Batı Trakya Türkleri azınlık olarak bırakıldıkları 1924'ten bu yana ülkeleri olan Yunanistan topraklarında hep barışçıl oldular. Demokrasi, insan hak ve hürriyetlerine bağlı kaldılar ve sadece kendi kültürlerini yaşatıp gelecek nesillere aktarma çabasını ısrarla sürdürdüler.
Kötü olaylar azınlık insanını hep doğrudan etkiledi. Özellikle de Türk-Yunan ilişkilerindeki gerginliği ilk hisseden hep insanlarımız oldu. II. Dünya Savaşı, Bulgar işgali, İç Savaş, Cunta v.b. vakalardan azınlık insanı nasibine düşeni aldı.
Oysa Azınlık insanı bu vakalar esnasında yaşadığı ülkeye bağlılığını defalarca gösterdi. II. Dünya Savaşı ve İç Savaş yıllarında yüzlerce insanımız bu ülke için canlarını verdi. Bir çoğu da yaralanarak iş yapamaz hale geldi.
Bütün bunlara rağmen Batı Trakya'daki Müslüman-Türk Azınlığı bu topraklarda yaşamını sürdürdü. Burasını kendisine vatan bildi ve bu bölgeyi kalkındırmanın yollarını aramaya başladı.
Ancak bütün bunların karşılığında hep hor görüldü ve bırakın ikinci sınıf vatandaş olmayı üçüncü sınıflığa mahkum edildi. Toprakları elinden alınmak için özel programlar çıkarıldı, eğitimleri idarecilerin isteklerine göre şekillendirildi, dini hayatlarına çıkarılan yasalarla müdahale edildi, zaman zaman camileri yakıldı, kurum ve kuruluşlarına saldırılar düzenlendi, aşırı milliyetçiler tarafından saldırıya uğradılar v.s. Son olarak da Gümülcine'de Mahmut Ağa Camii, DEB Partisi ve İskeçe S.Müftüsü Ahmet Mete'nin şoförü kaçırılarak müftüye gözdağı verilmeye çalışıldı.
İskeçe Müftüsü Ahmet Mete'ye yapılan saldırı sonrasında gerek yurt içindeki ve gerekse de yurt dışındaki kurum ve kuruluşlarımız olayı kınadılar. Yapılan açıklamalarda bu tür olayların kabul edilemez olduğu, azınlığın insan haklarına bağlı kalarak demokratik mücadelesini sürdürdüğü ve de dikkat çeken "Trakya'nın bekçilere ihtiyacı olmadığı" yönündeydi. Bu vesileyle bizler de sayın Ahmet Mete'ye geçmiş olsun diyoruz. En yakın çevresi nezdinde kendisine yapılanların azınlığın manevi hayatını sürdürme yönünde verdiği demokratik çabalara bir darbe olduğunu görüyoruz.
Bizler, Batı Trakya'nın asil Azınlık insanı ve çoğunluk olarak zaten buranın bekçileriyiz. En kötü ve acılı günlerde bu toprakları terketmeyip koruyan elbette ki bizim insanlarımız olmuştur.
Ancak ne yazık ki azınlık insanının kendi yaşadığı toprakları kalkındırma, yüceltme çabaları idareciler tarafından ters yönde yorumlanmış çarpıtılmış ve azınlık insanının kabul etmeyeceği yönde değerlendirilmiştir. Bu durum geçen dönemlerde böyleydi. Ne yazık ki bu iktidar zamanında da böyle; belki gelecekteki iktidarlarda da böyle olacaktır.
Sonuç olarak azınlık insanı, medeni dünyanın kabul etmediği antidemokratik uygulamaları hak etmemektedir. Azınlık insanının tek istediği sahibi olduğu bu topraklarda, kendisi hakkında bir karar alınırken sesinin duyulmasını; kendi öz kültürünü, manevi değerlerini , gelenek ve göreneklerini yaşatmaktır. Bunların dışında söylenenler, yazılanlar art niyettir ve azınlığın burada yaşamasını engellemeye yönelik davranışlardır.