Uzundere -Nedelino Bulgaristan'ın küçük bir kasabası. Kasabada Osmanlı döneminden kalma ve yaklaşık 200 yıllık tarihi bir cami de var. Diğer Osmanlı Camisi ise "yenisini yapacağız" vaadiyle yıkılmış ve yerine otopark yapılmış. Kasabanın tam ortasından mermer merdivenlerle çok şık bir kiliseye çıkılıyor. Kilisede her pazar sabahı ayin düzenleniyor. Pazar sabahları cemaat kalabalık görünsün diye etraftaki Bulgar köylerinden Hıristiyanlar bu kasabaya taşınıyor. Ancak kilisenin papazı maaşı ödenmediğinden işi bırakmak zorunda kalıyor. Şimdilerde kilise ne durumda bilemiyoruz, ancak Osmanlı camisinde birkaç kişiden oluşan cemaatin var olduğunu duymaktayız.
Kasabanın her tarafında Hıristiyanlığı yücelştici izler göze çarpıyor. Kasabanın simgesi bile bir azize benzetilmiş! Hani komünist idarede din önemli değildi? Bunların bir aldatmaca olduğu gün gibi ortaya çıkıyor.
Bulgarlar Türkleri ilk asimile hareketlerine Uzundere gibi bölgelerden başlamışlar. Tüm feryatlara rağmen kimse onlara destek çıkmamış. Sonuçta camileri yıkılmış ve ayakta kalanların yanıbaşlarına da ya cafeterya ya da gece kulübü inşa edilmiş. Kısacası bir nesil bozulmuş. Bozulan ve ne olduğunu bilmeyen bir nesilden de farklı insanların çıkacağı beklenemezdi.
İşte Ahmet böyle bir kasabaya cami imamı olarak atanmış. Kasabada tek Türkçe anlaşabileceğiniz kişi. Ahmet, "burada yaşayan halktan kimseyi henüz papaz gömmedi ve evlendirmedi" diyor. Yaşlılar beraber yaşadıkları evlatlarına, "Bak ölürsem beni bu imam gömecek " diye tavsiyede bukunuyorlar.
Günlerden Cuma. Cemaat Cuma namazı için tarihi camide toplanmış. Caminin imamı Ahmet ağır adımlarla camiye geliyor. Ezanı okuyor. Cebinden yazılı bir kağıt çıkararak hutbeyi dikkatli bir şekilde okumaya başlıyor. Ahmet yanlış yapmamaya özen gösteriyor, çübkü hutbe Bulgarca yazılı. Bulgaristan Başmüftülüğü ona ne gönderdiyse okumak zorunda. Aksi takdirde işinden atılabilir ve aç kalabilir. Cami cemaati, "Hutbeyi ya Türkçe ya da Arapça oku" diye imama tavsiyelerde bulunuyor. Ancak imam kendisine gönderilen Bulgarca yazılı hutbeyi okuyor. İtirazlar yer bulmuyor. İmam bildiğini ve kâğıtta gördüğünü okuyor!
Ne kadar acı bir durum değil mi? İnsanının kendi ana dili dışında, başka bir dilden hutbe dinlemeye zorlanması. Kendi dini vecibelerini ana dili dışında yerine getirmeye çalışması, bana göre en büyük insan hakları ihlali.
Bütün bu korkutucu manzaralar maalesef ülkemizde de yaşanacağa benziyor. Yeni çıkarılan İmamlar yasası sayesinde biz de bir gün Yunanca hutbe dinlemeye zorlanırsak hiç ama hiç şaşırmayın! Müslüman bir din adamının Hıristiyan bir kurul tarafından seçilmesi ve sözleşmeli olarak işe başlatılması, bu kutsal görevlilerin siyasilerin elinde bir oyuncak haline getirilebileceği endişesi her tarafta hakim.
Peki Hıritiyanlara din adamı tayin ederken yöneticiler bu işlere bu kadar karışabiliyor mu? Papazları oluşturulan komisyonlar mı seçiyor? Kul ile Allah arasına, insanların istemediği yöntemlerle girmek hangi dinin özelliklerinde vardır? İnsanların vicdani işlerine bu kadar müdahale etmek ve bazı maddi karşılıklarla insanları bu olaya yönlendirmek din özgürlüğüne indirilen bir darbe değil midir?