Dilimizi ve kültürümüzü yeşeren bir fidan gibi koruyalım



Pazar, 03 Temmuz 2011

Dilimizi ve kültürümüzü yeşeren bir fidan gibi koruyalımMestan ADALIDoç. Dr. Kasım Yunus'un Kırcaali Haber gazetesinde yayınlanan "Ana dil milli kültürümüzde bir zenginliktir" başlıklı teferrütlü yazısını dikkatle okudum. Yunus'un tüm düşünceleriyle hem fikirim. Doçentin yazısının başlığı bizlere çok şeyler söylüyor, anlatıyor. Evet, bu konuda UNESCO'nun kabul ettiği belgeler var. İnsan hakları Çerçeve Antlaşmasının altında hükümetimizin de imzası var. Bu uğurda hem yerli hem de merkez gazete, dergi, radyo ve televizyonda yazılara, konuşmalara şahit olduk. Ne yazık ki, ana dilimizin, kültürümüzün yalnız ayakta durması değil, gelişmesi için henüz bir adım ileri atılmadı. Maalesef ciddi bir gerileme var. Umudumuzu günden güne yitirmeğe başladık. Bu büyük yara, kapanmak değil, derinleşiyor. Oysa demokrasi dönemi gelince, beklentilerimizde bir o kadar artmıştı. Tam tersi oldu. Önceleri Ana dilimiz Türkçeyi okuyanların oranı yüzde yüz iken, şimdi yüzde 10'lara düştü. 1992 yılından beri dilbilgisi ve ders kitapları basılmıyor. Neşredilen gazete ve dergiler, 2 saatlik radyo yayınları yetersiz.10 dakikalık televizyon yayını bile, bazı milletçileri rahatsız ediyor. Zaten Millet Meclisi ve Hükümet susarken, onlara konuşmaktan ziyade ne kalmaz ki!...
Yarım yamalak 2 tiyatromuz var. Folklor gruplarının yazısı da yıldan yıla ayılmakta.
Tüm bunları zikrederken, iğnenin sivri tarafını kendimize de yöneltmek gerekiyor. 30 yıldan fazla öğretmenliğimde bunun böyle olduğuna inandım. Okul, topu ebeveynlere, onlar ise okula atıyorlar. Milletimizin kültür seviyesinin hala çok düşük seviyede olduğunu göz önünde bulundurursak, sorunun, bu büyük görevin daha çok öğretmenlere düştüğünü açık alınla, temiz vicdanla belirtmek gerekiyor. Sayın okuyucuların affına sığınarak (çünkü övünmek gibi çıkacak) şunları paylaşmak istiyorum:
Yıllardır, Bulgarca ve Rusça, son 15 yılda ise Türkçe öğretmenliği yaptığım Kırcaali ilimizin Çorbaciysko "Hristo Botev" ortaokulunda anadilini okuyanların oranı yüzde yüz idi. Hatta Türkçe bilmeyen birçok öğrenci de saatlere katılıyordu. Resmi dil Bulgarca yanı sıra Anadilimiz Türkçeyi de merakla okuyorlardı. Bu arada şunu da zikredeyim. Bazıları "diğer dillerin resmi dile zararı dokunuyor" diyorlar, ama bu tam tersine bir görüş. Kanıt için şu misali vereyim, iki dilden kontrol ve sınıf işlerinden elde edilen notlar Bulgarca da birçok defa daha üstündü. Yani anadilinin resmi dile zararı yok, faydası var. 35 yıl yönettiğim folklor grubu Türkçe olduğu gibi, Bulgarca türkülerimizi de aynı ustalıkla icra ediyordu.
Yerli ve Uluslararası festivallerde, bilhassa Çanakkale dönüşü, Edirne'de yüzlerce kişi önünde verilen temsili sabık öğrencilerim hala unutamıyorlar.
Yakın geçmişte okula 300 den fazla "Filiz", 150 - 200 " Zaman" gazetesi, 100 "Ümit" (dergisi), 200 "Balon" ve " Gönül" dergisi girerken şimdi sadece 15-20 "Filiz" gazetesi giriyor.Türkçe okuyanların sayısı da 15?!
Hemen hemen her gazete ve dergide, Sofya radyosunun "Çocuk" programında bilmece, atasözü, şiir, serbest yazı gibi yapıtlar yer alıyordu. "Balon" dergisinin neşrettiği "Demet" şiir kitabındaki eserlerin hemen hemen yarısı Çorbaciysko okulu öğrencilerindendir.
Şimdi birçok ana-babalar " Türkçe yazmak -konuşmak biliyorlar okumak ne lazım" diyorlar. Büyük hataya uğradıklarının farkında bile değiller. Öğrencilerin fazlası da daha çok oyuna, son zamanlarda, bilhassa bilgisayara dikkat ayırıyorlar. Lakin daha iyi, bol ve dolgun bilginin kitaplar vasıtasıyla elde edileceğini onlar bile farkında değil. Türkçe yan tarafa "Bulgarca, matematik veya coğrafya" okumayı arzu ediyor musun sorusuna "hayır" cevabını göz önünde bulunduruyorsak, eğitimin ve terbiye (disiplin) sorununun yüzde 70 - 80'i öğretmenlere düştüğünü göreceğiz. Tekrar ediyorum, bunu tecrübeme dayanarak belirtiyorum. Azda olsa Pir Sultan Abdal, Yunus Emre, Mevlana, Tevfik Fikret, Namık Kemal, Nazım Hikmet, vatanımızdan Mehmet Can, Mehmet Çavuş, Niyazi Hüseyin, Muharrem Tahsin, Osman Aziz, Recep Küpçü, Mustafa Mutlu v.s gibi dehalar için bir şeyler bilmezler, anadilini de sevmezler. Bu uğurda genç nesle kuvvetli aşı lazımdır. Evet, Türkiye televizyon ve diğer medyalarından faydalanıyoruz, ama Bulgaristan Türkü'nün de ayrıca tarihi, kültürü olduğunu unutmayalım. Görülüyor ki, anadilimiz mecburi ders olmadıkça sözünü ettiğimiz bu büyük yara daha da büyüyecek, derinleşecek, onmayacak. Bir fidan sulanmayınca kuruduğu gibi, kültürümüz de aynı akıbete uğrar.

Mestan ADALI, emekli öğretmen