DEHLİZDEN DENİZE BALKANLI TÜRK ŞİİRİ



Çarşamba, 12 Eylül 2012

DEHLİZDEN DENİZE BALKANLI TÜRK ŞİİRİHilmi HAŞALŞiirimizin zenginliği, kaynağının tarihi ve coğrafyasının enginliği tartışılmaz. Tartışılamaz. Zenginliği üreten hayat(lar) unutulmaya yüz tuttuğunda ancak, göç ile gurbet gerçekliği belleği yoklar. Oysa güncel gerilim, kişisel itiş-kakış atmosferi, en çok da ruhumuzu, dilimizi sızlatmaktadır. Ülkemizin coğrafyası ve tarihi, değişen sınırların, yazıların/yazgıların şiirini yakmıştır. Yakmıştır diyorum çünkü şiirin doğuş koşulları, bireysel ve kitlesel trajedilerin zemininde yol kat etmiş. Kat eder hâlâ... Şiir, dilden dile, sayfadan sayfaya sözlü ve/ya yazılı tanıklığını sürdürmüş. Sürdürmektedir. Tarih, XIV. Yüzyıldan XVII. Yüzyıla değin, düğümlendiği dönemlerde olduğu kadar en az, serpildiği dönemlerde de kanla, gözyaşıyla yazılmıştır. Ulusların, dillerin şiiri, bütün coğrafi bölgeye nüfuz etmiş, öylelikle, ilerleme ve gerileme evrelerini şiiriyle, hikâyesiyle, destanıyla, efsanesiyle kayda geçirmiştir. Türk şiirine etkileri, dünden bugüne yansımaları, elbette ki edebiyat tarihçilerinin araştıracağı alan... Akademik dünya yeterince eğiliyor mu zamanın havuzuna, o ayrı bir konu, ancak şiir, yazılı gelişim serüveniyle antolojilerdeki yerini almış... Ve "klasik" tanımına giren toplamı, yani külliyatı kütüphanelere yerleşmiştir.

Süreç bakımından Türk şiirinin iki koldan yürüdüğü ve bugünlere geldiği kabul görmektedir. İki koldan bir tanesi Ortadoğu, diğeri ise Rumeli'dir. Özetle; Modern Türk Şiiri için milat, Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958) ve Ahmet Haşim (1884-1933) sayılmaktadır dendiğinde, "Hayır! Değildir" diye isyan eden yok. İlki, Üsküp doğumludur, Balkanlı (Rumeli) coğrafyasından, ikincisi Bağdat doğumludur, Ortadoğu (Arabistan) bölgesinden... Yolları İstanbul ile kesişmiş, yaşam serüvenleri şiir odaklıdır. O nedenle, şiirimizin Osmanlı dönemindeki kökleri ve filizleri yadsınamaz. Türkçe şiirin güzergâh atlasına bakarken, itiraz sesleri cılız duyulan bir saptamadır, diyebiliriz buna... Şiirin, salt sanatsal (estetik) özellikleri bakımından değil de, coğrafi geliş (ve de gelişim) tarihi dolayısıyla Rumeli'ye, diğer tanımıyla Balkanlara çevirelim istedik, dikkatleri: Anımsamak için, Rumeli neresi, Ortadoğu neresi diye soracak olursak, kısaca şu yanıtla yetinebiliriz: "Osmanlı'nın Avrupa'da fethettiği Trakya'dan Balkanlara kadar uzanan bölge, Rumeli olarak bilinir. Rumeli'ye bazen Balkanlar da denilir." (Kaynak; Halil ÇELTİK, "Rumeli Şairlerinin Klâsik Türk Şiirine Katkıları" http://w3.gazi.edu.tr/web/hceltik) Bu tarife, bugün artık Rumeli deyince, Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında kalan, doğu-batı-kuzey bölgelerinin tümünü kapsayan toprakların anlaşıldığını eklemek gerekir. Bir de; Balkan sözünün, "sarp ve ormanlık sıradağ; sık ormanla kaplı dağ; yığın, küme; sazlık, bataklık" gibi anlamları vardır, demekte Türk Dil Kurumu Sözlüğü... Ortadoğu ise, güneybatı Asya'da, tarihsel ve kültürel yakınlığı olan ülkelerin oluşturduğu coğrafi bölgedir. Akdeniz'den Pakistan'a kadar uzanır ve Arap Yarımadası'nı içine alır. Suriye, Irak, Katar, Kıbrıs, Ürdün, İsrail, Lübnan, İran, Filistin, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Kuveyt, Bahreyn, Yemen, Mısır, Afganistan, Pakistan, Tunus, Cezayir, Libya, Sudan, Fas ve Türkiye kapsamdaki ülkelerdir, diye not ettikten sonra, dönelim dehlizden denize ağan Balkanlı Türk Şiirinin atlasına...

Avrupa'nın yoksul, geri kalmış ve sorunlu yerlerinin büyük kısmıdır Balkanlar. Sarp ve ormanlık sıradağların görkemli görünüşü ve büyülü hüznü, savaşlar ve göçler kadar en az, edebiyata yataklık etmiştir. Kuşaklar boyu insanların kaynaşmasını ve ayrışmasını görmüş, izleğine, imgesine, anlatısına eklemiştir. Ayrıca; "Rumeli şairlerinin şiirleri incelendiğinde, onların bazı noktalarda öncülük yaparak Türk edebiyatına yeni bir yön verdikleri ve edebiyatımıza önemli katkılar sağladıkları görülmektedir. Bu katkılar, Rumeli coğrafyasını işleme, şehrengîz türünü icat etme, hece vezniyle şiir yazmayı başlatma ile gerçek sevgili ve âşık tiplerini ele alma şeklinde özetlenebilir." diyen, yukarıda adı geçen kaynaktaki saptamanın altını çizmek gerekir. O bağlamda, Balkanlarda yaşayan veya anavatana göç edip yerleşmesine karşın, doğduğu topraklarda Türkçenin şiirle, yazıyla varlığını koruması için çaba gösteren şair, yazar ustaların varlığını anımsatmak, sadece bir değerbilirlik görevi sayılmamalı, diye düşünürüm naçizane. Amaç, Hırvatistan, Sırbistan, Karadağ, Kosova, Slovenya, Arnavutluk, Makedonya, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Romanya, Yunanistan, Moldova ve Trakya'yı içine alan bölge sınırlarında nefes alıp vermiş Türkçe edebiyatın, her türden sanatın, buralara gelen esintisini sezdirmektir de... Klasik şiirimizden, Divan şiirinden, Modern şiire uzanan yolda Balkanlı şairlerin payını anımsatmak, dil döndüğünce, ilgiyi arşivlere yöneltmektir. Ve özel anlamıyla, bu satırların yazarına, şiiri arayış yolculuğunun başlarında, sevgili öğretmeni Durhan Hatipoğlu'nun yönlendirici, hatta azmettirici katkısını kayda geçirmektir. Bir bakıma, öğretme-öğrenme serüvenini, yıllar sonra, minnetle dile getirme fırsatını paylaşma gayretidir. Değerli Ahmet Emin Atasoy'un, "XV. Yüzyıldan Bugüne Rumeli Motifli Türk Şiiri Antolojisi" ile kotardığı derlemeye vurguda bulunmaktır. Klâsiklerden modernlere, oradan günümüze, "kaybedilmiş topraklarımızın" coğrafyasında doğup yaşamış, ürün vermiş, Mesihî, Cenanî, Nimetullah Hafız, Hasan Mercan, Necati Zekeriya, Ethem Baymak, Rahmi Ali, Mücahit Mümin, Mustafa Tahsin, Mefküre Mollova, Recep Küpçü vb. (tümünün adı sayılsa bu metnin sınırlarına sığmayacak) şair ve yazarların emeğini anımsamaktır. Doğduğumuz topraklardan, Namık Kemal'in, Sabahattin Ali'nin, Nâzım Hikmet'in, Yahya Kemal Beyatlı'nın, Mehmet Âkif Ersoy, Aka Gündüz, Pertev Naili Boratav, Necati Cumalı gibi edebiyat tarihine damga vurmuş kişilerin geçtiğini unutmamayı onur saymaktır. Şiire, yazıya dokunmuş zamana, verimliliğe yaraşır hayatlar adına değer herhalde, diyerek, geçmişe selam göndermektir. O vesileyle, bugün aramızda olmayan ustaların, Balkanlarda, Rumeli coğrafyasında şiir uğruna tüketilmiş ömürlerinin huzurunda saygıyla eğilmek, şiirin vicdanı adına söz almak, boynumuzun borcudur. Özetle, "Türkçe ağzımda annemin ak sütü gibidir." söyleminin ışığından ayrılmayanlara armağandır her anımsayış, diyerek, teşekkür etmektir.


Mudanya, Haziran 2012