BULGARİSTAN'DA TÜRK OKULLARININ KAPATILMASININ 50. YILI



Perşembe, 22 Temmuz 2010

BULGARİSTAN’DA TÜRK OKULLARININ KAPATILMASININ 50. YILIProf. Dr. Hayriye S. YenisoyİKİNCİ DÜNYA SAVAŞINDAN BU YANA BULGARİSTAN'DA TÜRKÇE EĞİTİM

Bulgaristan Türkleri, azınlık tarihleri boyunca (1877/78'den bu yana) Türkçe eğitime dört elle sarılmış, her türlü zorluklara göğüs gererek okullarını ayakta tutmaya çalışmışlardır.
İkinci Dünya Savaşının sonuna kadar Türk okulları özel okul statüsünü korumuş ve eğitim genel olarak Türk dilinde yapılmıştır.
Bu yazıda Türk okullarının resmî okul statüsüne geçmesi, Türkçe eğitimin gelişme evreleri, okulların kapatılması ve Türkçe eğitiminin bugünkü durumu kronolojik olarak ele alınıp 65 yıl süren bir sürecin genel tablosu çizilecektir .

1940'ların İkinci Yarısında Türkçe Eğitim. İkinci Dünya Savaşının ardından iş başına geçen komünistler kendilerini güvene alıncaya kadar Türk topluluğuna iyi davrandılar. Bu azınlığı kazanabilmek için çok çaba harcadılar. Halkın egemen olduğu yepyeni bir düzenin kurulduğu, bundan böyle Türk azınlığı da dahil, tüm azınlıkların her alanda eşit haklara sahip olacakları bildirildi ve birçok vaatlerde bulunuldu .
27-28 Aralık 1944'te Vatan Cephesi Millî Komitesi Sofya'da Türk azınlığın temsilcileriyle bir toplantı düzenledi. Türk Vatan Cephesi Kongresi niteliğinde düzenlenen bu toplantıda Türk delegeler çözümlenmesi gereken siyasal, ekonomik, eğitim ve kültürel alandaki sorunlarını ortaya koydular. İstekler genellikle okullarla ilgiliydi. Ortaya konulan eğitim sorunlarından başlıcaları şunlardı: Türk kız ve erkeklerine de zorunlu eğitimin yaygınlaşması; derslerin Türk dilinde ve Lâtin esasına dayalı yeni Türk alfabesiyle yapılması; Türk okullarını bitiren Türk çocuklarının daha yüksek dereceli Bulgar Okullarına kabul edilmeleri; haftada bir saat din dersi okutulması; Türk okullarının müdür ve başöğretmenlerinin Türk olmaları; Bulgar öğretmenlerin yararlandıkları haklardan Türk öğretmenlerin de yararlanması; İkinci Dünya Savaşından önceki yıllarda aşırı milliyetçi ve faşist eğilimli Bulgar hükümetleri tarafından Türk azınlığın elinden alınmış okul binalarının, okul tarlalarının vb. malların Türklere iade edilmesi; Türklerin yoğun yaşamakta olduğu bölgelerde eğitime elverişsiz Türk okullarının yerine yeni okul binaları yapılması; Türk okullarına öğretmen yetiştirilmesi için Güney ve Kuzey Bulgaristan'da birer Türk pedagoji mektebinin (öğretmen okulunun) açılması ve bunların hükümetçe yönetilmesi; Türk okullarının malî idaresini devletin üstlenmesi; Türkçe okul kitaplarının hazırlanması vb.
Söz konusu toplantıda öteki konularla birlikte eğitim konuları da tartışılmış ve alınan kararlar madde madde kâğıda dökülerek yetkililere sunulmuştur.
Önerilerin bir bölümü hükümet tarafından uygun bulunmuş ve uygulamaya koyulmuştur. Örneğin, Bakanlar Kurulunun 26 Haziran 1945 tarihli kararıyla 7-15 yaşındaki çocuklar için aralarında cinsiyet, milliyet, din farkı gözetmeksizin zorunlu eğitim uygulaması getirilmiştir. Eğitim Bakanlığının 400 sayılı genelgesi gereğince Türk çocuklarına Bulgar okullarında okumalarına izin verilmiştir.
Zorunlu eğitim yasasının gerçekleştirilmesi için geçmişte Bulgar hükümetleri tarafından kapatılmış birçok Türk okulundan bazıları açılmaya başlamış, bunların ihtiyaçlarının karşılanması için 1946 yılının başında Millî Eğitim Bakanlığının bütçesinden 60 milyon leva tahsis edilmiştir. Tüm Türk okullarına devletin malî destekte bulunmasını, hatta Türk özel okullarının devlet okuluna dönüştürülmesini isteyenler de olmuştur. Ancak Türk aydınları ve özellikle öğretmenler ve mektep encümenleri (okul kurulları) Türk okullarının özel okul statüsünde kalmasını, sadece malî bakımdan bunların devlet tarafından idare edilmesini uygun buluyorlardı. Çünkü resmî okul statüsüne geçmeleriyle (devletleştirilmeleriyle) bunların zamanla millî karakterini kaybedebileceklerinden endişe ediyorlardı. Aralık 1945'te Bulgar Çiftçi Birliği Kongresinde de Türk delegeler aynı konuyu ortaya koymuş, Kongrede bu konu tartışılarak Türk okullarının özel okul statüsünde kalması, bunların sadece malî idaresini devletin üstlenmesi kararı alınmıştır.
Bu arada Bulgar Ulusal Meclisi 27 Eylül 1946 tarihli oturumunda azınlık okullarının devletleştirilmesiyle ilgili yasa tasarısını kabul eder ve bu okulların statüsü sorununa çözüm getirilmeye çalışılır. Yasanın 154. maddesinde şöyle deniyordu: "Azınlık çocuklarının okuduğu okullar belediye ve devlet tarafından açılır, finanse edilir ve yönetilir. Fakat bunlar azınlık okulu statüsünü korurlar. Okullarda öğretim dili ana dilidir". 155. maddeye göre de "Azınlık okulu - Bulgar devletince bir azınlık topluluğu olarak tanınmış, bu ülke sınırları içerisinde yaşamakta olan Bulgar uyruklu, Bulgar olmayan halktan öğrencilere ait bir öğretim kurumudur".
Bu yasa gereğince 1946/47 öğretim yılında Türk özel okullarının önemli bir bölümü, 1947/48 öğretim yılında da tamamının giderlerini devlet üstlenir. Ulusal Meclisin Eylül 1948 tarihinde kabul etmiş olduğu Eğitim Yasasıyla da tüm okullar millî okula, yani devlet okuluna dönüştürülmüştür. Azınlık okullarında öğretim dili ana dili ve Bulgar dilidir, deniyordu. Devletleştirilmiş olsalar da Türk okulları 1959/60 öğretim yılında Bulgar okullarıyla birleştirilene kadar Türk azınlık okulları olarak, Bulgar okullarından ayrı, Türk okul binalarında varlıklarını sürdürdüler, öğretim de ağırlıklı olarak ve özellikle ilkokollarda Türk dilinde gerçekleştiriliyordu.
Türk okullarının sayısının artırılması ve bunların normal eğitim yapılacak duruma getirilmesi için daha birtakım önlemler de alınmıştır.
Resmî okul statüsüne geçtikleri tarihten önce (1943/44) Türk iptidaî ve rüştiye okullarının (ilk ve ortaokullarının) sayısı 413 iken, bunların sayısı giderek artmaya başlamış ve 1947/48 öğretim yılında 994'e ulaşmıştır. Öğrencilerin sayısı da 37 335'ten 88 600'e çıkmıştır. Okul dışında kalan, zorunlu eğitime tabi tutulan 7-15 yaşında çocukların sayısı da 1943/44 öğretim yılında yüzde 75 iken 1947/48'de yüzde 80.3'ü okula devam etmiştir. Bu yıllarda medreseler kapatılarak sayıları 4-5'e düşmüştür.
Bu dönemde orta öğretim okulları da açılmaya başlamıştır. 1947/48 öğretim yılında Şumnu "Nuvvap" Okulu lâik liseye dönüştürülmüş ve 1948/49 öğretim yılında bu lisede 687 öğrenci öğrenim görüyordu. 1947/48 öğretim yılında Eski Zağra'da dört yıllık bir Türk Pedagoji Enstitüsü (daha sonra-Okulu) açıldı. Öğretmen yetiştirilmesinde bu okul önemli rol oynamaya başlamıştı. İlk öğretim yılında burada 130 öğrenci okumuş, ertesi yıl bunların sayısı 250'ye çıkmıştır.
25 Şubat 1947'de Bakanlar Kurulu yüksek öğrenim görecek Türklerden öğretmen ve başka branşlarda uzmanların yetiştirilmesi konusunu görüşür. 958 sayılı kararnameyle belirli sayıda Türk gençlerinin Üniversiteye sınavsız alınmaları kararı alınır. Bu kararnameyle Filibe, Burgaz ve Şumnu Bulgar Öğretmen Enstitülerinde (önlisans) de az sayıda Türk kız ve erkekleri okumaya başlar. Öğretmenlik yapmakta olan mevcut Türk öğretmenlere de bilgilerini artırmak için seminerler düzenlenir.
Bununla paralel olarak Bulgar Komünist Partisinin V. Kongresinde tüm okullarda öğretimin tamamen sosyalist ideolojisi ruhunda gerçekleştirilmesine karar alınır. Bu amaca erişmek için de eğitim plan ve programlarında köklü değişiklikler yapılır ve tüm okullarda yeni müfredatın uygulanmasına geçilir. Millî Eğitim Yasasına Ek Yasa ile (1946) dinî eğitim isteğe bağlı, haftalık ders programı dışı bir ders olarak kalır. Devlet Türk azınlık okullarında Bulgar dili, Bulgar tarihi, Bulgaristan coğrafyası, üst sınıflarda da tabiat bilgisi dersleri Bulgarca olarak okutulur, kalan öteki derslerin de Türk dilinde okutulmasına devam edilir. 1948 tarihli Millî Eğitim Yasasında ise tüm eğitim iki dilde (Bulgarca ve Türkçe) gerçekleştirilir, yani yukarıda adı geçen Bulgar dilinde okutulan derslerle birlikte öteki disiplinler de Bulgar dilinde okutulabilir, deniyordu.
1947/48 öğretim yılının başında Türkçe ders kitaplarının da hazırlanmasına başlanır. 1949 yılına kadar 14 ders kitabı Eğitim Bakanlığına bağlı "Narodna prosveta" Yayınevinde basılır.
4 Aralık 1947'de kabul edilen ve Marksist-Leninist teoriye uygun olan Bulgaristan Anayasası azınlıklarla ilgili maddeler de içeriyordu. Anayasanın 71. maddesinde "Bulgaristan Halk Cumhuriyeti'nin tüm vatandaşları kanunlar önünde eşittir", deniyordu. Azınlıklar hakkında da 79. maddede şunlar yazılıydı: "Vatandaşların eğitim görme hakları vardır... Millî azınlıklar kendi ana dillerinde eğitim görme, kendi millî kültürlerini geliştirme hakkına sahiptirler. Bulgarcayı da öğrenmeleri zorunludur. Temel eğitim (ilköğretim) zorunludur ve parasızdır". Böylelikle Bulgaristan tarihinde ilk kez Türk topluluğun azınlık statüsü de Anayasa ile perçinlenmiş oluyordu. Dimitrov Anayasası adıyla bilinen bu yeni Anayasa Türk halkına ana dilini ve etnik kültürünü geliştirmesi için olanaklar sağlıyordu .
Bu arada dünyada önemli başka gelişmeler de olmuştur. "Soğuk Savaş"'ın başlamış olması, Türkiye'nin Batı demokrasisi yolunu seçerek Batı Blokunda, Bulgaristan'ın ise Doğu (Sovyet) Blokunda yer alması Bulgaristan Türklerine zaten bundan önce de var olan güvensizlik Komünist Partisi ve devlet yöneticileri arasında yeniden hâkim olmuş, Türk azınlığa Türkiye Cumhuriyeti'nin "beşinci kolu" olarak bakılmaya başlanmıştır .
Türk halkı, işlerin kötüye gittiğinin farkındaydı. 1950 yılında Türkiye'ye kitlesel bir göç başladı ve 154 393 Bulgaristan Türkü Türkiye'ye göç etti. Komünist yetkililerce "uygun görülmeyen" Türk aydınları göçe zorlandı. Birçok öğretmen okullardan tasfiye edilerek Türkiye'ye gönderildi. Tüm bu olaylar Türklerin eğitimini de olumsuz etkiledi. Okullarda öğretmen açığı arttı.
1950'lerde Türkçe Eğitimde Önemli Gelişmeler. 1950 yılında başlayan göç 1951'de de devam etmiş ve araştırmacılara göre Moskova'nın emri üzere göç durdurulmuştur. Türk azınlığa yeni bir siyasetin uygulanmasına geçilmiştir. Ekonomik bakımdan kalkındırmak ve etnik eğitim düzeyini yükseltmekle Türklerin Türkiye'den uzaklaştırılması ve bunların sosyalizm davasına kazanılması amaçlanmıştır.1951'in başlarında Stalin Bulgar Komünist Partisi Genel Sekreteri ve Başbakan Yardımcısı Vılko Çervenkov'a "tavsiyede" bulunarak göçün durdurulmasını ve gelecekte Türkiye'de gerçekleştirilecek bir sosyalist devrim için Bulgaristan Türklerinden devrimci elemanlar yetiştirilmesini ister. "Soğuk savaş" döneminde dışarıda hazırlanarak, stratejik önemi olan ülkelerde sosyalist devrimi yapmak, ihtilâl ihraç etmek Sovyet politikasının başlıca amacıydı.
1951'de göç durdurulunca Moskova'nın direktifiyle Bulgaristan Türklerine okul kapıları biraz daha geniş açılmaya başladı ve "Giden gitti, kalan kaldı. Bundan böyle Bulgaristan Türklerinin gerici, tutucu Türkiye ile hiçbir bağlantısı olmayacak" dendi. Türkiye ile Bulgaristan arasındaki ilişkiler de her geçen günle kötüye gidiyordu.
Türklerin eğitimi ana dilinde yapılacağı, millî kültürlerini de geliştirebilmeleri için olanaklar sağlanacağı, şekil bakımından millî, içerik bakımından da sosyalist bir eğitim olacağı vurgulanıyordu. Nereden başlanmalıydı?
Önce okulların sayısını artırmak ve çocukları okul çatısı altına toplamak gerekiyordu.
Okul sayısını artırmakla birlikte okul çağına gelmiş çocukların okula gönderilmesi için yoğun çalışmalar yapılmıştır. Alınan önlemler sayesinde, okula gitmeyen çocukların sayısı hızla düşmüştür. 1943/44 öğretim yılında okula gitmeyen 7-15 yaş grubundaki Türk çocuklarının sayısı yüzde 75 iken, 1952/53 öğretim yılında yüzde 2.7'ye düşürülmüştür .
Okul sayısının artırılmasıyla da öğretmen ihtiyacı giderek artmıştır. Önce mevcut öğretmenlere hizmet içi eğitim kursları açılmıştır. Pedagoji formasyonu olmayanlar öğrenim derecelerine göre sınavlardan geçirilerek bazıları ilkokullarda, bazıları da ortaokullarda öğretmenlik yapma hakkını kazanmışlardır.
Bulgaristan Komünist Partisi Politbürosu Nisan 1951 tarihinde aldığı bir karar doğrultusunda Millî Eğitim Bakanlığı Türk okullarına Türkçe bilen Bulgar öğretmenler gönderir. Bu karara göre, "Türkçe bilen deneyimli Bulgar öğretmenler, o ana kadar çalıştıkları okullardaki kadroları saklı tutulmak kaydıyla iki yıl süreyle Türk okullarında görev yapacaklardır" . Ek olarak bu öğretmenlere sosyal ve maddî imtiyazlar da tanınmıştır . 1951/52 öğretim yılında Bulgar öğretmenler Türk okullarındaki öğretmenlerin yarısını oluşturmaktaydı. Aynı dönemde 15-50 yaş arası Türklere düzenlenen Türkçe okuma yazma kurslarında da Bulgar öğretmenler Türkçe olarak ders okutmuşlardır . "Uygun" görülmeyen Türk öğretmenlerin ise Türk okullarından tasfiyesine devam edilmiştir.Sağlanan imtiyazlara rağmen Bulgar öğretmenler bu bölgelerde tutunamamışlardır.
Alınan önlemlerle de Türklerin yoğun yaşadığı bölgelerde öğretmen çalıştırma sorunu çözülememiştir. Yetkililer çözümü bu bölgelerde doğup büyümüş yerli Türk gençleri arasından öğretmen yetiştirmekte bulmuştur. Yeni nesilden öğretmenler Marksist-Leninist ideolojisine yatkın bir şekilde yetiştirileceklerdi. Bu alanda Sovyetler Birliği'nin yardımı da gecikmedi. Stalin'in önerisiyle Bulgaristan ile Azerbaycan arasında yoğun bir kültürel işbirliği başladı. Dil ve kültür bakımından Bulgaristan Türklerine Azeri dili ve kültürü en yakındı. Azerbaycan'dan pedagoglar, bilim adamları ve kültür alanında uzmanlar Bulgaristan'a davet edildi. Azeri aydınları Bulgaristan Türklerinin kültürel kalkınmasına büyük hizmetlerde bulunmuşlardır .
1950'lerin ilk yarısı Türk azınlığın eğitim tarihinde en verimli, en parlak bir dönem olmuştur. Bu yıllarda önemli yasalar çıkarılmış, birçok kararlar alınarak uygulamaya geçirilmiştir:
10 Ağustos 1951'de Bakanlar Kurulunun çıkardığı bir kararname doğrultusunda 1 Eylül 1951 tarihinde Kırcaali ve Razgrat şehirlerinde Türk anaokulu ve ilkokullarına öğretmen yetiştirecek üç yıllık birer Türk pedagoji mektebi (öğretmen okulu) açıldı ve aynı yıl kapatılan Eski Zağra Öğretmen Okulundan öğrenciler yeni açılan bu iki okula dağıtıldı. Bundan birkaç yıl sonra her iki okulda da uzaktan öğretim sınıfları açıldı. 1952'de Bakanlar Kurulunda Türk okullarının durumu görüşülür. Türkler arasından da üniversite mezunu aydınların yetiştirilmesi için Sofya Üniversitesinin Filoloji, Felsefe-tarih ve Fizik-Matematik Fakültelerinde Türk gençlerine ait ve Türk dilinde öğretim yapan Türk Filolojisi (Türk Dili ve Edebiyatı), Türk Tarihi ve Fizik-Matematik Bölümlerinin açılması ve söz konusu bölümlere her yıl 30'ar Türk öğrenci alınması karara bağlanır. Aynı yıl Sofya'da bir Türk pedagoji mektebi (öğretmen okulu), Rusçuk'ta bir Türk kız lisesi, Şumnu'da Bulgar Öğretmen Enstitüsüne (Önlisans) bağlı (baştan bir yıllık, daha sonraları iki yıllık) Türk dilinde ders veren bir bölüm açıldı. Üniversite mezunları, açılmakta olan Türk liselerinde ve bazı Bulgar liselerindeki Türkçe öğretim yapılan sınıflarda, Türk öğretmen okul ve enstitülerinde ders okutacaklardı. Öğretmen enstitülerinden mezun olanlar ortaokullarda, öğretmen okulları mezunları da anaokulu ve ilkokullarda çalışacaklardı. 1956 yılında Hasköy Bulgar Enstitüsünde (önlisans) de bir Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü açıldı. Ayrıca Şumnu ve Dobriç (o yıllarda-Tolbuhin) şehirlerindeki Bulgar öğretmen okullarında da Türkçe bölümleri açıldı. Üç Devlet Türk Estrat (Müzikl) Tiyatrosuna ve folklor topluluklarına eleman yetiştirilmesi için 1957/58 öğretim yılında Sofya Yüksek Tiyatro Sanatı Enstitüsünde iki yıllık bir Türkçe bölüm açıldı. Sofya Üniversitesinin bazı fakültelerinde, öteki yüksek öğretim kurumlarında ve meslek okullarında da belirli sayıda Türk öğrenci öğrenim görüyordu.
1951-1956 yılları arasında 30 dolayında Türk genci Bakü Devlet Üniversitesi, Bakü Yüksek Pedagoji Enstitüsü (hâlen Tûsî adına Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi) ve Bakü Devlet Konservatuvarına öğrenime gönderilmiştir. Daha sonraki yıllarda bazı branşlarda gençler Bakü'de ihtisas yapmış, bazıları da Bakü Bilimler Akademisinde doktora savunmuştur.
Türkçe ders okutacak öğretmen bulunan okullarda coğrafya, fizik, matematik, kimya, astronomi, biyoloji, mantık vb. disiplinler Türkçe olarak okutulmuş, ders kitaplarının da Bulgarcadan Türkçeye çevirisi yapılmıştır.
Türk ilkokullarında 1952/53 öğretim yılında öğretmenlerin sayısı 3 591 iken, 1957/58 yılında bu okullarda 4 908 öğretmen çalışmış ve aralarında pedagojik formasyonu olanların sayısı da 2 758'e çıkmıştır. 1956 nüfus sayım verilerine göre, Türklerden ilkokul mezunu sayısı 279 255, ortaokul mezunu 39 108, lise ve lise düzeyli okulları bitirenlerin-3 378 ve yüksek öğrenim görmüş olanların sayısı da 405'tir. Oran olarak halkın 10 000'ine hesaplandığında elde edilen ortalamanın çok altındadır, ancak geçmiş dönemlere bakıldığında hiç de küçümsenecek değildir .
Bulgaristan Türklerinin eğitim ve kültürel alanda kalkınması için gerçekleştirilen atılımlar çok geçmeden meyvesini vermeye başladı. Hazırlıklı öğretmenler sayesinde Türk okullarında eğitim bilimsel-pedagojik bir düzeye çıkarıldı.
Ancak Türk eğitimindeki bu atılım, bu yükseliş çok kısa ömürlü oldu.
*
1956 yılı Bulgaristan'ın siyasî tarihine önemli bir yıl olarak geçti. Aynı yıl Nisan ayında Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesinin Geniş Oturumunda (Plenumunda) bir dizi kararlar alınmıştı. Alınan bu kararların ülkenin sosyal-ekonomik ve kültürel hayatında bir dönüm noktası oluşturulacağı bildiriliyordu. Ancak bu kararların içeriği gizli kaldı. Çok geçmedi, bu "dönüm noktası" Bulgaristan Türklerine izlenen politikada belirmeye başladı. Komünist Partisi, azınlık politikasında radikal bir dönüm yaptı. Parti Plenumunun çizdiği yeni yön, önce Türklerin eğitimine damgasını vurdu. Türk okulları, enstitüleri ve Sofya Üniversitesinin Türkçe eğitim yapan bölümleri Türkçülüğün birer yuvası olarak nitelendirildi. İslâm dini ve kurumlarına da saldırılar başladı. Aslında ateist rejim yetkilileri çok yıllar önce, 1946'da din derslerini haftalık ders programından çıkarmış ve seçmeli, isteğe bağlı bir ders yapmıştı. Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesi Politbürosunun 26 Nisan 1951 tarihli kararıyla da Kur'an ve din derslerinin okutulmasına son verildi, bundan böyle seçmeli ders olarak da okutulmayacaktı. Nisan Plenumundan önce başka daha birtakım olumsuz kararlar da alınmıştı. Örneğin Sofya Üniversitesinde Türkçe öğretim yapan Türk Tarihi, Fiziak-Matematik Bölümleri açılış tarihinden iki yıl sonra, 1954/55 öğretim yılında Bulgar öğrencilere ait Bölümlerle birleştirildi. Bu Bölümlerde ders okutan iki Bulgaristan Türk öğretim elemanı da Üniversite dışında bırakıldı.
Türk eğitimindeki en büyük çöküşler ise Nisan Plenumundan (1956) sonra başlamıştır. Sofya Üniversitesinin üç Türkçe Bölümünden ve Bakü Üniversitelerinin değişik fakülte ve bölümlerinden ilk mezunlar 1956/57 öğretim yılında Türk lise ve öğretmen okullarında henüz bir öğretim yılı geçirmişlerdi, Sofya'dan beklenmedik haberler geldi. 1957/58 öğretim yılından itibaren Türk lise ve öğretmen okullarında Türk dili ve edebiyatı dersleri dışında tüm dersler Bulgar dilinde okutulacaktı. Aynı yıl (1957/58) Sofya Pedagoji Mektebi (öğretmen okulu) kapatıldı, öğrenciler Kırcaali ve Razgrat Pedagoji okullarına dağıtıldı. Ertesi yıl, 21 Haziran 1958 tarihinde Politbüronun aldığı 159 sayılı bir kararla 1958/59 öğretim yılında sayıları 16'ya varmış Türk liseleri ve Bulgar liselerindeki Türkçe ders yapan sınıflar Bulgar liseleriyle birleştirildi. Dersler Bulgarca okutuluyordu. Bu karar üst düzey bazı yetkililerce uygun görülmez. Dönemin Millî Eğitim Bakanı Jivko Jivkov, liselerin birleştirilmesine Türklerin sert tepki gösterdiklerini bildirir. Tecrübe sahibi bazı parti yöneticileri de bu konuda dikkatli davranılması, Türk liselerinin kapatılmaması, Türk ilköğretim okullarına öğretmen yetiştirilmesi için öğretmen okulları ve enstitülerine öğrenci kabul edilmesine devam edilmesi önerisinde bulunurlar. Bu önerileri dikkate almayarak 1 Eylül 1958'de liseler birleştirilir. Politbüronun almış olduğu karar Ekim 1958'de Plenum tarafından onaylanır. Bundan sonra ülke çapında büyük bir propaganda başlatıldı. Liselerin birleştirilmesi Türk azınlığın yararına olacağı, Türk ve Bulgar öğrenciler arasında dostluk, arkadaşlık, eşitlik olacağı, böyle yeni bir ortamda Türk öğrenciler Bulgar dilini daha iyi öğrenerek üniversitelere girmeleri kolaylaşacağı propagandası yapıldı.
Türk ilköğretim okullarının Bulgar okullarıyla birleştirilmesi asla söz konusu olmadığı, bu okullarda eğitimin yine eskisi gibi Türk dilinde yapılacağı, Türkçe eğitime daha büyük önem verileceği aylarca anlatıldı. Ancak gerçekler başka çıktı.
Bu "reformların" şoku henüz geçmemişken Türk halkı bir şok daha yaşadı. Yetkili devlet makamlarının herhangi bir resmî kararı henüz yokken, okulların açılması yaklaştığı günlerde 1959/60 öğretim yılında Türk anaokulları, ilk ve ortaokulları da Bulgar okullarıyla birleştirildi . Bulgarların "Türk Çingenesi" dediği Türkçe konuşan Müslüman Romanların da Türkçe eğitim yapan ilkokulları ve Türk okullarındaki Roman öğrencilere ait sınıflar da kapatıldı. Öğretim Bulgar dilinde yapılmaya başladı. Türk çocuklarının ana dili Türkçe önemsiz bir ders oluverdi.
Türk ilköğretim okullarının Bulgar okullarıyla birleştirilmesinden bir öğretim yılı geçtikten sonra Millî Eğitim Bakanlığı 16 Haziran 1960 tarihli bir genelgeyle, bundan böyle gerek Türk öğrencilerin, gerekse diğer azınlık çocuklarının Bulgar öğrencilerle birlikte eğitim göreceklerini duyurdu . Okulların birleştirilmesinden önce herhangi bir resmî duyuruda bulunulmamıştı. 16 Haziran 1960 tarihli Genelgeyle Türk okullarının varlığına resmî olarak son verildi.
Reformların gerçekleşmesinde, uygulanan politikada tutarsızlıklar, çelişkiler de dikkati çekiyordu. Örneğin, Eski Zağra'da bir Öğretmen Uzmanlaşma Enstitüsü açılması için 1959'un ilk aylarında karar alınır. Açılacak olan enstitünün bünyesinde bir de "Türk Okulları" kürsüsünün bulunması öngörülür. Enstitünün açılışı 1 Haziran 1959 tarihinde yapıldı ve öğretmenlere hizmet içi eğitim kursları başladı. Kursların süresi birer aydı. Türk azınlık okullarında da değişik branşlarda ders veren Türk ve Bulgar öğretmenler, müdür ve müdür yardımcıları kurslara katılıyorlardı. Haziran, Temmuz kursları bitti, Ağustosta gelen öğretmenlerin kursları sona yaklaşmak üzereydi. Türk ana ve ilköğretim okullarından Türkçe öğretmenlerine Türk liselerinin kapatılmasıyla lise sınıflarında okutulan materyalin ilköğretim sınıflarına aktarılmasının nasıl gerçekleşmesi gerektiğine, Türk dili derslerinde gramerin hangi bölümlerine ağırlık verilmesine dair bilgi veriliyor, tartışmalar yapılıyordu. Ağustos kurslarına katılan öğretmenler arasına bir haber yayılıverdi: 1959/60 öğretim yılı başından itibaren Türk ana ve ilköğretim okulları da Bulgar okullarıyla birleştiriliyordu. O güne kadar ise Enstitüye bu konuda herhangi bir bilgi verilmiş, bir haber ulaşmış değildi. Hani Türk azınlık ilköğretim okulları birleştirilmeyecekti?!...Bu haberden sonra Türk okullarında öğretmenlik yapan Bulgar öğretmenlerden bazıları bundan sonra Türk okulları olmayacak, dolayısıyla özel eğitim yöntemleri uygulanmasına da lüzum kalmadı, diyerek dersleri boykot etme girişiminde bulundular. Türk ilköğretim okullarının kapatılması haberi en çok Türkçe öğretmenlerini ve öteki branşlardan ders veren Türk öğretmenlerini üzdü. Onlara ve Türk çocuklarının ana dilinde eğitimine karanlık günler geliyordu. "Türk Okulları" Kürsü Başkanlığı görevinde bulunan bu satırların yazarı da bu haberin şokunu Türk öğretmenlerle birlikte yaşadı. Türk okullarının varlığına, Türkçe eğitime son veriliyordu.
Enstitünün açılışından henüz 3 ay bile geçmemişti, Türk ilköğretim okulları kapatıldı. Şu hâlde "Türk Okulları" Kürsüsüne ne gerek vardı? Alınan kararlardan neden bu kadar çabuk vazgeçiliyordu?
Okulların birleştirilmesi, beraberinde birçok problemler de getirdi. Bulgar ana babalar, çocuklarının Türk çocuklarıyla bir sırada oturmasını, bir sınıf odasında, bir okulda okumalarını sert bir tepkiyle karşıladılar: "Türk öğretmenler çocuklarımıza ders okutmamalı", dediler ve buna izin verilmemesini istediler.
Birleştirilmiş okullarda her ders Bulgar dilinde okutuluyordu ve Türklerin yoğun yaşadığı bölgelerde Türk öğrenciler Bulgarcayı, türlü derslerle ilgili Bulgarlarca terminolojiyi iyi bilmediğinden ilk yıllarda başarı gösteremediler. Bulgarcayı sadece iyi bilmediklerinden de değil, yeni öğretim koşulları Türk çocuklarında psikolojik rahatsızlığa neden oldu, birçokları bir üst sınıfa geçemedi. İlköğretim mezunlarının sayısı azalınca liselerde de Türk öğrencilerin sayısı azaldı.
Okullarda Türk öğretmenler ve özellikle Türkçe öğretmenleri her vesileyle küçümseniyor, horlanıyor, işsiz bırakılıyorlardı. Resmî kaynaklara göre Türk okullarında gerçekleştirilen reformlar sebebiyle kısa zamanda 1 300'ün üzerinde Türk öğretmen okul dışında bırakılmıştır .
Türk okullarının kapatılması, Türkçe derslere son verilmesiyle Türkçe öğretmenlerine, Türk dili ve edebiyatı öğretmenlerine de ihtiyaç kalmadı. Sofya Üniversitesinin Türk Filolojisi Bölümünden, Şumnu ve Hasköy Öğretmen Enstitüleri Türk Dili ve Edebiyatı Bölümlerinden mezun olmuş öğretmenler işsiz kalıverdi. Yetkililer bu duruma bir çare bulmaya çalıştılar: 1959'da alınan bir karar üzere Sofya Üniversitesi Türk Filolojisi mezunları Üniversitenin herhangi bir fakültesinde bir bölüm seçerek uzaktan öğretim sınıflarına sınavsız kayıtlarını yaptırabilirler. Enstitülerden mezun olan ortaokul öğretmenleri ise Burgaz Öğretmen Enstitüsü El İşi Bölümünde iki yıl uzaktan eğitim görerek el işi dersleri öğretmeni olarak çalışabilirler, deniyordu. Yeniden, sıfırdan başlayıp 6 yıl okumak, başka bir bilim dalından mezun olmak ise birçok zorlukları aşmak demekti. Üniversitenin Türk Filolojisi (Türk Dili ve Edebiyatı) Bölümünden 1956-1959 yılları arası dönemde mezun olanların sayısı az değildi. Bunlardan bazıları kayıtlarını yaptırdı, ancak sonuna kadar devam edemediler. Örneğin Bulgar Filolojisi Bölümünde okumaya başlayanlardan sadece 3 kişi sonuna kadar devam ederek mezun olabildi...
1950'lerin sonuna kadar reformlar sürdü. Sofya Üniversitesi Türk Filolojisi Bölümünde de değişiklikler yapıldı. Türk folkloru ve edebiyat teorisi disiplinleri Bölümün ders planından çıkarıldı. Daha sonraları Bölümde Türk dili ve edebiyatı öğretmeni yetiştirilmeyeceği için metodik (yöntem) derslerinin de okutulmasına ihtiyaç kalmadı. 1959/60 öğretim yılında iki Türk öğretim elemanı Üniversitenin bu Bölümü dışında bırakıldı. Varna Öğretmen Uzmanlaşma Enstitüsünde Türkçe Bölüm kapatıldı. Eski Zağra Öğretmen Uzmanlaşma Enstitüsündeki "Türk Okulları" Kürsüsü bir süre daha varlığını sürdürdü ve sonra Bulgar Dili Kürsüsüyle birleştirildi. Sofya Yüksek Tiyatro sanatı Enstitüsünde yeni açılmış, Türklere ait iki yıllık sınıflar kapatıldı. Millî Eğitim Bakanlığında Türk Okulları Şubesi kapatıldı ve burada çalışan Türk dili uzmanı başmüfettişin, İl Eğitim Müdürlüklerinde çalışmakta olan Türk dili müfettişlerinin de işine son verildi; Türkçe ders kitapları yayımlanmaz oldu; önceki yıllarda yayımlanmış veya başka ülkelerden (Sovyetler Birliği'nden) getirilmiş Türkçe kitaplar kütüphanelerden, kitap satış yerlerinden ve bazı aydınların evlerinden toplatıldı. Bunların bir bölümü yakıldı, kalanların birçoğu da, Türkçe-Bulgarca ve Bulgarca-Türkçe sözlükler de dahil, kütüphanelerin özel (yasak eserler) fonuna alındı ve okurların bunlardan yararlanmasına imkân verilmedi.
1958'de Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesinde özel bir Dil Komisyonu kurulmuştu. Bu Komisyonun görevi Bulgaristan Türklerinin yazı dilinin söz varlığına Bulgarca kelime ve ifadeler kazandırılarak Türkçeyi "zenginleştirmek", hatta Türkçenin gramer yapısını, cümle kuruluşu kurallarını da değiştirmekti. Komisyonun önerisi üzere listeler hazırlanır ve Türk yazı dilinin söz varlığına birçok Bulgarca kelime ve ifadenin "kazanılması" zorunlu hâl alır. Türkçe çıkan basında birçok Bulgarca leksik birimler kullanıma geçirilir .
1960 yılına kadar gerçekleştirilen reformlarla Türk eğitimine öldürücü bir darbe indirilmiş oldu, Türk eğitimi tarihin karanlıklarına gömüldü.

1960'larda Türk Dili Öğretimi. Totaliter Rejim Yöneticilerinin Geçici Olarak Geri Adım Atması (1964-1968). Doksanüç Savaşından beri varlığını sürdüren, Türk kültürünün temelini oluşturan Türkçe eğitim Türk halkının millî benliğinin korunmasında da önemli rol oynamıştır. 130 yılı aşkın bir zaman içinde gelmiş geçmiş Bulgar hükümetlerinin yapmadığını totaliter rejim yöneticileri yaptı. Azınlık tarihlerinde Bulgaristan Türkleri ana dilinde eğitim görmekten ilk kez tamamen yoksun kalıyordu. Bulgar okullarında okuyan Türk öğrenciler ana dilini ayrı bir ders olarak okuyacaklardı. Türk dilinin ayrı bir ders olarak okutulması Türk azınlığa bundan sonra güdülecek politikaya bağlı olacaktı.
Türk halkı okullarının kapatılması üzüntüsünü yaşarken 1960'ların başında başka olaylar da baş gösterdi. 5 Mayıs 1962 tarihinde Politbüronun almış olduğu bir karar doğrultusunda Müslüman Romanların ve Pomakların birçoğunun adları zor kullanarak Hristiyan Bulgar adlarıyla değiştirildi. Birçok Türk aileyi de Roman ve Pomak listelerine katarak bunlarında zorla adları değiştirildi. Rodoplar'da bir "kültür ihtilâli" aldı yürüdü. Daha bir dizi kararlar alındı. Bulgar kökenli olmayan vatandaşlar isterlerse çocuklarına Bulgar adı verebilir, kendileri de adlarını, baba ve soyadlarını mahkemeye başvurmadan değiştirebileceklerdi. Bundan böyle Tatar, Pomak ve Roman çocuklarına Türkçeden ders görmeleri yasaklanıyordu. Rejimin asimilasyon politikası su yüzüne çıkıyordu. Bunlar ve başka daha birtakım olaylar Türkleri tedirgin etti. 1963 yılında Türkiye'ye göç etme hareketi başladı. Türkler Türkiye temsilciliklerine dilekçe vererek göç etmek arzusunda olduklarını bildiriyorlardı. Birkaç ay içerisinde başvuruda bulunanların sayısı 380 000'in üzerine ulaşmış, daha da devam ediyordu. Bulgar makamları sıkı önlemler alarak Türkleri Türkiye temsilciliklerine yaklaştırmadılar. Olaylar Bulgar hükümeti tarafından tepkiyle karşılandı. Todor Jivkov soruna bizzat el attı. Üç Türk işçisinin mektuplarına cevap olarak göç söylentisi çıkaranları âdeta "vatan haini" çıkarıyordu .
Todor Jivkov Ocak 1964'te Yeni Hayat dergisinin onuncu yıldönümü münasebetiyle dergiye bir "Selâmlama Mektubu" gönderdi . Bu Mektubunda göç konusuna ve Türk okullarının kapatılmasına da değindi. Göç gibi bir mesele yoktur ve olamaz, diyordu. Ancak öte yandan Türkiye ile bir göç anlaşması yapılması için imkânlar aranıyordu. Totaliter rejim, Türklerden kurtulma, etnik temizleme düşüncesinden vazgeçmiş değildi. Yıllar sonra T. Jivkov Anılar'ında 1962'de başbakan olunca önceki hükümetlerin "göç olmayacak" kararının lâğvedildiğini yazdı . 1968'de T. Jivkov'un Ankara'da resmî ziyarette bulunduğu günlerde bir sınırlı göç anlaşması imzalanmıştı. 1969-1978 yılları arası dönemde 130 000 Bulgaristan Türkü serbest göçmen olarak Türkiye'ye göç etti.
Türk okullarının Bulgar okullarıyla birleştirilmesini de haklı göstererek şunları söylüyordu.
"Memleketimiz Türklerine kendi kültür ve dilini serbestçe geliştirebilmeleri için bütün lüzumlu şartlar yaratılmıştır. Mekteplerin birleştirilmesi, her şeyden önce Türk ahalisinin menfaatineydi. Türk ahalisinin genç nesli Bulgarcayı öğrenmekle daha iyi hazırlanmış oluyor. Onun sosyalizm kuruculuğuna ve memleketin idare işlerine katılmasına ilim ve kültürü benimsemesine çok daha büyük perspektifler açıyor. Bulgar ve Türk çocukları birlikte ve aynı mektepte okumakla kardeşçe büyüyüp yetişiyorlar, daha küçük yaşta sıkı dostluk ve arkadaşlık, yardımlaşma ve işbirliği ruhunda terbiye olunuyorlar. Bulgar ve Türk çocuklarının beraber okudukları mektepler, Bulgar ve Türk ahalisi arasındaki kardeşçe dostluğun da sağlamlaşmasına eşsiz bir yardımcıdır. Bu mektepler artık çocukların dürüst öğretimi ve terbiyesi alanında çok güzel neticeler vermeye başlamıştır.
Bulgaristan Komünist Partiyası ve halk idaresi, mekteplerin birleştirilmesinden onra da bu mekteplerde Türk dilinin öğretilmesini her zaman lüzumlu saymış ve saymaktadır. Türk ahalisinin çocukları ana dilini iyice öğrenmeli ve mükemmel bilmelidirler. Bu, mekteplerde Türk dili öğretiminin daha da iyileşmesini gerektirir. Türk ahalisi şimdi olduğu gibi, gelecekte de ana dilinde konuşacak, ana diliyle progresif geleneklerini geliştirecek, çağdaş edebî eserlerini yaratacak ve o güzelim türkülerini söyleyecektir.
Türk dili, Türk ahalisine dair neşriyatla da daha ziyade geliştirilip zenginleştirilmelidir...
Bizde daha fazla Türkçe kitap çıkarılmalı. Bu sayıya Türkiye progresif yazarlarının da en güzel eserleri girmeli".
T. Jivkov'un bu sözleri geri adım atılacağının bir işaretiydi. 28 Ocak 1964 tarihinde Politbüro 22 sayılı bir karar alır. Bu karar doğrultusunda Türklerin eğitim ve kültürü konularında bir yumuşama politikası izlenmeye başladı ve:
1. Bulgaristan Millî Eğitim Bakanlığında Türkçe dersleri için yeni bir öğretim programı hazırlandı ve ilköğretim sınıflarında haftada 4 saat zorunlu olarak Türkçe dersi, liselerde ise serbest seçmeli, isteğe bağlı olarak haftada 2 saat Türk dili ve edebiyatı dersleri okutulması öngörülüyordu. Bu program henüz uygulamaya geçirilmemişken, başka bir program hazırlandı. Böylece zaman geçiyor, uygulamada bir türlü değişiklik olmuyordu.
2. Sofya Üniversitesi Türk Filolojisi Bölümüne iki öğretim elemanı alınacağı bildirildi. Sınava girecek adayların ana dili Türkçe olması isteniyordu. Yani Bölüme Türkler arasından eleman alınacaktı.
3. Sofya Üniversitesinin Türk Filolojisi (Bölümün adı yakında değiştirilmiş-Oryantalistik/a/ =Şarkiyat/ olmuştu) Bölümünde uzaktan öğretim sınıfları açıldı. Bu sınıflarda okullardaki Türk öğrenciler için öngörülen Türkçe derslerini okutacak öğretmen yetiştirilecekti. Öğretmen okul ve enstitülerinden mezun olanlar ve öğretmenlik yapmakta olan, ancak pedagojik formasyonu olmayan öğretmenler bu sınıflarda okuyacaklardı. Ancak yeni açılan bu uzaktan öğretim sınıflarında başka kurum ve kuruluşlarda çalışmakta olan Bulgarlar çoğunluğu oluşturuverdi. Örgün öğretim sınıflarında da Türk öğrencilerin yerini giderek Bulgar öğrenciler almaya başlamıştı. Bunu da bilmekte yarar vardır: 1952/53 açılış öğretim yılı da dahil, Türk gençlerine açılmış Türk Filolojisi Bölümünde hiçbir yıl sadece Türk öğrencileri okumamış, bunlar yalnız bırakılmamıştır. Aralarında her zaman Bulgar ve başka etnik gruplardan öğrenci bulunmuştur.
4. Şumnu Pedagoji Enstitüsünde 3 yıllık Türk Dili ve Edebiyatı ve Coğrafya Bölümü açıldı. İsteyenler, buradan mezun olunca, Sofya Üniversitesi Türk Filolojisi (Oryantalistik/a/=Şarkiyat) Bölümü uzaktan öğretim sınıflarında veya Jeoloji ve Coğrafya Fakültesinin Coğrafya Bölümü uzaktan öğretim sınıflarında öğrenimlerini sürdürebilirlerdi. Fakat bu sınıflarda da Bulgarların sayısı giderek çoğaldı.
5. Şumnu Pedagoji Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencilerinin ihtiyaçları için 3 öğretim görevlisi tarafından Uygulamalı Türk Dili Dersleri adlı bir ders kitabı hazırlandı ve Sofya Üniversitesi Yayınevinde yayımlandı.
6. Okullarda Türk dili derslerinin okutulup okutulmaması bu dersi okumak isteyen öğrencilerin sayısına bağlıydı. Ana babalar çocuklarının Türkçe okumak istemediklerini bir dilekçeyle okul müdürlüklerine bildirmeleri isteniyordu. Ancak ana babalar "ikna" edilerek "çocuğumuzun Türkçeyi öğrenmesini istemiyoruz" yazmaları için baskı yapılıyordu. Sonra da yeterli başvuru yok, diyerek Türkçe sınıfları açılmıyordu. Bir yandan dilekçe kampanyası yürütülürken, öte yandan da Türk okullarının kapatılması ve Türkçe derslerinin okutulmaması isteğinin Türk halkından geldiği iddia ediliyordu. Türlü yollara başvurularak Bulgaristan'ın birçok okulunda Türk çocuklarına Türkçe dersi okutulmuyordu. Bir yandan Türkçe dersleri Türk öğrencilere zorunlu derstir, diye Millî Eğitim Bakanlığı "On öğrenciden yukarı istekte bulunulduğu takdirde Türkçe sınıf oluşturulur" yönergesi gönderiyor , öte yandan yetkili makamlar sözlü olarak "Türkçe dersi isteğe bağlı bir derstir", diyerek bu disiplinin okutulmasını engellemeye çalışıyorlardı.
7. 1958'de Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesinde kurulan Dil Komisyonunun hazırlamış olduğu Türkçeye girmesi gereken Bulgarca kelime ve ifadelerin kullanılmasından vazgeçildi ve Türkçe basının dili normal durumuna dönmeye başladı .
8. Türkçe öğretimine gereken önemin verildiği imajını yaratmak için totaliter rejim yöneticileri Haziran 1967 yılında Silistre'de I. Millî Türk Dili Müşaveresi düzenlediler .
9. Bulgaristan yüksek öğretim kurumlarında Türk gençlerine kontenjan ayrılır .
10. Yerli Türk sanatçılarının eserleri kitaplaştırıldı. Fakat bu kitapların çoğu depolarda tutuldu, satışa çıkarılmadı.
11. Ana babalardan "çocuğumuzun Türkçeden ders görmesini istemiyoruz" içerikli dilekçeler yazdırmaktan vazgeçildi. Zaten pek çok okulda artık Türkçe dersi okutulmuyordu.
12. On öğrenciden fazla istekte bulunulmuş Bulgar okullarında Türk dili haftada 4 saat okutuluyordu. Bir süre sonra bu ders haftalık ders programlarından çıkarıldı. Sadece Kırcaali bölgesinde bazı okullarda, özellikle karma (Türk ve Bulgar öğrencilerin birlikte okudukları) okullarda program dışı, 1972 yılına kadar göstermelik okutuluyordu. Sonra bu okulların da programından çıkarıldı . Böylelikle Türk çocukları ana dilinden cahil, Türk kültür geleneklerinden de yoksun bırakıldı.

1970'lerde Türkçe Öğretiminin Yasaklanması. 25 Şubat 1969 tarihinde Politbüronun almış olduğu 84 sayılı kararlarla Türk azınlığın Bulgar halkıyla "bütünleşmesi" konusu yeniden gündeme getirilir ve harekete geçilir.
Birkaç ilköğretim okulunda serbest seçmeli bir ders olarak okutulan Türkçe dersine 1972 yılında son verildi ve 1973/74 öğretim yılı programından bu ders çıkarıldı. "Bütünleşme", yani asimilasyon politikasını gerçekleştirmek için Türklerin yoğun yaşadığı bölgelerde Türk öğretmenlerin yerine Bulgar öğretmenler atandı, Türk öğrencilere Türkçe konuşmaları yasaklandı. Bundan böyle Türklerden öğretmen yetiştirilmemesi kararı alınır ve Türk gençleri teknik branşlara yönlendirilir.
Türk yazı (standart) dilinden uzaklaşmak için Türkçe basında yeniden Bulgarca sözlerin kullanılmasına geçildi. T. Jivkov, aile dışında Türkçe konuşmanın, radyo ve televizyonda Türkçe folklor programlarının yasaklanması talimatını verir . Oysa 1964'te Yeni Hayat dergisine gönderdiği Selâmlama Mektubunda "Türk ahalisi ana dilinde gelecekte de konuşacak, progresif geleneklerini geliştirecek ve o güzelim türkülerini söyleyecektir" diyordu.
Yüksek öğretim kurumlarında da öğretimin sadece Bulgar dilinde yapılmasını emrediyordu T. Jivkov. Sofya Üniversitesi Türk Filolojisi Bölümünde değişiklikler yapıldı. 1961'de Bölümün adı değiştirilerek Oryantalistik/a/ (Şarkiyat) olmuştu. Yetmişlerin başında yeniden değiştirilerek Doğu Dilleri Kürsüsü adı verildi. 1975'te Bölüme öğrenci alınmaz oldu.
Rodoplar ve Pirin bölgelerinde Türk adlarının Bulgar adlarıyla değiştirilmesi, kadınların geleneksel kıyafetine müdahale edilmesi kampanyası yeniden başladı ve kanlı olaylarla sonuçlandı. Doğu Dilleri (Türk Filolojisi) Bölümünde okuyan bazı öğrenciler de bu olaylardan nasibini aldı. Örneğin, başarılı bir öğrenci, lisans öğrenimini tamamlayınca doktoraya devam etmesi önerisinde bulunulur ve öğrenci doktoraya başlar. Bir süre sonra adını değiştirip Bulgar adı alması gerektiği söylenir. Öğrenci, adını değiştirmemiş, doktoradan da vazgeçmiştir. Rodop, Pirin bölgelerinden bazı Pomak gençler Bulgar adı alarak istedikleri fakülte ve bölümlere kaydını yaptırmışlardır.
Aynı yıllarda Türkiye'ye göç devam etmekteydi. Göç etmek başvurusunda bulunanların, hatta başvuruda bulunmamış fakat onlar da mutlaka göç etmek arzusundadır, düşüncesiyle birkaç öğrencinin de Üniversite ile ilişkileri kesilmiştir.
1971'de kabul edilen yeni Anayasa da 1947 Anayasasından farklıydı. Yeni Anayasada "millî azınlıklar" ifadesi bulunmuyordu.

1980'lerde Türklere Baskıların Artması. Zorla Ad Değiştirme Kampanyası. Bu yıllarda sadece yüksek öğretim kurumlarında Türk dili ve edebiyatı alanında Türk dilinde de öğretimden söz edilebilirdi. Yedi yıllık bir aradan sonra, 1982'de Sofya Üniversitesi Doğu Dilleri bünyesinde Türk Filolojisi Bölümüne Türkoloji adı verilmiş, yeniden öğrenci alınmaya başlanmıştır. Ancak Türk kökenli gençlere o günden bu yana Türkoloji Bölümünün kapıları kapalı kalmıştır.
Bölümde birçok olaylar birbirini izledi. 1981 tarihinde iki Türk öğretim üyesinin çalışmalarına son verildi. Aynı yıl Üniversite Yayınevince yayımlanmış ve yayımlanmakta olan bazı Türkçe eserlerin yakılması emri çıkarılmış, bazılarına da Devlet Güvenlik organları el koymuştur. 1983 yılında üç Türk öğretim üyesinin evlerine eşzamanlı baskın düzenlenerek ev kitaplıklarından kitapları alınıp götürüldü. Rejimin gerçekleştirdiği bu olaylar Bulgaristan Türklerine daha da karanlık günlerin yaklaştığının bir işaretiydi. Çok geçmedi, 1984'ün Aralık ayında Türklerin adlarının Hristiyan Bulgar adlarıyla zorla değiştirilmesi kampanyası başladı. Ailede dahi Türkçe konuşmak yasaklandı. Hapishaneler, Belene ölüm kampı Türklerle dolup taştı. Birçok aile sürgüne gönderildi. Ölen öldü, kalan kaldı...
Türkoloji Bölümü özel organların bir yuvası durumuna getirildi. Bölüme totaliter rejimin adamları geldi, öğretim programında yeni disiplinler yer aldı . 1950'lerin sonunda ve 1960'ların başlarında geniş boyutlara varmış olan Türkçeye saldırılar "soya dönüş süreci" döneminde yeniden başladı. Bulgaristan Türklerinin ana dili Türkiye Türkçesinden farklı bir Türkçe olduğuna dair Türkoloji Bölümünden bazı öğretim elemanları yazılar yazdılar, "bilimsel" olarak "kanıtladılar". Osmanlı belgelerine gerçeklerden uzak, konjonktüre uygun bir biçimde yorumlar yapıldı. Bulgaristan Türklerine şöyle birçok adlar da uyduruldu: "Türk Ahalisi", "Türk Azınlığı", "Bulgar Türkleri", "Türkleşmiş Bulgarlar", "Kendini Türk Bilen Bulgarlar", "Türkçe Konuşan Bulgarlar", "Bulgar Müslümanları", "Müslüman Bulgarlar", "Türk Kökenli Bulgar Yurttaşları", "Özümsenmiş Bulgarlar", "İslâmlaştırılmış Bulgar Torunları", "Geleneksel Bulgar Adı Taşımayan Bulgarlar", "Türk Etnik Öz Bilincine Sahip Bulgar yurttaşları", "Türk Öz Bilincine Sahip Bulgarlar", "Türk Dillerini Konuşan Bulgarlar", "Türkçe Konuşan Bulgarlar", "Bulgarca Konuşmayan Topluluk", "Türkçe Konuşan Türk Kökenli Bulgarlar", "Türkçe Konuşan Bulgar Kökenli Yurttaşlar", "Bulgaristan'da Türkçe Konuşan Türk Kökenli Bulgar Yurttaşları", "Değişik Adlar Taşıyan Menşei Belirsiz Bir Grup İnsan", "Bulgar Olmayan Topluluk" vb. .
1989'da Bulgarların "Büyük Seyahat" adını verdikleri Büyük Göç başladı. Yüzbinlerce Bulgaristan Türkü evinden barkından koparılarak göçe zorlandı. Bu masum insanların "suçları" büyüktü. Türklüğün yasak olduğu o ülkede Tǜrküz, dedikleri için suçları affedilmedi.
"Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli" atasözü, bu duruma çok uygundu: Totaliter sosyalizm yöneticilerinin insanlık dışı kararlarına boyun eğmedikleri, etnik kimliklerinin değiştirilmesini istemedikleri için Türkler gözyaşı dökerek vatanlarından, o diyardan gittiler...

YAZARIN DİĞER YAZILARI