Bu dünyada zorluklar arasında en zor olan gençliktir bence. Aslında ne kadar zor olsa da, bir o kadar da ahenklidir gençlik. Hani derler ya "Her şey gençlikte güzeldir." Doğru, ama herkes onu doyasıya yaşayamıyor maalesef. Eskiden gençlik yıllarını bilemem ama, halihazırda genç olmanın zorluklarını çok iyi görebiliyorum.
İlkokul, ortaokul, lise ve üniversite derken bir bakmışsın pırıl pırıl bir gençlik çağına girmişsin. Önünde binlerce yol var gibi görünse de, senin seçtiğin yol tekdir - geçim yolları. Kendi ayaklarının üzerinde durabilmen için iş aramaya başlarsın. O kapı, bu kapı gezerken tüm kapıların sadece sana kapalı olduğunu sanırsın ama, aslında o kapılar gençlerin çoğuna kapalıdır. İş tecrübesizliği, çok genç olman, yeni evli olman ve bunlar gibi bir sürü sebeplerdir seni o yüzüne kapanan kapıların ardında bırakan.
Bu hayal kırıklığı üzerine gençlerin aklında tek bir soru vardır, "Ben bunca yıl ne için okudum?" Çoğu gencimiz artık tek çareyi yurt dışına çıkmakla buluyor. Gurbet ellerde geçim kaynakları arıyor. Gençliğimiz ailesini, sevdiğini, can ciğer arkadaşlarını, hayallerini geride bırakıp gurbet yollarında ömür törpülüyor.
Her ne kadar da okumuş bir gencin, okumayanla hali bir görünse de, bu öyle değildir. İyi eğitimli bir gence kapalı olan kapılar er veya geç açılacak, ama eğitimini umursamamış birine o kapılar daima kapalı kalacaktır.
Eğitim çok önemlidir, hele ki bir azınlığın eğitimli olması daha çok. Eğer bir ülkede azınlıktan bir genç isen, o zaman eğitimin için kat kat daha çok çalışman gerek. Önce kendi ana dilini o kadar iyi bilmelisin ki, ülkenin resmi dilinde eğitimini sağlaman daha kolaylaşsın.
Eğitime ana dilinde başlanırsa, okulda başarılı olmamız daha mümkündür ve diğer dilleri de daha iyi öğrenmemiz buna bağlıdır.
İngilizce veya Bulgarca öğretiminde kaliteyi artırmak yerine velilerin evde çocuklarıyla Türkçe konuşmalarından şikayetçi olmak ve çocukların sırf bu yüzden iyi İngilizce ve Bulgarca öğrenemediklerini iddia etmek, suçu azınlıklara atmaktan başka bir şey değildir. Buna örnek bazı anaokullarında veya kreşlerde öğretmenler, anne ve babalara, çocuklarına evde Bulgarca (resmi dilde) konuşmalarını öneriyor. Üzücü ama bir gerçektir ki, öğretmenlerin bazıları ise azınlık ailelerine sert bir dille, çocuklarına evde ana dilinde değil de Bulgarca konuşmaları için uyarıyor. Azınlıkların ana dillerini ve kültürlerini korumaları, maalesef bazılarına bir tehdit olarak görülmektedir.
Çoğunlukla gençler ana dilin faydalarını bilmezler. Onların gayeleri hep Batıya doğru yöneliktir. Ya Batıya giderler iş için, ya da bir batı ülkenin dilini öğrenme çabası içindedirler ( İngilizce, Fransızca, Almanca v.s.). Bilmezler ki ilk olarak Ana dili Türkçe öğrenmiş biri, okulda İngilizce öğrenirken Türkçenin sadece faydası olur. Çoğu gençlerin bu bilgisizliği onların eğitimsizliğine mal oluyor.
Bu bilgisizliğin eğitimimize mal olmaması için neler mi yapılabilir. Azınlık haklarını korumak için mücadele veren siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, Türkçe öğretmenleri bu konu üzerine çeşitli konferanslar, bilgilendirme toplantıları düzenlemeleri gerekir. Ebeveynler çocuklarının ana dilinde eğitim almaları için daha aktif olmalıdırlar.
Bu uygulamalar el ele verilip de yapılırsa, işte o zaman kimliğimizin en iyi şekilde oluşturmanın ve topluma hayırlı olmanın yöntemini, ana dilin ve çevre dilin birbirine rakip olmadığını, ancak birbirini tamamladığını herkese duyurabiliriz.
Böylece tüm zorlukların temel sorunu ortaya çıkmış oluyor- ana dilini iyi bilmemek. Kültürümüzü, özgürlüğümüzü, benliğimizi, kısaca güzel Türkçemizi yaşatabilirsek, ne mutlu Türk genci olmak!