Bulgaristan'da 12 Mayıs Seçimleri Değişim Getirir mi?



Salı, 09 Nisan 2013

Bulgaristan’da 12 Mayıs Seçimleri Değişim Getirir mi?Muzaffer KUTLAYBulgaristan'da Şubat ayı başlarında yüksek elektrik faturalarını protesto etmek amacıyla başlayan ve haftalarca devam eden sokak gösterilerinin bir sonucu da Boyko Borisov hükümetinin istifası oldu. 12 Mayıs'ta yapılacak olan erken Parlamento seçimleri için ülkede geri sayım başladı. Bulgaristan Merkezi Seçim Komisyonu'ndan yapılan açıklamaya göre 63 parti kayıt yaptırmış durumda. Yarışa aynı zamanda toplamda 27 partiden oluşan sekiz koalisyon giriyor. Parti ve koalisyonlar için başvurular 1 Nisan itibarıyla kapandı. Ancak bağımsız adayların başvuru hakları 9 Nisan'a kadar devam edecek.

Seçimlerde yüzde 4'lük barajı aşan parti, koalisyon ve bağımsız adaylar yeni Bulgaristan Parlamentosu'nda halkın temsilcileri sıfatıyla bulunacak. Ancak eylemlerini kalıcı meydan işgallerine çeviren halkın esas isteği yozlaşmış devlet yapısının tasfiye edilmesi. Diğer bir ifadeyle, sistemin değişmesi talep ediliyor. Yeni oluşturulacak sistemde ise, çeşitli mekanizmalarla halka, hükümette doğrudan temsil hakkı verilmesi isteniyor. 240 sandalyelik Ulusal Meclis'in sayısının azaltılması, milletvekilli dokunulmazlıklarının kaldırılması ve devlet kurumlarının halk tarafından kontrol edilebilmesi için yüzde 50 vatandaş kotası oluşturulması dile getirilen diğer hususlar. Tüm bunların yapılabilmesi için ise yeni bir anayasanın kabulü gerekiyor.

12 Mayıs seçimlerinin değişim getirip getirmeyeceği zihinlerdeki en büyük soru işaretlerinden biri. Nitekim söz konusu reformların hayata geçirilmesi bir hayli zor görünüyor. Değişim her yerde olduğu gibi Bulgaristan'da da dirençle karşılaşıyor. Diğer taraftan reformlar hayata geçirilemezse, var olan siyasi sistemde, iktidara hangi parti gelirse gelsin tekeller ve yolsuzluklar çarkının aynı düzende dönmeye devam edeceği bilinen bir gerçek.

Ülkenin Temel Sorunu: Mafya!

Tüm bunların farkında olan halk, daha yaşanılabilir bir hayat için kararlılıkla protestolarını sürdürüyor. Ancak ekranlara yansıyan polisin sert müdahalesi ve kendilerini yakanlarının sayısının 6'ya çıkmış olması ülke genelinde tansiyonu yükseltti. Boyko Borisov "asfaltını bizim yaptığımız bu caddelerde akan her damla kan bizim için utançtır" diyerek duygusal bir konuşma yaparak istifa etti. Ülkedeki farklı kesimler, bunu siyasi bir hamle olarak değerlendirdi. Borisov liderliğindeki GERB'in, Merkez Seçim Kurulu'na 12 Mayıs seçimleri için ilk kayıt yaptıran parti olması ise bu yargıyı doğrular nitelikte.
Bulgaristan sokaklarında göstericilerin durmaksızın tekrarladığı "mafya!" sloganları birçok kişi tarafından ülkedeki üç ana elektrik dağıtım şirketine (Çek menşeli CEZ ve Energo-Pro ile Avustralyalı EVN) yönelik suçlamalar şeklinde yorumlandı. Ancak daha geniş perspektiften bakılırsa bu slogan, ülkenin en temel sorunlarından birine işaret ediyor. Diğer bir ifadeyle, "mafya" sadece tekeller değil, bu yolsuzlukların farkında olan ve göz yuman devlet kurumları ve siyasiler demek.

Mafya, aynı zamanda, siyasilerin iş adamları ve medya patronları ile olan çıkar ortaklığı demek. Dahası, soruşturma açmayan ve açtığı davaları delil yetersizliği nedeniyle kapatan mahkemeler demek.

Kısacası halkın mafya sloganları, ülkedeki tüm tekelleri, yolsuzlukları, yoksulluğu ve 1989'da komünizmin sona ermesinden bu yana ülkeyi yöneten tüm siyasi partileri ve siyasi sistemi hedef alıyor. Bulgaristan'ın 24 yıllık dönüşüm sürecinin acı bir özeti adeta.

Ülkedeki Türkler Sessiz

Bulgaristan Türklerinin tüm bu süreçte sessiz kalması ayrıyeten ele alınması gereken bir konu. Nitekim ülkedeki ekonomik problemleri en ağır hisseden kesim Türklerdir. Ülke genelindeki işsizlik oranları yüzde 20 dolaylarındayken, Türklerin yoğunlukta yaşadığı Kırcaali gibi yerlerde bu oran yüzde 40'lara ulaşıyor. Genellikle köylerde yaşayan ve tarımla uğraşan Türklerin yaşam standardı ortalama bir Bulgar'a göre üç kat daha düşük. Dahası azınlık olmaları nedeniyle birçok alanda ayrımcılığa maruz kalıyorlar.

Tüm bunlara rağmen Bulgaristan Türklerini sokağa çıkmaktan alıkoyan birkaç sebepten bahsedilebilir. Bunlardan ilki, Bulgaristan Türklerinin çoğunlukla köylerde yaşıyor olması ve tarımsal hayat sürmesi olarak gösterilebilir. Nitekim protestoların çıkış noktası büyük şehir merkezleri olarak göze çarpıyor. Bunlar arasında da Sofya, Varna, Burgaz gibi iller başta geliyor.

İkinci bir sebep ise, Bulgaristan Türklerinin yerleşik bir protesto kültürünün olmamasıdır. Her zaman "dürüst, sadık ve çalışkan birer vatandaş" olarak anılan Türkler, ilk kez 1984-1989 yılları arasında Jivkov rejimi tarafından yürütülen zorla asimilasyon politikasına karşı çıkmak için sokaklara çıktılar. 1989'un Aralık ayı sonlarında ise Türk isimlerinin geri verilmesi ve vatandaşlık haklarının iade edilmesi ile ilgili taleplerini dile getirmek için Sofya'daki Parlamento binası önünde oturma eylemine başladılar. Günlerce devam eden sessiz mitinglere, 5 Mart 1990'da kabul edilen "Bulgaristan Vatandaşları İsim Yasası" son verdi. Ancak 1984-89 yılları arasında uygulanan asimilasyon politikasının beslediği ayrımcılık ve düşmanlık ortadan kaybolmadı.

Bulgaristan Türklerinin söz konusu eylemler haricinde sokaklarda hak talebinde bulunmadığını ya da bu konuda yeterli politik ekonomi zeminine sahip olmadıklarını biliyoruz. Bu eğilim son olaylarda da değişmedi ve Bulgaristan Türkleri protesto gösterilerini uzaktan izlemeyi tercih etti.

Seçimlerdeki Olası Tablo

Mart ayı boyunca yapılan ALFA Research, Modern Politikalar Enstitüsü, Kamuoyu Çalışmaları Ulusal Merkezi (NZIOM) gibi çeşitli kurumların yaptığı anketlere göre GERB'in yüzde 22-24 arasındaki oy oranlarıyla seçim yarışının galibi olması tahmin ediliyor. BSP'nin yüzde 17-18 civarında oy alarak ikinci, HÖH'ün ise yüzde 6-7 arasındaki oy oranıyla üçüncü parti olması bekleniyor. Ülkedeki Türkler ve Türkiye karşıtı propaganda ile oy toplayan aşırı milliyetçi ATAKA partisinin ise yüzde 5 civarındaki oy oranıyla dördüncü parti olarak Parlamento'ya girmesi ihtimali söz konusu. Aynı kamuoyu araştırmalarına göre, seçmenlerin sadece yüzde 55-60'lık kesiminin sandığa gitmeyi düşündüğüne, yüzde 25'inin ise oy kullanmayacağını bildirdiğine yer veriliyor.

Seçim sonuçları beklentiler istikametinde şekillenirse, 2009 seçimlerinden farklı bir Parlamento dağılımı söz konusu olmayacak ancak partilerin milletvekili sayıları değişmiş olacak. Dolayısıyla, halkın taleplerinin ne derece siyaset arenasında yer bulacağı soru işareti olmaya devam ediyor. Değişimin boyutları konusundaki muğlaklık bilhassa HÖH için de geçerli.

Nitekim HÖH'ün bu seçimlerde alacağı sonuç oldukça önemli. Kasım Dal ve Korman İsmailov önderliğinde Aralık 2012'de kurulan Hürriyet ve Şeref Halk Partisi (HŞHP) seçim yarışına tüm gücüyle girmiş durumda.

HÖH ise çevreden gelen eleştirileri dikkate aldığını göstermeye çalışarak bir bakıma tabanına değişim mesajları veriyor. Şimdiden Parlamento'ya ana dilde eğitim konusunda öneriler verildi ve ana dilde eğitimin önemine dair çeşitli paneller düzenlendi. En önemlisi ise, HÖH'ün kuruluşundan bu yana başkanlığını yürüten Ahmet Doğan Ocak ayında yapılan Parti Olağan Kongresi'nde liderlikten çekildi, yeni seçimlerde de milletvekili adayı olmayacağını duyurdu. Doğan'ın bu tavrı umut verse de hemen akabinde kendisinin sağ kolu Lütfi Mestan'ın başkanlığa seçilmesi HÖH'te gerçek manada bir değişim olmayacağını düşündürdü. Bu nedenle denilebilir ki, Bulgaristan Türkleri varoluş kaygısından kurtuldu ancak ülkede temsiliyetleri noktasında daha iyi şartlara erişmenin mücadelesi devam ediyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI