Dilimiz ve kültürel değerlerimizin yanı sıra kimliğimizin diğer bir boyutu da dini inançlarımızdır. Bu yüzden kimliğimizi koruyabilmemiz için dilimiz ve kültürümüzle birlikte dinimize de sahip çıkmak zorundayız. Hatta insanların gerçek ve ebedi yurdu olan ahiret hayatı açısından dini kimliğimizi korumamız son derece önemlidir. Bulgaristan’da eski komünist rejimin Türklere ve ülkedeki diğer Müslümanlara karşı uyguladığı soykırımda etnik kimliğimizin yanı sıra dini kimliğimiz de büyük zarara uğradı. O zaman Türkçe isimlerin Bulgarca isimlerle değiştirilmesiyle birlikte Türkçenin ve Türklere ait örf ve adetlerin yanı sıra İslam dini de yasaklandı. Dini soykırım neticesinde İslami kimliğimizden bir hayli uzaklaştık. Buna dair bir iki örnek verelim.
Geçenlerde yaklaşık 50 yaşında olan Türk ve Müslüman bir bayanın, ilk önce “Bismillahirrahmanirrahim” kısmı Tevbe Suresi’nin dışında Kur’an-ı Kerim’in her süresinin başında bulunan “Euzübillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim" (Kovulmuş Şeytan’ın şerrinden Allah'a sığınırım. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla) lafzını bilmediğini gördüm. Daha sonra ise İslam’a girmenin birinci şartı olan Kelime-i Şehadet’i ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed SAV’e salavat getirmeyi de bilmediğini öğrendim. Aynı kadın Türkçe okuma yazma da bilmiyordu. Yaşı 70’e yaklaşan başka bir bayanın ve 30 yaşında bir gencin de Türkçe okuma yazması olmasına rağmen bunları tam olarak bilmediklerini tespit ettim. Kısa bir süre önce çarpıcı bir olay yaşadım. Türkçe konuşan Hıristiyan bir adamın, 80-90 yaşlarında Müslüman bir bayana şöyle dediğini işittim: “İsus Hristos (İsa Peygamber) ile Allah hep aynıdır, ikisi birdir”. Buna karşı tepkisiz kalamazdım ve ısrarla itiraz ettim. Bunun üzerine o adamla aramızda şiddetli bir tartışma yaşandı. Bu tartışmaya tanık olan başka bir Hıristiyan adam yanıma gelerek, beni duyduklarımın doğru olduğuna ikna etmeye çalıştı, ama başaramayacağını anlayınca hızla uzaklaştı. Şiddetli tartışma sürerken yanımıza 45 yaş civarında Türk ve Müslüman bir erkek geldi. Ona dönerek, “Allah rızası için siz bari bu adama bir şey söyleyin, yoksa bu yaşlı kadını küfre sürükleyecek” diye birkaç kez seslendim. Fakat kendisinden herhangi bir tepki gelmedi. Tabii ki, buna çok üzüldüm ve bu durum beni böyle bir yazı yazmaya itti.
Bahsettiğim bu Müslümanların çocukluğunda hiçbir dini eğitim almamış oldukları besbelli. Din eğitimi denince sadece okullarda ya da Kur’an kurslarında verilen din eğitimini anlamamalıyız. Okuldaki öğretmenlerden önce evde anne babalar, çocuk için en önemli eğitici olduklarının farkında olmalıdırlar. Anne babalar çocuklarını İslam terbiyesi üzerine yetiştirmeli, onlara İslam’ı anlatmalı ve okullarda ya da Kur’an kurslarında din eğitimi almalarını sağlamalıdırlar. Üstelik anne babalar, çocuklarının dini eğitim görmesini sağlamakla Allah’a karşı sorumludurlar. Ayrıca anne babalar bizzat kendileri dini vazifelerini yaşayarak, çocuklarına örnek olmalıdırlar.
Dini eğitimin önemini belirten bir Hadis-i Şerif’inde Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed SAV şöyle buyurdu: “Yazıklar olsun ahir zaman babalarına!” Bunun üzerine ashab sordu: “Yoksa müşrik mi olacaklar?” Peygamberimiz SAV şöyle buyurdu: “Hayır, Müslüman kalacaklar, ama çocuklarına dini öğretmeyecekler ve hatta çocukları dini öğrenmek istediklerinde onlara engel olacaklar ve onları dünya malı kazanmaya sevk edeceklerdir. İşte ben böyle babalardan uzağım, onlar da benden uzaktırlar”. (Müstedrek’ül-Vesâil, c.2, s.625) Başka bir Hadis-i Şerif’inde ise Peygamberimiz SAV, çocukların terbiyesi konusunda şöyle buyurdu: “Çocuklarınızı şu üç huyu aşılayacak şekilde terbiye ediniz: Peygamberini, O’nun Ehl-i Beyt’ini sevdiriniz ve Kur’an-ı Kerim’i okutunuz. Çünkü Kur’an okuyanlar hiçbir gölgenin bulunmadığı Mahşer günü Peygamber ve evliyalarla beraber Allah’ın (rahmet) gölgesinde bulunacaklardır”. (İmam Suyuti; Camiu’s-Sağir ve Tercümesi)
Ülkemizde çocuklar okullarda zorunlu veya serbest seçmeli olarak İslam din dersini okuyabilirler. Daha sonra eğitimlerine Momçilgrad (Mestanlı) şehrindeki İmam-Hatip Lisesi, Şumnu’daki yaklaşık bir asırlık Nüvvab İmam-Hatip Lisesi ve Ruse (Rusçuk) şehrindeki Mirza Said Paşa İmam-Hatip Lisesi ve Sofya’daki Yüksek İslam Enstitüsü’nde devam edebilirler. Çocukların yanı sıra yetişkinler de Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğünce çeşitli yerleşim yerlerinde düzenlenen Kur’an kurslarına katılarak, dini eğitim alabilirler. Başmüftülükten alınan malumata göre, ülkede yaklaşık 3000 öğrenci, 20 küsür yerleşim yerinde bulunan okullarda İslam din dersini okuyorlar. Fakat bu rakam gitgide düşüyor. Ne yazık ki, ilgi çok az. Kur’an kurslarıyla ilgili duruma bakacak olursak, 2016 yılında Bulgaristan genelinde 700 noktada yapılan yaz Kur’an kurslarına 7000 ile 8000 arası öğrenci katıldı. Birçok öğrenci ise kurstan vazgeçti.
Görünen şu ki, anne babalara büyük iş düşüyor. Hele de Bulgaristan’da Müslümanlar olarak azınlık durumunda olduğumuzu, Müslümanlara yönelik kısıtlamalar getirilmesine ilişkin yasa tasarıları olduğunu ve dünya genelinde İslam’a karşı yapılan saldırıları göz önüne alacak olursak, çocukların din eğitimi alması son derece önem taşımaktadır.
İnşallah, anne babalar kendilerine Allah’ın emaneti olan çocuklarına karşı dini eğitimi konusunda görevlerini yerine getirerek, onların hem dünyasını, hem ahretini kurtarmasına yardımcı olurlar!
Selam ve dua ile hayırlı Ramazanlar!
9 Haziran 2017, Kırcaali