Kısa bir süre önce ABD Temsilciler Meclisi'nde sözde Ermeni Soykırımı ile ilgili bir yasa tasarısı kabul edildi. Tarihleri soykırım, kölelik, sömürü lekeleriyle dolu birçok ülke uzun yıllardır canları sıkıldıkça kalkmışlar Türk Milletine karşı hiçbir dayanağı olmayan soykırım suçlamalarında bulunuyorlar.
Bir kere soykırım gibi vahim bir insanlık suçunun işlenebilmesi için o milletin tarihinde bu suça yatkınlık olması gerekir. Bir şahıs için suça yatkınlık nasıl bir özellik ise, toplumlar için de öyledir. Türk tarihi incelendiğinde soykırıma ve asimilasyona rastlanamaz. Avrupa'da mezhepler mücadelesinin kanlı soykırımları yaşanırken, Osmanlı'da her din ve mezhebin ibadethanesinde rahatça ibadet ediliyordu.
Osmanlı çekildikten sonra, kan gölüne dönen Balkanları, Yugoslavya'yı ve Ortadoğu'yu yüzlerce yıl barış içinde yönetmesi Türk'ün barış ve hoşgörü anlayışının göstergesi değil midir? Fransa, İngiltere, İspanya, Hollanda vb ülkelerin sömürgelerinde halkın konuşma dili değiştirilirken, Osmanlı'da her halk kendi diliyle konuşuyor ve ibadetini özgürce yapıyordu.
Kendi ülkelerinde soykırıma baskıya uğrayanlar Türkiye'ye sığınıyorlardı. Ermeni Meselesini anlamak için, Türkler ile Ermenilerin tarihsel geçmişine bakmak gerek...
Ermeniler, tarihte birçok egemenlik altında kaldıktan sonra 1071'de Türk hâkimiyetine girmişlerdir. Ermenileri Bizans zulmünden kurtaranlar Selçuklu Türkleri olmuştur. Fatih döneminde Ermeni cemaatine din ve vicdan hürriyeti tanınmıştır. 19'ncu yüzyıla kadar Türk idaresinde altın çağlarını yaşayan Ermeniler, askerlikten ve bazı vergilerden muaf tutulmuş, ticaret ve devlet idaresinde önemli yerler edinmişlerdi. Osmanlı Devleti'nin yıkılma sürecine girmesiyle birlikte, bazı Avrupa devletleri Ermenileri Osmanlıya karşı kışkırtmak ve örgütlemek suretiyle Osmanlının parçalanmasını hızlandırmak istediler.
1820'lerden sonra Kafkasya'daki Eçmiyazin Ermeni Kilisesinin tümüyle Rus nüfuzuna girmesi, Ermenileri kazanmak için Fransızların 1830'da Ermeni Katolik kilisesini, İngilizlerin 1847'de Ermeni Protestan Kilisesini kurması bu amacın bir parçasıdır. 1856 yılında Avrupalılarca hararetle desteklenen Islahat Fermanları sonucunda Ermeniler ayrıcalıklarını kaybetmişler ve yeni bir yapılanma çalışmasına başlamışlardı.
1877-1878 Osmanlı-Rus harbi sonucunda Doğu Anadolu toprakları kaybedilince, zaten Rus etkisinde olan Eçmiyazin Kilisesi buraların kendilerine verilmesini talep ettiler. Bu dönem Ermeni iddialarının siyasi anlamda da başlangıç noktasını oluşturdu. Balkanlardaki benzerleri gibi Doğu Anadolu'da da bağımsız bir Hıristiyan devleti kurmak isteyen Ermeniler, Anadolu'da Karahaç, Armenekan, Vatan Koruyucuları, Cenevre'de Hınçak, Tifliste Taşnak komitelerini kurdular. 1890 yılında ilk olarak Erzurum'da başlatılan isyanları diğerleri izledi ve binlerce Türk katliama uğradı.
Ermeni Komiteleri, I. Dünya Savaşı ile birlikte Ruslar hesabına casusluk yaparak, silahlarıyla Rus saflarına geçerek, Türk köylerini topluca yakıp, yıkıp kadın çocuk demeden herkesi katletmişlerdi. İşgale karşı savaş veren Türk ordusunu arkadan vuran Ermenilere karşı acilen tedbir alınması gerekiyordu. 24 Nisan 1915 tarihinde, bu eylemleri gerçekleştiren Ermeni komiteleri kapatıldı ve 2345 kişi ise tutuklandı. Ancak bu önlem de Ermenileri durdurmaya yetmedi. Savaş bölgelerinde bulunanların casusluk ve ihanetlerine engel olunması için 27 Mayıs 1915'te Tehcir Kanunu çıkarıldı.
Göçe tabi tutulan yaklaşık 700 bin kişi, yine Osmanlı toprakları içerisindeki güvenli bölgelere yerleştirildiler. Ancak sonraki yıllardaki Ermeni iddialarında bu göç sırasında 2-3 milyon kişinin öldürüldüğü iddia edilerek, Ermeni nüfusunun birkaç katını ifade eden gülünç rakamlar ortaya atıldı. Ermenilerin bağımsız Ermenistan hedefleri, Türkiye'nin Erzurum, Bitlis, Elazığ, Diyarbakır ve Sivas illerini içine alıyor ve zaman içinde Adana, Halep ve Trabzon illerini de kapsaması planlanıyordu.
Osmanlı tarafından Teba-i Sadıka, yani sadık vatandaş olarak tanımlanan, her yerde Türkçe konuşan, ayinlerini bile Türkçe yapan, Osmanlı yönetiminde çok sayıda Bakanı ve 20 bine yakın memuru bulunan Ermeniler, çeşitli ülkelerin Osmanlıyı parçalama emellerine alet olmuşlardır. Önceleri Ruslarla birlikte Gönüllü Alayları ile Osmanlıya karşı savaşan Ermeniler, Milli Mücadele döneminde Lejyonlar halinde İngiliz ve Fransızlarla birlikte hareket etmiş ve yabancıları bile hayrete düşürecek katliam örnekleri sergilemişlerdi. Bu savaş ve katliamlarda 2,5 milyon Türk öldürülürken, 200 bin Ermeni de hayatını kaybetmişti. Anadolu'nun en küçük yerleşim birimleri bile yakılıp yıkılmış, büyük vaatlerle kışkırtılan Ermeniler sonunda Batılılar tarafından da kaderlerine terk edilip onlarla birlikte ülke dışına kaçmışlardı...
1469 yılında İspanya ve Portekiz'den kaçan on binlerce Musevi ve Müslüman;
Avusturya - Macaristan imparatorluğundaki iç çatışmalar sonucu 1680 yılında Tökeli İmre ve adamları,
1711 yılında Rakoczi Ferençh ve adamları,
1849 yılında Layoş Kosuth ve 2000 kişilik Macar grubu;
İsveç Kralı Demirbaş Şarl ve 2000 dolayında adamı;
1841 ve 1856 yıllarında Polonya'lı Prens Chartorski; 135 bin kişilik ordusuyla Ekim 1917'de Rus komutan Vrangel ve diğer Beyaz Ruslar, Troçki başta olmak üzere Stalin muhalifleri,
Birinci dünya savaşı öncesi ve sonrası Balkanlardan ve Kafkaslardan farklı etnik ve dini gruplardan milyonlar Türkiye'ye göçmüştür.
1930'lu yıllardan itibaren Polonya ve Almanya kökenli on binlerce Musevi Türkiye'ye sığınmıştır. Sözde Ermeni soykırımı iddialarının üzerinden 20-25 yıl gibi kısa bir süre geçmişken, soykırım yaptığı iddia edilen bir milletin, soykırımdan kaçanlar tarafından kurtarıcı olarak görülmesi bile soykırım iddiasının bir yalan olduğunu göstermeye kâfidir.
Batının Hıristiyanlık adına yaptığı soykırımlar Haçlı Seferlerinde Müslümanlar yanında Ortodokslar toplu kıyıma tabi tutulmuştur. Endülüs'te, Sicilya'da milyonlarca Müslüman katledilmiştir. Engizisyon mahkemeleri din adına yüz binlerce insanı yakmıştır. Orta Çağ, batının dini katliamlar çağıdır.
Amerika'nın keşfi, aynı zamanda dünyanın en büyük katliamının başlangıcıdır. Amerika kıtasının sahipleri olan Kızılderililer kitleler halinde yok edilmiştir. Batılı, katliam yapmakla kalmamış, bu canileri filmleri ve çizgi romanları ile bize kahraman olarak empoze etmiştir.
Gaz odalarında, Fırınlarda, Laboratuarlarda, Temerküz Kamplarında Ari ırk adına, Hıristiyanlık adına katledilen 3 milyon kişi insanlık tarihinin yüz karalarıdır!
Batılı bir milletin yaptığı bu soykırıma, batılı diğer milletler kendi toprakları işgal edilene kadar sessiz kalmıştır. SSCB'de Stalin Döneminde Ukrayna'da, Kırım'da, Sibirya'da katledilen milyonlar, 1954-1962 arasında Fransızların katlettiği yüz binlerce Cezayirli Müslüman, Endonezya'da, Kamboçya'da, Ruanda'da gerçekleşen soykırımlarda acımasızca yok edilen milyonlarca insan Vietnam'da yaşananlar. Daha dün Sırplarca katledilen on binlerce Hırvat ve Boşnak...
Türkiye'nin Mülteci cenneti olma özelliği Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir. Kırım'da, Ahıska'da, Kerkük'de, Doğu Türkistan'da soykırım tehdidiyle karşı karşıya kalanların, Bulgaristan'da Jivkov'un, Irak'da Saddam'ın zulmüne uğrayanların, Suriye savaşından kaçan 4 milyona yakın mültecinin sığınağı hep Türkiye olmuştur. Türk devlet geleneğinde "adalet" vardır, "kültürlerin yaşatılması" vardır. "Katliam" ya da "Soykırım" yoktur.
Ermeni lobisi hatırlanacağı üzere 1980'lerden buyana " soykırım" tasarısını ABD Temsilciler Meclisi'ne getirmeye çalışmış ancak tasarı komitelerden geçip Temsilciler Meclisi'ne kadar gelerek oylanmadan bir şekilde geri çekilmişti.
Barış Pınarı Harekâtı'ndan rahatsızlık duyanlar bu sefer ittifakla böyle garabet bir yasa tasarısını ABD Temsilciler Meclisinde kabul edilmesini sağladılar.
Ermeni Soykırımı yasa tasarısı ABD'de her gündeme geldiğinde "Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması" sözleşmesi ileri sürülerek 1948'de çıkan yasanın geriye dönük karar alamayacağını ileri sürenler ne oldu ise bugün sus pus! Ermeni ve Yahudi Lobisi bu kez Ermeni Soykırımı yasa tasarısı konusunda şimdilik uzlaşmışa benziyorlar!
Türkiye Cumhuriyeti, sömürgeci ve emperyalistlerin haritalarını cetvelle ve bayraklarını ise masa başında dizayn ettikleri ülkelere benzemez. Türk Milleti bağımsızlık ve özgürlüğünün bedelini defalarca ödemiş bir millettir!
Uluslararası hukukta 1915 olaylarını "soykırım" olarak tanımlayan bir karar bulunmamaktadır. Aksine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu konunun meşru bir tartışma konusu olduğunu hükme bağlamıştır.
Söz konusu karar, 1948 tarihli Soykırımın Önlenmesi Sözleşmesi hükümleriyle bağdaşmayacak şekilde soykırım isnadında bulunması hasebiyle ABD hukukuna ve uluslararası hukuka da aykırıdır.
Bu bağlamda Türkiye'nin Ortak Tarih Komisyonu' kurulması yönünde Ermenistan'a 2005 yılında yapmış olduğu önerinin Ermenistan tarafından reddedildiğini hiç kimse unutmamalı ve göz ardı etmemelidir!
Sonuç itibarı ile Ermeni Soykırımı yasa tasarısı tarih ve hukuki dayanaktan yoksun Türk Milletine karşı tamamen siyasi bir girişimdir!
***
Soykırım konusuna değinmişken, bakınız Josip Broz Tito'nun 1945de kurmuş olduğu Yugoslavya Federasyonu, Tito'nun 1980'de ölümü ile birlikte dağılma sürecine girmişti. Avrupa'nın göbeğinde, dünyanın gözleri önünde Sırplar tarafından Boşnaklara soykırım uygulamasının devamında, Yugoslavya Federasyonu 1991'de parçalanmaya başlamıştı. Ardından Slovenya, Hırvatistan, Makedonya, Bosna Hersek, Sırbistan, Karadağ ve Kosova Devletleri tek tek bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi.
Bosna Savaşı'nda Srebrenitsa ve çevresindeki 50 kilometrelik alan BM Güvenlik Konseyi tarafından "güvenli bölge" olarak ilan edilmesine karşın 11 Temmuz 1995 günü Sırp Cumhuriyet ordusu Srebrenitsa'da 8 bin 372 kişiyi katlederek dünyanın ve BM'nşin gözleri önünde insanlık dışı büyük bir soykırım gerçekleştirmişti!
Kıbrıs Türkleri de 1964 yılından beri süregelen BM Barış Gücü'nün Ada'daki varlığına rağmen geçmişte Srebrenitsa'da yaşanan soykırıma benzer Akritas ve İfestos soykırım katliamları ile karşı karşıya kalmıştı.
Yunanistan'da Albaylar Cuntası'nın darbesi sonrasında Kıbrıs'ta darbecilerin adamları ve işbirlikçi Rumlar Ada'nın her yerinde kendilerinden olmayan Türk ve Rumları top yekun katletmeye kalkışmışlardı! 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekâtının önemini anlamak istemeyenler son dönemde bu tarihi gerçekleri görmemezlikten gelerek kamuoyunun kafasını karıştırmaya çalışmaktadırlar!
Kıbrıs Türk Halkı hiçbir suretle Türkiye'nin garantisi dışında bir garanti sistemine istememektedir. Kıbrıs Türk Halkı son günlerde gündeme getirilmeye çalışılan çok uluslu garanti sistemine güven duymamaktadır. 11 Temmuz 1995 günü Sırp Cumhuriyet ordusu Srebrenitsa'da 8 bin 372 kişiyi BM ve dünyanın gözleri önünde Avrupa'nın göbeğinde katletmiştir! Bu bağlamda Kıbrıs konusunda hiç kimse güvenlik ve garantiler konusunu asla hafife almamalıdır!
Kıbrıs Türk Halkı siyasi değil egemen eşitlik istemektedir. KKTC'deki UBP-HP hükümeti de sürekli surette güvenlik, garantiler ve egemen eşitlik konusuna vurguda bulunarak Cumhurbaşkanlığı seçimine aylar kala yeni bir görüşme yada bağlayıcı hiçbir harekette bulunulmaması gerektiğini ifade etmektedirler!
Nisan 2020'de KKTC'de Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacaktır. Kıbrıs Türk Halkı devlet'ine sahip çıkan, Türkiye ile uyum içinde hareket eden ve Kıbrıs Türk'ünün haklarını uluslararası alanda en iyi şekilde savunan yeni bir Cumhurbaşkanı istemektedir!
Sonuç itibarı ile Türk milletinin geleneğinde "adalet" ve "kültürlerin yaşatılması" vardır. "Katliam" ya da "Soykırım" yoktur. Kıbrıs Türklerini soykırımdan 20 Temmuz Mutlu Barış Harekâtı'nın kurtardığını bu anlamda hiç kimse unutmamalıdır!
"Batı hiç bir zaman uygar olmamıştır! Bugünkü refahı devam ede gelen SÖMÜRGECİLİĞİ, döktüğü KAN, akıttığı GÖZYAŞI ve çektirdiği ACILAR üzerine kuruludur! "
Aliya İzzetbegoviç
Bosna Hersek Kurucu Cumhurbaşkanı