Dil insanın doğuşu ile doğar, beşerin gelişmesi ile gelişir.
Bir ulusun yaşam tarzı, sosyal, ekonomi ve siyasi alanda ne derece istikrara ulaşmış ise, dili de aynı derecede gelişir. Yeni yeni kavramlar türetir, kelime hazinesini zenginleştirir ve çağdaşlaştırır.
Bu içtimai kurallara bağlı olarak Türk dilimiz de halen kelime hazinesi bakımından dünyanın en zengin dilleri arasında yer almaktadır. En melodik dil olarak da dünya dilleri arasında ön sıralarda yerini almaktadır.
Hal böyle iken, bu gün Bulgaristan'da Türkçe, ciddi bir şekilde erozyon ve dejenere sürecinden geçmektedir. Bu yürekler parçalayan izlenimlerimi iki gencin kendi aralarındaki sohbeti aktarmaya çalışacağım ve şunu hatırlatmayı da faydalı buluyorum: Herhangi bir bölge Türkünü rencide etmemek için cümle sonlarındaki fiilleri şive tarzında vermiyorum:
- Ne oluyor ba Emet?
- Ne olsun ba bratmi? Aylakım, bütün gün sokaklarda motalanıyorum.
- Otpuskada mısın?
- Hayır ba bratmi. April ayında platenaya çıkardılar. Yuni ayında da sıkraten yaptılar.
- İş için borsaya molba vermedin mi?
- Verdim. Geçen ponedelnikte gittim, Septemvride gel dediler. Petıkta zavoda gittim, yeni seneye kadar işçi priema yapmıyoruz dediler.
- Sen napıyorsun ba bratmi?
- Benim işi biliyorsun ya. Karı invalit pensiyası alıyor. Ben ona pridrujava yapıyorum.
- Pensiyan yok mu?
- Yok ba bratmi. Hanımın pensiyası ile geçiniyoruz. Birkaç lev te sosyalna pomoş alıyoruz.
- Napam ba bratmi? Hadi hepsi iyi çetvırtıkta gene görüşürüz. Çao...
- Çao bratmi...
İşte değerli kardeşlerim, böyle almış gidiyor. Gidiyor da nereye kadar gidecek? Bu utanç verici ve yürekler acısı duruma kim "Dur!" diyecek? " Bunun sonu ne olacak?" diye sorarak, kimin kulağı çekilmeli?
30 - 40 sene Türkçe öğretmenliği yapmış ve daha sonra emekli olan öğretmenlerimizin düşünceleri ne acaba?
Türkiye'ye göç edip ve Türkiye'de öğretmenlik yaparak emekli olduktan sonra yeniden Bulgaristan'a "Demir atmış" münevverlerimiz ne düşünüyor?
Kendilerini " Türk kültürüne hizmet vermiş erler" olarak kabul ettirip, bir nevi tazminat alanlar... Şimdi bu "kahramanlar" nerede? Hangi bölgeye sığındılar? Buda ayrıca bir merak konusu.
Değerli meslektaşlarım, bu sitemlerime umarım gücenmezsiniz. Zira bizler, "Ana dilini unutan bir ulus yok olmaya mahkûmdur" tezini en iyi bilen insanlarız diye düşünüyorum.