Sırada Camiler mi var?



Cumartesi, 12 Ocak 2013

Sırada Camiler mi var?Ozan AHMETOĞLUBatı Trakya Türk Azınlığı'nın uluslararası statüsüne ters düşen, azınlığın hak ve hukukunu ayaklar altına alan bir uygulamayla daha karşı karşıyayız. Ne yazık ki; devletin azınlığa karşı olan tutumunda önemli bir "dönüş" ve "değişikliği" işaret eden adımlardan biri daha atılmak üzere. "240 imam yasası"nı kastediyorum.
Malum, 2007 yılında çıkartılan bir yasa vardı: "Tayinli imam yasası." Bu yasa Batı Trakya'daki camilerde görev yapan imamların devlet tarafından görevlendirilmesini öngörüyordu. Bu yasa uygulanamadı. Zaten pek uygulanma şansı olmayan bir düzenlemeydi. Şimdi aynı yasanın altı tekrar ısıtılıyor. Daha doğrusu ısıtıldı ve azınlığın önüne sürülerek afiyetle "yemesi" bekleniyor. Fakat altı ısıtılan "şey" hiç yenir - yutulur cinsten değil. Yutmaya kalksanız boğazınıza dizilir maazallah boğulursunuz! "Çiğnemeden" yutsam deseniz, mideze oturur, mide fesadından gidersiniz. Yani; "aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık" misali.

Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu ne yazık ki baskıcı ve antidemokratik yöntemlere maruz kalmaya devam ediyor. Yunanistan, bu konuda kendini aşamıyor. Demokrasiyi, insan ve azınlık haklarına saygıyı, Karasu'yun doğusuna taşıyamıyor. Bu konuda geçmişe saplanıp kalmış vaziyette. Tarihin önyargılarından, kısır bakış açılarından, gerici zihniyetinden bir türlü arınamıyor.

Baskıcı ve ayrımcı politikalar marifetiyle Batı Trakya Türklerinin vakıfları, isminde Türk kelimesi geçen tarihi dernekleri, müftülük gibi resmi kurumları, kimliğinin ve kültürünün "anahtarı" olan azınlık eğitimi ve okulları tam anlamıyla "kontrol ve denetim" altında alındı.

Şimdi sıra, azınlığın hem uluslararası hukuk açısından, hem tarihi açıdan bir numaralı kurumuna geldi: Din kurumuna. Yani camilerine. Devlet, hazırladığı ve önümüzdeki günlerde meclisten geçirerek uygulamaya koymak istediği "240 Kuran Kursu Öğretmeni" (240 imam yasasının farklı versiyonu) yasasıyla Batı Trakya'daki Müslüman Türk Toplumu'na ait camileri "kontrol" altına almak istiyor. Hazırlanan bu yasal düzenleme, devleti bir müdahaleci olarak resmen caminin içine sokmaktadır. Camide azınlık çocuklarına din eğitimi, Kuran kursu verecek olan kişilerin devlet tarafından belirlenmesi - tayin edilmesi - parasının ödemesi ve kontrol edilmesi amaçlanmıştır. Bunun bir diğer adı; "Devletin azınlığın camisini kontrol altına almaktır."

Bir defa bu uluslararası hukuka aykırıdır. Azınlığın kendi dini özgürlüğü ve özerkliği olmalıdır. Azınlığın dini alanda özgürlüğe ve özerliğe sahip olması, bu alanda kendi kendine yetebilmesine bağlıdır. Bu olanağı azınlık insanına tanımakla doğru orantılıdır. Bu alana müdahale etmeye başlarsanız, ortada din özgürlüğü falan kalmaz. Sanki müftülük gibi azınlığın resmi dini kurumuna müdahale edildiği yetmezmiş gibi!

"Bu alanda devletin denetimi gerekir" gibi gerekçeler ilk aşamada mantıklı gibi görünse de kesinlikle doğru değildir. Bu şekilde "kontrol" olmaz. Bu olsa olsa, müdahale olur. Böyle bir uygulamanın gerçekleştiğini düşünelim. Devletin, azınlığın camisine karıştığını, imamı, Kuran kursu öğretmenini, hatta müezzinini devletin tayin ettiğini düşünelim. Bu durumda ne olur? Bu durumda kendi din işlerine devletin aşırı müdahalede bulunduğunu gören azınlık veya azınlığın bir bölümü bu "müdahaleden" kurtulmak için başka "çareler" başka "yollar" aramaya çalışacaktır. İşte "kontrol" asıl o zaman zorlaşacaktır.

"Batı Trakya'da ipleri elimizden kaçırıyoruz" gibi paranoyak düşünce ve içgüdülerle hareket ederek devleti azınlık karşısında baskıcı uygulamalara iten anlayış geç olmadan bu sevdadan vazgeçmelidir. Gümülcine Türk Gençler Birliği'nin büfesiyle başlayan, anaokulu krizi - ilkokullara kayıt sorunu ve çocuk kulüpleriyle devam eden ve şimdi de azınlığın camileri ve dolayısıyla seçilmiş müftülüklere uzanan olaylar zinciri bir "geriye dönüş süreci" izlenimini veriyor. İnşallah biz yanılırız.

Ozan Ahmetoğlu, Gündem Gazetesi