İskeçe Türk Birliği'nin çeyrek yüzyıllık dava süreci AİHM'nin lehte verdiği kararla sonuca ulaştı. Gelinen bu noktada hukuki prosedürün tamamlanması ve kaybeden tarafın itraz hakkı için üç aylık bir bekleme sürecinin de bu arada çalışmaya başladığını belirtmek istiyorum. Ancak Yunanistan dışişlerinden yapılan açıklamada, bu karara ülkemizin saygı göstereceği yönünde işaretlerin olduğunu da belirtmek yerinde olacaktır.
Hani, "iyi gün sabahtan belli olur" gibi bir atasözümüzdeki gibi, geçen yıl İskeçe'de düzenlenen, Yargıç olarak Müftü' adlı toplantıda Yunanlı Prof. Alivizatos İskeçe Türk Birliği davasını Yunanistan'ın kaybedebileceğini söylemişti. Gerçekten öyle de oldu.
Yunanistan davayı kaybetti. Tahminlerimize göre de AİHM'nin aldığı karara itiraz etmeyecektir. Geçen çeyrek yüzyılda seçilen bütün hükümetler bu olayı bir milli dava olarak gördüklerinden de, dava sonrasında pratikte ne gibi tutum takınacakları konusunda yeni politikalar belirlemeye de oldukça kafa yormuşlardır.
İskeçe Türk Birliği davasını ülkemizdeki Makedonların davası ile karıştırmamak gerekir. Yunanistan ülkede tek bir resmi azınlığın olduğunu kabul etmekte ve onun da "Müslüman Azınlığı" olduğunu üstüne basa basa vurgulamaktadır. Devamında da bu azınlığın; Türk, Pomak ve Çingene gibi üç etnik unsurdan oluştuğunu kamuoyuna yansıtmaya çalışmaktadır.
İşte azınlığın etnik olarak ayırımı burada önem kazanmakta ve İskeçe Türk Birliği davası ile bağlantısı ortaya çıkmaktadır. Yukarıda, Yunanistan'ın dava süreci sonrası için hazırlık yaptığını belirtmiştik. Peki neydi bu hazırlık? Ülkemiz yöneticileri bu davayı kaybedeceklerini çok iyi bildiklerinden yargı sürecinin mümkün olduğu kadar uzun tutulmasına özen gösterdiler. Geçen bu çeyrek yüzyıllık sürede İskeçe'de "Pomak" derneği ile "Çingene" derneklerini resmileştirdiler. Azınlığın, artık, üç ayrı etnik parçaya bölündüğü imajı, insanların beyinlerine yerleşmişti. Gerisi artık çok kolaydı. "Azınlık zaten Türk, Pomak ve Çingenelerden oluşmaktadır. Pomakların ve Çingenelerin zaten resmi dernekleri var. Türklerinkini biz kabul etmedik, ama AİHM böyle istedi. Bu kararı tanımak zorundayız " demeleri artık çok çok kolaylaşmıştır. Bu şekilde davranmakla da kendi kamuoylarını yatıştırma çabası içine girmiş olmaktadırlar.
Ülkemizde "Türk" kimliği ile örgütlenme özgürlüğü bu karardan sonra başka bir boyut alacaktır. Ancak bu karar sadece İskeçe Türk Birliği için verilmiştir. Hukukta her olay kendi içinde değerlendirildiğinden, "başka davalara emsal teşkil edecek" gibi iyimser lâflar, bence karşı tarafın iyi niyetini test edebilme açısından iyi bir fırsat oluşturacaktır. Öte yandan Gümülcine Türk Gençler Birliği ve Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği ise zamanında AİHM'ne başvurmadıkları için bu haklarını kaybetmişlerdir. Şimdi bu kuruluşlarımız herşeye sıfırdan başlamaları gerekir.
Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı mensupları bu davanın sonucunu yıllarca beklemişlerdir. Etnik kimliğine saygı gösterilmesini, ayırımlara maruz kalmadan insanca ve barış içinde yaşamayı hep arzulamışlardır. Bu arzu, İTB davası sonucunun açıklanmasından sonra daha da yükselmiştir. Bu yükselme nereye kadar devam edecek, onu da ülkemiz yöneticilerinin üç ay sonra verecekleri karardan sonra göreceğiz.