Hiç şüphesiz ki uzun yolculuklar insanların birbirlerini tanımaları için en güzel yerlerden birisidir. İçimizdeki heyecanın yüzümüze vurduğu zaman yola çıkma vaktimiz gelmişti. İçimde oradan oraya uçuşan rengarenk kelebekler, bir çocuk gibi oradan oraya koşma isteğim beni önüne geçemediğim bir heyecanın peşinde sürüklüyordu. Otobüs çalıştı, tekerlekler yavaş yavaş hareket etmeye başladığı an evet dedim, uzun zamandır görmediğim memleketimin hasreti sona eriyor ve bu sefer çok büyük bir farkla, yanımızda olan saygıdeğer hocalarımız ve edindiğimiz yakın dostlarımız ile birlikte olmam.
Filibe Üniversitesi Türk Dili Bölümü öğrencilerine geleneksel olarak düzenlenen Türkiye tanıtım gezisinde, bu bölümün öğrencisi olarak bu yılki gezide yer almak bana da nasip oldu. Otobüste bütün arkadaşlarım eğlenirken bir ara durdum, başımı cama yasladım ve düşünmeye başladım. Düşünmeye başladığım an ne kadar şanslı bir insan olduğumu anladım, böyle güzel insanlarla birlikte böyle güzel bir ortamın içinde bulunmak bana tadına doyamadığım bir mutluluk veriyordu. Yol boyunca bir kez ihtiyaç molası için durduk. Orada arkadaşımızın marketinde çok güzel bir şekilde ağırlandık. Molamızdan sonra ise Kapıkule Sınır Kapısına ulaştık. Bulgaristan'da yaşamaya başladığım andan itibaren Türkiye'ye olan hasretim hat safhaya ulaştı.
Sınır kapısına ulaşıp saygıdeğer Muavin Konsolosumuz Ahmet Bey tarafından gezi planımızı dinledikten sonra mutluluğum daha da arttı. "Boğaz Turu" demişti, evet yanlış duymamıştım "Boğaz Turu". Kimse görmemişti benim o anki halimi, fakat o an gözlerimden akan iki damla gözyaşına engel olamamıştım ben. Her sınır kapısından geçince yaşadığım tarifi olmayan vatan sevgisi kadar güzel bir duygu yok. Kapıdan geçtiğimiz ilk anda karşımıza çıkan "Türkiye'ye hoş geldiniz" yazısı ve de yüce bayrağımızın göklerde asilce dalgalanmasını görme duygusunu hiç bir duygu ile değişemem.
Yollarda ilerledikçe güneşin o tatlı ama yakıcı etkisi yerini ıslak sokaklara bıraktı. Biz kilometreleri kat ettikçe içimde olan o masum çocuk "Hadi daha hızlı sürün otobüsü, daha hızlı, daha hızlı", diye çığlık atıyordu adeta. Tekirdağ'a ulaşmamıza kilometreler kalmıştı, başımı tekrardan cama yasladım, gözlerimi yumdum ve sanki bir masal diyarındaymışız hissini veren gezimizi hayal etmeye koyuldum. Daha sonra ise Namık Kemal Üniversitesi kampusunda konaklamamız başladı. Bu Üniversite'de olan saygıdeğer hocalarımız bizleri en iyi bir şekilde ağırlayabilmek için adeta bir yarış içindelerdi. Akşam yemeğimizi yedikten sonra daha yapımı yeni bitirilmiş odalarımızda konaklamak ve anlaşılan saatte buluşmak üzere grubumuz dağıldı. Anlaşılan yerde buluştuktan sonra hocalarımızın eşliği ile birlikte Tekirdağ şehir merkezine gittik. Ciğerlerimizi denizin o muhteşem kokusuyla doldurduğumuz bir sahil turu ve daha sonrasında oturup sohbet edebileceğimiz güzel bir sahil kafeteryası. Saygıdeğer hocalarımız ve arkadaşlarımız ile o güzel dakikaların nasıl geçtiğini anlayamadık.
Ertesi sabah kahvaltı edip İstanbul'a doğru yola koyulduk. Orada ilk durağımız Türkiye'deki çeşitli yapıtların maketlerinin sergilendiği 60.000 metrekareyle dünyanın en geniş kurulmuş minyatür parkı "Miniatürk" oldu. Arkadaşlarımız ve kıymetli hocalarımız ile birlikte binlerce tarihi eser arasından seçilen tam tamına 122 mimari eserin tarihlerini öğrendik, fotoğraflar çektirip hatıralarımızı ölümsüzleştirdik. İstanbul'daki bir diğer durağımız ise Haliç girişinde, kentin kurulduğu günden bugüne kadar var olan limanını Sirkeci ile birleştiren tarihi Eminönü vardı. Buram buram tarihten izler taşıyan Eminönü'nün en çekici noktalarından biriside Mısır Çarşısı ve Yeni Camidir. Mısır Çarşısı Bizans döneminden günümüze kadar tarihten izler taşır. Ve son olarak İstanbul'un muhteşem doğa özellikleri, gökyüzünün derinliklerine ulaşan mimarileri, sarayları, köşkleri, müzeleri ve tüm kültürünü görebileceğimiz Galata Köprüsünden başlayan Boğaz Turumuz başladı. İstanbul Boğazının o eşsiz manzarasının büyüsüyle tekrardan büyülemişti şehrim beni. Tekrardan Galata Kulesi'nin ve Kız Kulesi'nin o efsane aşkını yaşadım tüm benliğimde. Hatıralarımı en güzel şekilde süsleyen Galata Kulesi gene kusursuz güzelliği ile İstanbul'u seyrediyordu. Boğaz'ın en güzel semtleri eşlik etti bize o gün.
Yorucu ama hafızalarımızdan uzun bir sure silinmeyecek İstanbul turumuzdan sonra konakladığımız Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi'ne geri döndük. Saygıdeğer Namık Kemal Üniversitesi hocaları Mehmet Akif Yalçınkaya ve Hasan Kaya Tekirdağ'da olan son gecemizi unutulmaz kılan bir akşam yemeğinde bizlere eşlik ettiler. Akşam yemeğinden sonra hepimiz odalarımıza dinlenmeye çekildik. Ertesi sabah ise Namık Kemal Üniversitesi Rektörü Sayın Osman Şimşek tarafından Rektörlükte ağırlandık ve ona bizleri kampuslarına kabul ettiklerinden dolayı en içten dileklerimizi sunduk. Sayın Rektörümüz Osman Şimşek'in yanından ayrıldıktan sonra Tekirdağ şehir merkezinde bulunan Namık Kemal Müzesini ziyaret ettik. Müze 19. yüzyıl Osmanlı mimarisi tarzında inşa edilmişti. Namık Kemal Müzesi Tekirdağ mutfağı, başodası ve yatak odasını tanıtan etnografik eşyalar ile süslenmiş, ayrıca vatan şairimiz Namık Kemal ve onun hakkında yazılmış eserleri bulunduruyordu. Daha sonrasında ise Namık Kemal Üniversitesi hocaları tarafından hazırlattırılan öğlen yemeği ile birlikte gezimiz uzunca sure hafızalarımızdan silinmeyecek bir şekilde sonlandı.
Her şey sonlandığında bizlere hüzün veren vedalaşmadan sonra geri dönüş yolculuğumuza koyulduk. Bu organizasyonu bizlere sunan öncelikle bize daima destek olan T.C Filibe Başkonsolosluğuna, Namık Kemal Üniversitesi öğretim üyelerine ve Plovdiv Paiisiy Hilendarski Üniversitesi saygıdeğer hocalarına, bu organizasyonda yer alan ve bütün emeği geçen bu değerli kadroya sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Beril Efendioğlu
Plovdiv Paiisiy Hilendarski Üniversitesi
Türk Dili Bölümü öğrencisi