tekabül eder. 2007 ve 2008deki veriler iki ülke arasındaki ticaret hacminin o güne kadarki en yüksek seviyeye ulaştığını göstermektedir. 2009da mali kriz sebebiyle seviye biraz daha düşse de 2010 yine toparladığı görülmektedir. Bulgaristan, birliğin yeni üyesi olsa da, yeni ve yabancı pazarlara açılsa da Türkiye'yle olan ticari ve ekonomik bağları hasar görmemiş veya zayıflamamıştır. Bu durumda denebilir ki AB'nin etkisi iki ülke arasındaki ilişkileri kötü yönde etkilememiştir.
Türkiye'nin hem Türkiye'yi hem de AB'yi yapısal olarak etkileyeceği aşikardır. AB açısından bakıldığında, Türkiye'nin üyeliğiyle beraber, AB'nin siyasi yapısı, bütçe ve fon paylaşımı, demografik yapısı, Avrupalı kültürü ve kimliği değişikliğe uğrayacaktır. Türkiye açısından baktığımızda ise, Türkiye cumhuriyet tarihindeki en uzun soluklu hedefine ulaşmış olacaktır. Ab politikalarını iç siyasetiyle bütünleştirebilen Türkiye'nin demokrasisi güçlenmiş olacaktır, bütçe ve fonlardan aldığı paylar da bu politikaların uygulanmasında Türkiye'yi rahatlatacaktır. Gümrük Birliği'yle elde etmesi gereken bir hak olan vatandaşların ve malların serbest dolaşımı ilkesi de garanti altına alınmış olacaktır. Tüm bunların gerçekleşebilmesi için, her aday ülkenin gerçekleştirmesi gereken bazı görevler üstlenmesi gereken bazı sorumluluklar vardır. Türkiye de bu süreçte gerekli proje ve ortaklıklara iştirak ederek gayret göstermektedir. Çeşitli alanlardaki işbirlikleri Bulgaristan ve Türkiye'yi bir araya getirmekte ve ilişkilerini güçlendirmektedir.

Türkiye'nin katılımıyla sadece ortak bir sınırı paylaşan komşu devletler olmaktan çok daha fazlası olacaklar ve aynı birliğin ortak değerleri için çaba gösteren eşit-üye devletler olacaklardır.

Nevin TÜRKER
Kırklareli Üniversitesi İİBF'nde araştırma görevlisi