Kapitalist Dünya Ekonomisi Nereye Gidiyor?



Perşembe, 30 Ocak 2014

Kapitalist Dünya Ekonomisi Nereye Gidiyor?Mecnun KORUTÜRKKelebek etkisi aslında Edward N.Lorenz'in çalışmalarından biri olan Kaos Teorisi ile ilgili bir kavramdır. Kelebek etkisi, bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesine verilen addır. Daha sonraları verdiği şu örnek ile ünlenmiştir. "Amazon Ormanları'nda bir kelebeğin kanat çırpması, ABD'de fırtına kopmasına neden olabilir. Farklı bir örnekle bu, bir kelebeğin kanat çırpması, Dünyanın yarısını dolaşabilecek bir kasırganın oluşmasına neden olabilir." Bu ifade Kelebek Etkisi kavramının ün yapmasına neden olmuş fakat teori daha çok yaratılan bir kaosun büyüyerek artmasını ifade etmektedir.

Kapitalist dünya ekonomisi olarak adlandırdığımız dünya sisteminde kısa ve uzun vadede öngörülerde bulunmak için iktisatçıların yaptığını yapmak gerekirdi. İktisatçılar bir öngörüde bulunmak için tüm diğer değişkenlerin sabit olduğunu farz ederek hareket ediyorlar. Ama onlarda 2008 krizinde yanıldıklarını gördüler. Nasıl bir dünya sisteminde yaşıyoruz.? Immanuel Wallerstain'de dediği gibi " bu sistemin temel prensibinin sürekli sermaye birikimine dayanan kapitalist dünya-ekonomisi" dir. Yani amaç uğruna bir çok doğrular, kavramlar, etik anlayışı vs ya değişebiliyor ya da göz ardı edilebiliyor.

İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth'in 2008 yılı Kasım ayında İngiltere'nin ve dünyanın önde gelen ekonomi okullarından London School of Economics'e yaptığı ziyaret esnasında "iktisatçıların krizi neden öngöremedikleri" konusundaki sorusu olmuştur. British Academy tarafından bu soruya yanıt aranmış ve aralarında dünyaca tanınan iktisatçıların yer aldığı 33 kişi tarafından hazırlanan mektup Kraliçe'ye gönderilmiştir. Mektupta ön plana çıkan temel görüş "iktisatçıların küresel finansal sistemin risklerinin kavranmasındaki yetersizliği" olmuştur. Böyle olunca geleceğimiz hakkında politik, ekonomik ve kültürel öngörüde bulunmak kısa vade tespitlerden öte gidemiyor.

Peki bildiğimiz gerçekler ile devam edelim. Bulunduğumuz sistemin temel prensibi sürekli sermeye biriktirmek. Başka bir ifade ile "varlıklı ve ayrıcalıklı" diye adlandırdığımız kesimin amacı zaten sermayeyi büyütmek olduğunda hemfikiriz. Sürekli sermaye biriktirmek gibi bir amacı olan bu kapitalist sistemin karşılacağı problemleri öngöremiyor mudur? Veya öngörüde bulunan analizler yapamıyor veya yaptırtamıyor mu? Şu haberi okudunuz mu? "Yazılım dünyasının efsane ismi Bill Gates'in servetini dağıtacağını açıklaması üzerine 11 milyarder daha servetini dağıtacağını açıkladı. Peki neden? İşte yanıtı..." Gerçekten cevabı nedir? Bill@Melinda Gates Foundation sadece sıtma,açlık gibi küresel sorunları çözmeyi amaçlayan kar amacı gütmeyen bir vakıf mıdır! Gates şöyle der "İki yılda 92 kişiye ulaştık. Listenin kalabalıklaşması, yardıma ihtiyaç duyan insanlara daha fazla destek olmamızı sağlayacak". Bu listedeki varlıklı ve ayrıcalıklı insanlar ABD ve dünyanın en zengin ve kapitalist - dünya ekonomisin kurallarını koyan insanlar. Milyar dolar bağışta bulunan sistemin sermayedarları neden " kapitalizmin peygamberliğine" soyunuyorlar.

Bunu bir "günah çıkarma" olarak görebilirsiniz- ihtiyaçları olmadığı halde. Veya dertleri gelir dağılım adaletsizliği ve kapitalizmin vahşi yüzünü bilim ve teknolojiyi yaratıcı bir biçimde kullanarak merhametli hale getirmekte olabilir. Aslında birçok gelişmiş ülkelerde gelir dağılımın adil bir şekilde gerçekleşmesine büyük önem verilmekte ve bu düzenleme, ulaşması zorunlu bir sosyal hedef olarak kabul edilmektedir. Yani başka bir ifade ile toplumsal sorunların önüne geçilmesi de amaçlanmaktadır.

Occupy Wall Street, Gezi Parkı Protestoları, Ukrayna ve Brezilya'daki olayların ortak noktası neydi? Dolaylı veya dolaysız mevcut Dünya Sistemine bir başkaldırı değil miydi? Bunların gelecekte daha şiddetli bir şekilde geri dönmemesi için sistem "kaba kuvvete ve hilye dayanan " bir yönteme başvuracak mıdır? Gerçekten buna ihtiyaç var mı? Buna ihtiyaç var ise nerede ve nasıl kullanacak?

İnsanoğlu ilk çağlardan beri güce karşı ideallerini ölümüne savunmuş ve hep kazanımlar elde ederek gelişimini devam ettirmiştir. Kölelik ve feodalizm ile mücadele etmiş. Hatta 20.yy'da başarısız bir komünizm denemesi yaşamış, kısa bir sürede olsa kapitalizmin yerini almıştır. Aslında buna karşıt görüş olarak her tarihsel sisteminde sermaye şekil değiştirerek varlığını devam ettirmiştir diye söylenebilir. Feodalizimde sermaye derebeylerin elinde iken kapitalizmde ise burjuvanın eline geçti diye basitçe ifade edebiliriz. Veya sermaye genişledi yani köylü, işçi yada soylu sınıfına dahil olmayıp, sosyal statüsünü ve gücünü, eğitiminden, işveren konumundan ve zenginliğinden alan burjuva sınıfı oluştu. Bir başka söylem ile kapitalizmde sermaye genişlemesi oldu.

Marx'ın ve Engels'in Manifesto'yu yazmalarından bu yana yüz elli yıl geçti. Marksistler de her geçici, kısmi krizi beklenen nihai "kapitalizm krizi" sanmaya devam ediyorlar. Yalnız o dev, sarsıcı ve yok edici kriz bir türlü gelmek bilmedi. Burada belki sorulması ve analiz edilmesi gereken başka bir durum var. Hangi varsayımlar bize "piyasaya dayalı kapitalist dünya sisteminin" sonuna yaklaştığını düşündürüyor.
Dünya ekonomisine bir göz atalım. Bir tarafta gelişmiş ekonomiler ve yükselen piyasalar. Gelişmiş ekonomiler ise kendi içinde 1-Durgun çevre Avrupa ülkeleri (ör. Yunanistan, Portekiz, İspanya) 2-Yavaş büyüyen ve durgunluk riski olan ekonomiler (ör. Britanya, Almanya, Japonya) 3-Küresel krizden en az etkilenenler (ör. Kanada, Avustralya). Bu gelişmiş ülkeler ne yaptı.? Sermayeyi yükselen piyasa ekonomilerine götürdüler, ekonomisi hızla büyüyen ama enflasyonist tehditle karşı karşıya olan (ör. Çin, Hidistan, Arjantin) ve/veya yavaş büyüyen, durgunluğa girme olasılığı bulunan ekonomilere (ör. Polonya, Türkiye, Çek Cumhuriyeti, Brezilya). Tabi bu sermaye akışı bir küresel büyüme beklentisinin ortaya koydu ama yanında birde yapısal bir kriz getirdi. Yüksek işsizlik oranları, iktisadi ve politik belirsizliklerin devam etmesi, Avrupa'daki mali krizin derinleşmesi ve küresel ölçekte bankalarının bilançolarında süregelen belirsizlik sosyalistlerin iştahını kabarttı ve kendilerine bunun nihai "kapitalizm krizi" olmalı diye düşündürdü.

Dünya kapitalizmi birçok kez kriz yaşadı ve ekonomik krize bağlı siyasal ve sosyal krizler kapitalizmi yıkamadı. Kapitalizm her defasında bu krizleri yendi ve krizleri kendi restorasyonunun enstrümanı haline getirdi.

1939'daki büyük krizi ve sonrasında bünyesinde gelişen krizlerden kendisini yenileyerek ve yeniden yapılandırarak çıktı. Kapitalist dünya, krizler sonrasında kendisini yeniden yapılandırması sahip olduğu demokratik siyasi sistemle olanaklı oldu. Dünya kapitalizmi, yeniden yapılandırmasından sonra kapitalizm derinleşme, genişleme, daha kapsamlı, bünyesindeki çoğulcu aktörlerin yerlerini yeniden tayin etme ve konumlaması şansını sağladı.

Kapitalizmin alternatifi olarak ortaya çıkan sosyalizm ile arasındaki çatışma, karşılıklı birbirini ortadan kaldırma sürecinin gelişmesi,20.Yüzyıl'ın başlarında Birinci Dünya Savaş'ın devam ettiği koşullarda, Rusya'daki Ekim Devrimi denilen Bolşeviklerin sermaye sınıfı karşısındaki darbesi ve iktidarı ele geçirdiler. Süreç İkinci Dünya Savaş'ın içinde ve sonrasında devam etti, Doğu Avrupa'daki gelişme, Çin'deki sosyalist devrim ile birlikte, kapitalist dünyaya karşı alternatif olma ve gelişen yön olmanın yanında bir sisteme dönüşmeye başladı. Bu gelişme dünyada ikili bir sistem görünmeye başladı. Bu ikili sistem arasında rekabet ve çatışma ve bir yandan da karşılıklı olarak Soğuk Savaşla ve kapitalist dünyanın bağımlı, sömürge, yarı-sömürge alanlarında açık savaşlarla genişleyerek devam etti. Bu olaylar kapitalizmin yıkılacağı inancı gelişmesine ve ifade edilmesine neden oldu. Batının moral değerlerinde zaman zaman bozgunlar ve krizler, tarihsel gelişmenin yönünü karartacak kadar köklü değişikliklere yol açtı.

Batı ve Doğu arasındaki bu savaş Sovyetlerin dağılması ve Berlin duvarlarının yıkılması ile son buldu. Başka bir söylem ile kapitalizm açısında en uzun tarihsel bir kriz olarak adlandırılacak olan soğuk savaş dönemi son buldu. Kapitalizm parçalanmış sistem olmaktan hızla uzaklaşarak, sistemin yeniden bütünleşmesi ve yapılandırması dönemi başladı ve kendisini yeniden yapılandırarak üstünlüğünü elde etti. Kapitalist dünya sisteminin değerleri yeniden (1939 krizinden sonra) üstünlük sağlaması, kapitalizmin halen alternatif bir sistem, yaşam ve üretim biçimi, demokrasinin üstün bir siyasal sistem olduğunu veri olarak belirledi. Dünya hızla kendisini yeniden yapılandırdı.

Peki, yakın bir tarihe bakalım. Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesinden sonra ABD ve müttefiklerinin duruma fiilen ve askeri olarak müdahale ettiler. Doğruluğu ile ilgili çok fazla şüphe var ama kaçınılmaz olan şu ki bölgede demokratikleşme ancak ABD'nin öncülüğünde gerçekleşebilir. 11 Eylül sonrası ABD ve NATO Afganistan'a müdahale etti ve Taliban'ın teokratik diktatörlüğünü yıktı. Her iki ülkede parlamenter bir sistem benimsediler. Halen Arap Baharı süreci devam ediyor ama Suriye, Yemen ve Arap Dünyasındaki diğer öbeklerinde değişim kaçınılmazdır. Dünyada birçok kişi bu saydığım olaylara şüphe ile yaklaşıyor ve söyledikleri ve/veya iddia ettikleri şeylerde haklı olabilirler. Ama bu yeni tarihsel gelişimler kapitalist ileri dünya değerleri etrafında şekillenmektedir. Bu gelişimler ABD ve Batı Dünyasının diktesi ile olmamaktadır. Sadece bir tarihi zorunluluk söz konusu ve bu tarihi zorunluluk ise ileri kapitalist dünyanın öncede geçtiği yol ile örtüşmektedir.

Yola yeni koyulmuş ülkeler ilk aşamada ileri dünyayı şekillendiren değerler sistemine ulaşmak, demokrasiyi ve demokratikleşmeyi benimsemek ve yeniden yapılanmaya gitmek zorundalar. . ABD ve diğer Batı Dünyasında olanlar, bir rejim sorununa değil, yeniden yapılanmanın zorunluluğuna, mevcut değerler sisteminin yeniden sentezleşmesine, tanımlanmasına, derinleşmesine işaret ederken; gelir eşitsizliklerinin ve bilumum eşitsizliklerin son bulmasını, adaletin daha bir üst düzeyde tesisini, demokrasinin daha ileri bir yapıya kavuşmasını hedeflemekte; yeniden yapılanmanın, daha ileri bir dünyanın hazırlıklarını sunmaktadır.

ABD ve Batı Dünyası kitlesel gösteriler (yukarıda bahsettim Occupy Wall Street, Gezi Parkı Protestoları vs), yeni krizler dönem dönem karşılaşıyor ve mücadele ediyor. Kapitalist dünya bugüne kadar her krizden yenilenerek ve yeniden yapılandırarak çıktı. Bunları da kendisine daha ileri toplumsal yapılanmanın artçı hareketleri olarak görecektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI