13 Haziran 1878’de büyük umutlarla toplanan Berlin Kongresi, İngiltere, Almanya, Avusturya-Macaristan, Fransa dışında hemen hemen her kesimi hayal kırıklığına uğratır. Rusya ve Bulgaristan planları bozulduğu, Osmanlı devleti ve Müslümanlar ise daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalacakları ve unutuldukları için… Evet, başta Rodoplar olmak üzere yeni kurulan Bulgaristan’da Müslümanların yaşadığı insanlık dramını bahane ederek toplanan kongrede unutulan yine onlardır. Değişen ise sadece ve sadece oyunu sahneye koyanlardır. Artık yaratılan Makedonya sorunu sayesinde Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahale etmek çok daha kolaydır.
13 Temmuz 1878’de sona eren Berlin Kongresi kararlarının Bulgaristan ve Osmanlı Devleti açısından önemli sonuçları olur. 3 Mart 1878’de Ayastefanos Antlaşmasına göre kurulan Büyük Bulgaristan, ortadan kaldırılır. Dahası Balkan sıradağlarının kuzeyinde Osmanlı Devletine bağlı küçük bir prenslik haline getirilir. Balkan dağlarının güneyinde ve direnişinin olduğu Rodoplarda ise başkenti Filibe olan Şarki Rumeli Vilayeti kurulur. Rodop direnişiyle bölgedeki insanlar, direnişin karşılığını Osmanlı Devleti’nin sınırları içinde kalarak bir parça olsun alırlar. Ancak bu, ne onların ne de Osmanlı Devleti’nin işine yarayan bir gelişmedir.
Başkenti Filibe yani Plovdiv olan Şarki Rumeli Vilayeti, idari ve siyasi açıdan İstanbul’a bağlıdır. Bir başka deyişle Osmanlı Devleti’nin toprağıdır. Ancak buna rağmen vilayet sınırları içinde bırakılan Kırcaali ve Ropçoz’daki Müslümanlar açısından değişen bir şey yoktur. Yaşanan yine baskı ve zulümdür. İstenen yine silahların teslimidir. Çünkü bölge Osmanlı Devleti’nin bir parçasıdır ama yönetim İstanbul’da değildir. Antlaşmanın tanıdığı egemenlik hakkı sadece sözdedir. Vilayetin valisi, polisi ve jandarması Bulgardır. Üstelik de Bulgaristan ile olan sınır tamamen kontrol dışıdır. Her türlü silah, cephane rahatça geçirilmekte, komitacılar serbestçe girip çıkabilmektedirler. Ancak yaptıkları eylem ve işlemlerden dolayı kovuşturulmamakta, dahası polis ile jandarmadan her türlü desteği görmektedirler.
Şarki Rumeli Vilayeti sınırları içinde yaşayan özellikle ayrılıkçı Bulgarların yani çetelerin özgüveni en üst seviyededir. Nasıl olsa yasa ve hukuk dışı davranışlarından dolayı kimse kendilerinden hesap sormamakta, cezalandırmamaktadırlar. Dahası yeri ve zamanı gelince ödüllendirilmektedirler. Bu rahatlık içindeki Bulgar polisi ve jandarması ile para-militer birer grup olan Bulgar Jimnastik Cemiyeti üyeleri, silahların toplanması ve otorite sağlanması için başta Kırcaali ve Ropçoz olmak üzere Rodoplarda birlikte faaliyet yürütür. Kısaca kuzu kurda emanet edilmek istenir. Müslümanlar yani Türkler, silahların teslim edilmesi çağrısına derhal olumsuz yanıt verirler. Çünkü bunun saldırı ve katliama davet demek olduğunu çok iyi bilmektedirler. Dahası bununla da yetinmeyip, yaşadıkları coğrafyada Osmanlı Devletinin parçası olana kadar kendi yönetimlerini kurarlar, mahkemelerini ve jandarma birliklerini oluştururlar.
Osmanlı Devleti, Berlin Antlaşmasının kendisine tanıdığı hakkı kullanmaz, kullanamaz. Doğu Rumeli vilayetiyle Bulgaristan Prensliği sınırlarına ayrılıkçı Bulgarların direnişi nedeniyle asker yerleştiremez. Bunun sonuçları ağır olur. Bulgar Prensliği, 6 Eylül 1885’te bir tek kurşun dahi sıkmadan Doğu Rumeli Vilayeti’ni, sınırlarına dâhil eder. İstanbul gelişme karşısında sessiz kalır.
Kırcaali ve Ropcaz’daki kısaca Rodoplardaki insanlar, bu oldubittiyi kabul etmezler ve direnişe devam ederler. Bunun da meyvesini 5 Nisan 1886'da alırlar. Belirtilen tarihte imzalanan İstanbul Konferansı Antlaşmasıyla, yeniden resmen Osmanlı Devleti’nin bir parçası haline gelirler.
Metin EDİRNELİ