BATI TRAKYA'DA BULGAR VAHŞETİ



Pazar, 03 Şubat 2008

BATI TRAKYA’DA BULGAR VAHŞETİİbrahim BALTALIBulgarlar, 23 Nisan 1941 tarihinde Batı Trakya'yı işgal ettiler. Böylece B.Trakya Türkleri yeni bir fesat furyası içine itildi; boğuldu, soyuldu, kırıldı ve ezildi.
Bulgarların niçin böyle hareket ettiğine gelince, bazı yazarlar şu görüşleri ileri sürmektedirler:
1. 1913 yılında Bulgarlar'a karşı, "Batı Trakya Hükümet-i Müstakilesi" adıyla bir devlet kurulmaya çalışılması.
2. Fransızlar bu bölgeyi işgal ettiklerinde bir plebisit yapıldığı zaman Bulgarlar'ın değilde, Yunanlılar'ın tercih edilmeleri.
İşte yukarıdaki sebeplerden ötürü Bulgarlar, Batı Trakya'ya kin beslemekteydiler.
Bulgarlar B.Trakya'yı işgal edince hemen kin kusmaya başladılar. O tarihlerde B.Trakya'da Türkiye'nin Gümülcine Başkonsolosu Tevfik Türker'dir. Bulgarlar'ın 23 Nisan günü Gümülcine'ye girdiğini duyan Tevfik bey, duruma müdahale etmiş ve olası bir katliamı önlemiştir.
Bu arada Bulgarlar çok perişan haldeydiler. Aç, açık ve acınacak bir halleri vardır. Ayaklarında doğru dürüst ayakkabıları bile yoktu. Ayaklarındaki çarıklar giyilemeyecek halde olduğundan, çoğu yalın ayak dolaşıyordu. İşte o günlerde, B.Trakya'da, Bulgar askerlerinin perişanlığı, "Çoban Bulgar" imajı ile anlatılmıştır.
Bulgarlar B.Trakya Türkleri'nin evlerini silah bulunduğu gerekçesi ile aradılar. Yükte hafif, pahada ağır ne varsa alıp götürdüler. Kadınların ziynet eşyaları toplandı. Para ve eşya getirmeyenler kıyasıya dövüldü.
Yapılan bu soygun ve zulümden sonra, Türkler tekrar Türkiye'ye göçü düşünmeye başladılar. Göç edecek olanlara kolaylıklar sağlanmaya başlandı. Türkiye ise bu göçü önlemek istiyordu. Ellerindeki yiyecekler alınan halk, açlık çekmeye başlamıştı. Gümülcine merkezinin hali ise içler acısıydı. Otlardan yiyecek elde ederek hayatta kalınmaya çalışılıyordu. Halk kendi ürününü saklıyor ve hatta kendi malından hırsızlık yapmak zorunda kalıyordu. Görgü tanıklarına göre, buradan toplanan mallar Sofya'da açıktan satılıyordu. Yine, gençler, yol yapımlarında zorla çalıştırılıyor ve burada bir çoğu da hayatını kaybediyordu.
Bulgarlar bu arada değişik taktikler denemeye başladılar. Pomak Türklerine el attılar, onları kandırmaya uğraştılar. Camilerde hutbelerin Bulgarca okunmasını istediler. Ama hiç bir Pomak Türk'ü bunu kabul etmedi ve bir çoğu da Türkiye'ye kaçmak zorunda kaldı.
1919 yılında Bulgaristan'a giden Batı Trakyalı Bulgarlar, tekrar başkaları ile geri döndüler. Onların yerine evlerine Yunanlılar yerleşmişti. Onları evlerinden çıkardılar. Hristiyanlar'a Bulgar olduklarını kabul ettirdiler, ama ne Pomak Türkleri ne de diğer Türkler, lâfta da olsa, ne milliyetlerini ne de dinlerini değiştirmediler. Durum böyle olunca, daha da sertleştiler. Kendilerine uşak da bulabildiler, hem de hocalardan. Bu gibi kişiler her yerde lânetlendi.
Bulgarlar, okulları cahil kesimin eline teslim ettiler ve Türkler'in aydınlanması bir süre daha engellenmiş oldu.
Bulgarlar'a hafiyelik yapan insanlar sonunda bunu cezasını çektiler. Şimdi bile bu soydan gelenlere iyi gözle bakılmamaktadır.
Nihayet 14 Eylül 1944 yılında öfke, kin, intikam duyguları dolu Bulgarlar, Almanlar'ın yenilmeleri üzerine, Batı Trakya'yı terkettiler. Yerini komünistlere teslim ettiler. Böylece 1941 -1944 arası yaşanan açlık, sefalet zulüm ve gözyaşı dönemi sona ermişti.

YAZARIN DİĞER YAZILARI