DEĞİŞİM



Pazartesi, 15 Eylül 2008

DEĞİŞİMLâtif KARAGÖZEvet değişim!... Değişmek!... Zihniyeti rendelemek!?... Acaba kim nasıl, ne anlar bu kelimelerin ne demek istediklerini?... Onlar hakkında, neler düşünüp söyleyebiliriz?.. Yorumlarımız nasıl olur? Bu konuyu göz önüne getirip, hiç düşündüğümüz var mı?..
Yoksa "Eski hamam eski tas!.." deyimine göre mi, yaşayıp gidiyoruz? Herkes kendi kendine şöyle bir anlık, bu "DEĞİŞİM" kelimesinin üzerinde düşünüp, vicdanı önünde kendi kişiliğinin bir bilânçosunu yapsın! Bunu yapabilir miyiz?... Ne kadar değişmişiz, ne kadar yol kat etmişiz, kendimizde de ne gibi değişim görebiliyoruz?..
Günler, haftalar, aylar ve yıllar su gibi akıp geçiyor. Hiç farkında oluyor muyuz bunun? Bu zaman esnasında acaba değişebiliyoruz mu, yoksa yalnız yaşlandığımızı mı değişim olarak görüp düşünüyoruz?...
Ey insanlar, şu dünyada yaşamımızın dizginleri bizim elimizde değil mi? Niye ömrümüzü monoton bir şekilde "Böyle gelmiş böyle gider!" gibi devam ettirelim? Doğa bile kendini değiştiriyor da, niye biz insanlar iyi bir yaşam, iyi bir ortama kavuşmak için mücadele etmeyelim? Zaten yaşam kavgamız da bunun için değil mi? Zaman bize değil de bizim zamana uymamız gerekmiyor mu? Teknolojinin ilerlediği bu devirde, zamana ayak uydurmamız en doğrusu olmaz mı? Bunu kim inkâr edebilir? "Elâlem gider aya, bizler ise yaya!" deyimine göre mi devam ettirelim?...
Çoktan zamanı gelmiş ve geçmektedir. Bizler de değişelim! Değişelim ki, zamana ayak uydurarak, öndekilerden örnek alarak, başkaları gibi biz de yaşamımızı kendi lehimize çevirelim ve mutlu olalım! Gelin hep beraber şu bencillik ve kıskançlık lekesini rafa kaldıralım! Artık XXI-ci yüzyılda yaşıyoruz. Bu asırda yaşayan bizler, neden eskileri devam ettirelim ki?... Artık dünyamız küreselleşiyor. Bir bütün olmak yolunda gidiyoruz. Kendimize çeki düzen vererek bizler de, değişelim ve zamana ayak uyduralım.
İşte Bulgaristan'da yaşayan tüm Türkler, neden orada varlıklarını Türk olarak devam ettirmesinler?.. Ama bu nasıl olacak? Elbette ki, anadilimizi unutmayarak onu annemizin sütü gibi severek ve değer vererek, nesilden nesile aktararak Türklüğümüzü devam ettirebiliriz! Bütün bunların hepsi, bizim elimizdedir. Çocuklarımızı okullarda Türkçe derslerine seve seve gitmeye ikna ederek, hâttâ bu konuyu yüksek mercilere götürerek, ileride Türkçe derslerinin de okullarda mecburi ders olarak okunmasını sağlayabiliriz. Bu hususta, Türkçe öğretmenlerine ve velilere büyük sorumluluk ve görev düşmektedir. Öğretici televizyon yayınlarından da, azami derecede yararlanmak gerekir...
Yıllar su gibi akıp gidiyor. Artık 2008 yılının Eylül ayındayız. İşte bu gün 15 Eylül, tekrar her yerde okul zilleri çaldı. Ama bizim Türk çocukları Türk olduklarını unutmamalıdırlar!.. Türkçe dersi mecburi olmasa da, okullarında Türkçe derslerine seve seve katılmalıdırlar.... Avrupa Topluluğunun bir üyesi olan Bulgaristan, azınlıklara olan görevini başka ülkelerde olduğu gibi aynen yerine getirmelidir. Bu ayrımcılığı yapamaz ve yapmamalıdır!
Bulgaristan'da yaşayan bazı Bulgar şövinistlerin kişisel anlayışına ve dileklerine boyun eğmeyerek hak ve özgürlüklerimizi koruyup savunmalıyız! Kendini bilmez bir güruhun safsatalarına boyun eğmek, Türk oğluna yakışmaz.
Mademki bizler dünyaya Türk olarak gelmişiz ve Türk olarak da bu dünyadan göç etmeliyiz!.. Şöyle gelin de, Tarihe kısaca bir göz atalım: Bulgaristan 500 sene Türk esaretinde kalmış. Ama ne dilini ne de dinini yitirmiş. Varlıklarını yüzyıllarca devam ettirmişler. Türklerle Bulgarlar, kardeş kardeşe geçinip durmuşlar. Her iki millet de örf ve adetlerini kendi din ve kültürlerine göre icra etmişler. Komşuluklar yapmışlar, iç içe bulunmuşlar, sıkıntılı günlerinde biri birlerine el uzatmışlar ve daha neler neler...Ama BKP - nin başında azılı Türk düşmanı olan Todor Jivkov olmak üzere, şöyle 35 yıl içerisinde azınlıkları birdenbire Bulgar'a çevirivereceğini sandı. Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir olay...Bukadar da geri zekâlılık olamaz! Yani Güneş balçıkla sıvanamadığı gibi, gerçekler de yalanla örtülemez!...
Şu ölümlü dünyada biz insanlar, neden kardeş kardeşe geçinmeyelim?.. Neyi paylaşamıyoruz ki?... Dünya hepimizin, biz de onun misafirleri değil miyiz?... Neden iyi izler bırakarak, iyiliklerle anılmayalım?...

15 Eylül - 2008

YAZARIN DİĞER YAZILARI