Turpçular köyünün coğrafi konumu, derin vadiler ve geceleri zifiri karanlığından yararlanarak Bulgar çetecilerinin köye kolayca sızabileceği bir yer olup Bulgaristan Devleti'nin bağımsızlığından sonra onlarca katliamın yapıldığı bir yerleşim bölgesidir. 1945 yılında komünist cuntasının iktidara gelmesiyle başka bir şekil alarak farklı uygulamalara geçilmiştir. Türklere psikolojik baskı, eritme politikası, gelenek ve görenekleri, örf ve adetleri, anayasadan doğan haklarının yasaklanması (Bayramlar, düğünler, defin işleri, mevlitler, camiler, evde Kuran ı Kerim, Türkçe kitaplar-gazete, dergi, kılık-kıyafet bulundurmak, Türk müziği dinlemek ve konuşmak, Türkiye'deki akrabalar ile mektuplaşmak, telefon görüşmeleri, turizm v.s. ve sonunda da Türklerin isimlerinin Bulgar isimleri ile değiştirilmesi ve para cezaları) son noktayı koymuştur.
Todor Jivkov'un komünist cuntası, ağabeyi Rusya'ya güvenerek, Komünist ideolojisini noksansız uygulamıştır. Yeni dönem Turpçular köyü halkının üzerine kâbus gibi çökmüştür. Fakat yeni iktidarın tahmin edemedikleri veya unuttukları bir şey vardı, o da Bulgaristan ekonomisi idi. Ekonomi, yani üretim tamamen Türklerin elindeydi.1989 yıllarında Bulgar Devlet bütçesi 14 milyar iken, Türklerin bankada biriktirdiği para ise16 milyardı.
Ayrıca, Bulgaristan'da Türk nüfusu her yıl 60 bin artarak iki buçuk milyonu(2 500 000)geçmişti. Toplam diğer azınlıklarla (Romanlar, Türkleri, Gagavuzlar, Rumlar, Ermeniler, Museviler, Makedonlar ve diğerleri) birlikte nüfusunun tamamı da sekiz milyon dokuz yüz bin(8 900 000) idi. Azınlıkların toplam nüfusu beş milyon beş yüz bine(5 500 000) çıkmış. Bulgar nüfusu ise üç milyon dört yüz binde(3 400 000) kalmıştı ve azınlık durumundaydılar.
Bulgar Komünist Devleti böyle bir manzarayla karşı karşıya kalmış ve korkmuştur. Bu kafa karışıklığın önüne geçebilmesi için, tüm uluslararası sözleşmeleri hiçe sayarak ve sonuçları hüsranla bitebileceğini hesaplamadan aşırı uygulamalara giderek, tüm asker ve polisi, her türlü güç kullanarak, herkes işinde, gücündeyken, kimsenin bir şeyden haberi yok iken Türk köylerini kuşatmış ve çeşitli cinayetler işleyerek, birçok insanımızı barbarca, hunharca katletmiştir.
Bu olayların yaşanması sonucunda, Turpçular köyünde beş (5)suçsuz insanın ölümüne sebep olunmuştur. Ben Türk'üm, ismimi değiştirmem diyen Zeyniş ablayı da bal tavasının başında pekmez kaynatırken öldürülmüşlerdir.
3 750 bin nüfuslu ve Dobruca'nın en büyük köyü ve küçük Ankara diye bilinen Turpçular köyü Kurtpınar (Tervel) ilçe Bulgar komünist canilerin korkusu olmuş, halkı, aşırı zulüm ve işkencelere maruz bırakmış ve daha da ileriye giderek, 2 Haziran 1989 yılından itibaren bir hafta içerisinde, nüfusun yarısını Türkiye Cumhuriyeti'ne sürgün ederek, kovmuştur. Kalan yarısı (parçalanmış aileler) da bin beş yüz (1 500) mark Alman parası karşılığında ve parası olmayanları da otobüslere zorla bindirerek, Türkiye hududuna getirilmişler, kaçak patika yollardan Türkiye hududunun çeşitli yerlerinden geçirilerek, kovulmuşlardır. Aynı, zulmü komşu köyler Kilikadı, Omurfakı, İkizce, Mahmuzlı ve diğerleri (Zırnevo, Jeglartsi, Benkovski, T.Ikonomovo) yaşamışlardır.
Gece yarısı yapılan, ani baskı ve zulüm sonucunda, cıvıl cıvıl olan köy, ne yazık ki, bugün ıssız yer ve hasta adam halini almıştır. Sorumlular mahkeme önüne çıkarılmadan, cezalandırmadan, elini, kolunu sallayarak, hiçbir şey olmamış gibi en iyi makamlara yerleştiler ve büyük ödüller aldılar. HÖH yöneticileri de buna seyirci kalmış ve suçlular hakkında hiçbir öneri Bulgar Meclisine sunmamışlardır. Hakkını aramak için mahkemeye başvuru yapan mağdur kişileri de engellemişlerdir.
Ayrıca, 20 Mayıs 1989 da komşu köyümüz olan Şumnu - Mahmuzlu köyünde, üst teğmen Yordan Yordanov'un ciplerle asker getirip sivil, savunmasız halkın üzerine yaylım ateşi açtırması Bulgar barbarlığın Ta kendisidir ve bunun sonucunda üç (3) ölü, 17 suçsuz kişi yaralanmıştır, Yaralılar, Yeni Pazar şehir hastanesine götürüldülerse de tedavi yapılmamışlardır. Bahsettiğim olaylar Bulgaristan'ın Kırcaali, Tırgavişte, Şumno, Silistre, Dobriç, Varna ve diğer şehirlerinde de aynı cinayetler işlenmiştir.
Uluslararası" insan hakları" sözleşmelerini hiçe sayan yıpranmış Bulgar zihniyetine karşı, Türkler 24 Mayıs 1989 yılında, haklarımızın iadesi için, ayaklandı, silâhsız direnişe geçildi ve neticede gasp edilen haklarımız, her türlü işkence ve ölümlere rağmen alındı.
Bugün, Demokrasi rejimin gelmesi ve Avrupa Birliği üyesi olmasıyla Bulgaristan halkının yarısı ülkesini terk ederek, iş-aş, daha özgür bir hayat bulabilmek için Avrupa yollarına düşmüş ve nüfusu 4 500 000 kadar azalmıştır.
Ayaklanmaların düzenlemesinde ve icraatında büyük payı olanlar ve kelleyi koltuğa alanların hakimiyeti ne oldu? Biliyor musunuz? Hayır, kimse bilmiyor, hatırlamak da istemiyor. Ölen öldü, giden gitti. Ölenlere Allah'tan rahmet, hayatta kalanlara da huzurlu ve mutlu günler diliyoruz, deyip geçiliyor.
Komünizm rejimi çökmesiyle, ceza evlerinden çıktık. Varna şehrinde Emin'in evinde Türk Partisi HÖH'ü 04 Ocak 1990 da kurduk. İlk seçimlerde 21 milletvekili çıkardık. Buraya kadar her şey iyi, daha sonra ne oldu? Bu mütevazi kişiler birer birer Partiden niye temizlendi? Bazıları da niye infaz edildi? açıklayan yok.
Bu ne için, neden ve kimler için yapıldı?
Cevabı açık; Rusya Uçağı, Türk sınırını ihlâl etmesi ve Türkiye'nin angajman kuralları gereği uyguladığı sonuçtan sonra HÖH genel başkanı Sn. Lütfi Mestan'ın 17 Aralık 2015 yılında Bulgar meclisinde NATO bildirisini okuması ve Türkiye bu konuda haklıdır demesi, her şeyi meydana çıkarıverdi. HÖH' ün onursan başkanı ve yardımcıları, eteklerinden taşları döktü ve ağızlarından baklayı çıkarıverdiler ve Sn. Mestan'nı, HÖH' ün yeni Genel Başkanı'nı Devlet haini ilân ettiler. Sayın Genel Başkan, birkaç saat için Türkiye elçiline sığınarak, canını zor kurtardı. Türkiye aleyhinde de ağır "gaflar" yaptılar.
Meğer onlar Bay Putin'e çalışıyorlarmış. Yağlı maaşlar üzerinde oturuyorlarmış. Millet vekili ücretleri de 5 000 levaymış. Oh, ne güzel. Vatandaş karnını doyurmak için ülkesini terk etmiş ve bir parça ekmek için Avrupa kapılarına düşmüş, onların umurunda bile değil. Halka yapılan hizmete bakın be, helâl olsun.
Sevgili hemşirelerim,
Bulgaristan'da komünist baskısı ile bozulan barış ve demokrasiyi yeniden inşa etmek için hep beraber yürüdük. Nice göz yaşı ve kan döktük, şehitler verdik. Bugün, HÖH' te olanları duydukça, kalbimiz, vicdanımız sızlıyor.
Görüyoruz ki, 27 yıl içerisinde özgürlük ve demokrasi haklarımızda fazla bir ilerleyiş olmamıştır. Hak ve özgürlüklerimiz, refah içinde yaşamamız, sosyal ve kültür haklarımız, bir yerde duruyor ve iç acısıdır.
Bugün de 1958 yılında olduğu gibi, 15 Nisan 2016 yılında Türk-Müslümanlar aleyhine Türkçe konuşmak ve kılık kıyafet; resmi kurumlarda, mitinglerde, marketlerde vb. yerlerde yasaklandı. Para cezası 300 lv. İle 1 500 lv. arası. Tek sözle, tekrar Türk-Müslümanları "Bulgarlaştırmak " , "asimilasyon" politikası başlamış, demektir.
04 Ocak 1990 da kurulan HÖH (DPS) Partisi, Bulgar tarihinde ilk kurulan bir Türk partisidir. Tüzüğü ve ilkeleriyle, Balkanlarda ve Dünya Devletlerinde, azınlık problemi olanlara bir model teşkil etmişti. Maalesef, Parti vizyonunu sürdürememiş, halktan kopmuş, seçimde verdiği sözleri yerine getirememiş, şehitlerimizin anma törenlerini dahi gerçek anlamından saptırmış ve içkili, eğlence yerine çevirmiştir.
Bugün Partinin içinde büyük bir kriz oluşmuş, iç bozukluk ve tedavisi olmayan bir kırılma yaşanmaktadır. Artık, temsil ettiği Türk toplumuna hizmet veremez hale gelmiştir. Bunun neticesinde HÖH partisine alternatif, Barışı ve Demokrasiyi yeniden tesis etmeye, halkın güvenliğini, birlik ve beraberliği sağlamak için 10 Nisan 2016 yılında Sofya NDK' da (Milli kültür evi) yeni "DOST" Partisi kurulmuştur.
Yeniden; Güvenliğimizi, Barışı ve Demokrasiyi, Birlik ve Beraberliğimizi sağlamak için, ayrılmadan, Bulgar ırkçı partilerine prim vermeden; gayretle, basiretle mücadelemizi sürdürmeliyiz ve sürdüreceğiz.
Avrupa Birliği kriterleri çerçevesi içerisinde, Bulgaristan'da ayrım yapmadan Bulgar, Türk, Roman ve diğer etnik gruplarla birlikte Barışı ve Demokrasiyi yeniden sağlam temeller üzerine inşa edeceğiz.
"DOST" partisine inanıyoruz ve güveniyoruz.
BİZİMLE YÜRÜ "DOST" !