Ünlü sanat adamı Ömer Osman'ın çevresi çok genişti. Onu, hemen hemen, yalnız gördüğüm yoktu. Çok defa tanıyan ve tanımayan, genci ve yaşlısı, yollarda, bellerde, onunla beraber olmaktan, özlü sözlerini, yaşamın felsefesini dinlemekten büyük bir zevk alıyorlardı.
Zaten kendisi de yalnızlığı sevmiyordu. Bütün yaratıcılığını tüm dünya insanlığına adamıştı. İnsanlarla yaşadı ve insanlar için de yarattı.
Onunla beraber olduğum anlardan bir kaç anımı kısaca kıymetli okuyuculara aktarmak benim için bir zevk ve değerli dostuma saygı ve minnet borcumdur.
1.Bir akşam Koşukavak'ın Bitnik dediğimiz lokantaya oturduk ve birer zıkkım (rakı) ısmarladık. Garson siparişi getirince, havadan sudan konuşurken masamız beş-altı kişiyle daha büyüdü. Çok defa da böyle olurdu. İnsanlarımız için onunla sohbet etmek, ruhsal gıda ihtiyacını gidermek demekti.
Günlük konulardan sonra söz komünizm ve onu hayatta ilk uygulayan Lenin'e vardı. Arkadaşlarımızdan biri üstadımıza dönerek: Ömer ağabey, dedi, bu konuda fikriniz nedir?, diye beklenmedik bu soruyu yöneltti. Cevabını hepimiz büyük bir merakla bekliyorduk.
O ciddileşti:
- Bu çok mühim bir sorudur. Konu yalnız bizi değil, bütün dünya insanlığını ilgilendirmektedir. Biliyorum, dedi, sizin merakınıza beklenmedik bir cevapla yanıtlayacağım. O bir şeytandır! Hem de kör şeytan! Dünya insanlığı bir masalı hayatta uygulama uğraşlarını yakın zamanda çok pahalıya ödeyecektir. Büyük zahmetler çekilecek ve kurbanlar verilecektir.
Masallar, masallar gibi kalmalı. Yüce Allah'ın işine kul karışmamalı. Karışırsa hata eder, dedi.
Kısa bir zaman için ortalığa bir suskunluk hakim oldu. Herkes kendi dünyasına dalmıştı.
Zaman geldi, değerli dostumuzun sözlerini, yıllardan sonra hayat tamı tamına ıspatladı.
2. Bulgarlaştırma, son soykırım, 1984-1989 yıllarını kapsamaktadır. Bu siyasete tepki gösterenlere ruhsal, fiziksel yaptırımlar netice vermeyince; kabul etmeyenler ceza evlerine, vatanın bulgar bölgelerine sürgüne mahkum edildiler. Dostumuz Ömer Osman da hapisten sonra Bulgaristan'ın Kuzey-Batı bölgesine, Roman kasabasına sürgün edilmişti. O bölgelerde türk yoktur.
Roman'a beş kişi daha sürgün edilmişti.
Beni de 1986 yılında o yörede bulunan Kunino köyüne sürgün ettiler. Köy Roman kasabasına yakındı.
Gizli de olsa, bazı geceler hepimiz toplaşır, kendi dertlerimizi paylaşırdık. Genelde düştüğümüz bataklıktan çıkış yollarını araştırıyorduk. Hepimizin sinirleri hat safasında gergindi. Hepimizin güveni ve umudu üstadımızdaydı. O, bir anda bana dönerek:
- Dostum, ben bu çıkış yolunu bir silahlı mücadelede görüyorum. Bu savaşı da sen yöneteceksin, dedi ve kestirip attı. Barışçıl yollarla mücadele etme teklifimi asla kabul etmiyordu.
Dünya'nın yeni safalara girdiğini anlatma gayretlerimiz boşa çıktı.
Uzun uzun, günlerce, aylarca bu konuyu düşündüm. 1988 yılında bütün arkadaşlarımı evlerine gönderdiler. Beni ise Komarevo köyüne sürgün ettiler. Kararımda katiydim. Tek çare insanlarımızı bir örgütte kenetleyip barışçıl yollarla haklarımızın iadesi için çalışmaktı. Aynı zamanda demokratik Batı dünyasından Bulgaristan'a baskı yapılmasını talep etmekti.
Tasarladığım gibi de milletimiz bir çatı altında toplandı ve dış dünyanın yardımıyla mücadelemizi kazandık.
Bütün Bulgaristan halkı da demokrasi için ayak üstündeydi. Hükümet, sınırlarını hür dünyaya açma mecburiyetinde kalmıştı. İsteklerimiz de başarıyla sonuçlanmıştı.
Bulgaristan Türkleri kitleler halinde Anavatan'a göç ediyorlardı.
Dostum Ömer Erendoruk'la İstanbul'da görüştük (o, oraya yerleşmişti). Samimiyetle kucaklaştık: Dostum, dedi, savaşı kazandık. Seni tebrik ederim. Şunu da seninle paylaşma ihtiyacı duydum; uzun uzun milli felaketimiz üzerinde düşündüm ve şu sonuca vardım: ben bir sanat adamıyım. Cephede kalemimle, duygularımla savaşırım. Senin felsefe alanında çalıştığın gibi pratik yollarla insanlığı en doğru yollara sevk etmektir. Gülüşerek, samimiyetle sarmaştık. Sonunda: İkimiz de haklıyız dostum, dedi.
Her kurbağa gölünü bilmelidir, dememişler mi ?!.. sözleriyle düşüncesini tamamladı.
O, insan onurunu kıran, din, dil, mezhep, ırk ayrımcılığına katiyetle karşıydı.
Herkes tanrı kuludur, bu fani dünyayı terk edinceye dek öyle kalmalıdır. Bu da onun ve hepimizin yaşam felsefesiydi.
O, bütün yaratıcılığını da dürüst dünya insanlığına ithaf etmiştir.
Yattığın topraklar şad olsun, sevgili dostum!
Mustafa Ömer ASİ
Krumovgrad, Kırcali