Bulgaristan coğrafyasında bulunan Rodop dağları mazide bakir ormanlıklarla kaplı imiş. Daha sonraları insan elinin acımasızlığından çoraklaşan bu dağlar asırlık bir tarihe sahiptir. Günümüze kadar korunan taş devri tapınakları, mezar taşları, Bizans kaleleri, kiliseleri ve manastırlar, Osmanlı devri camileri, tekkeleri, medreseleri, han ve hamamları bu topraklarda çeşitli milli toplulukların beraber yaşam sürdürdüklerini, günümüzde de sürdürmeğe devam ettiklerinin, kaderlerinin, amaçlarının bir olduğunun büyük bir örneğidir.
Sözü Rodop Türk folkloruna getirmeden önce Rodoplarda yaşamını sürdüren bugünkü Türklerin tarihine ait kısa bilgiler arz edeyim. Bulgaristan Türklerinin tarihi asırlık bir zaman dilimini kapsar, hayli karışık ve bazı anları çelişkilidir. Son tarihi araştırmalara göre Bulgaristan topraklarında Osmanlı hakimiyetinden önce Türklerin mevcudiyetini kanıtlamaktadır. Osmanlı devrinde bu topraklardaki Türk nufusu giderek artmış. Bulgaristan Türk toplumunun oluşması uzun yıllık ve mürekkep bir süreçten geçmiştir. Buradaki Türk topluluğunun temeli Osmanlıların Balkanlara akınından çok yıllar öncesi Orta Asyadan buralara göçeden Türk kabileleri tarafından atılmıştır. Bazı gözlemcilere göre bu kabileler uzun yılar Türk benliğini korumayı başarmış ve daha sonra da buralarını himayesi altına alan Osmalı Türkleri arasına karışmışlardır. Netice olarak şunu söyleyebilirim ki, bugünkü Bulgaristan topraklarına, Balkanlara Türkler Osmanlı akınlarından çok yıllar öncesi yerleşmişlerdir.
Birinci dünya savaşı sonuna kadar, o zamanın Mastanlı vilayetinin, şimdiki Kırcaali bölgesi nüfusunun hemen hemen hepsini Türk ve Müslüman Pomaklar oluşturuyormuş. Savaştan sonra /1920 - 1924 / yılları arası, o günün Bulgar hükümeti, genellikle Kırcaali, Momçilgrad, Ardino ve Cebel kentlerine Batı Trakya Bulgarlarının yerleşmesini sağlamış olsada, yine şu an bizim ilimizde Türklerin sayısı, burada oturan Bulgar, Çingene, Ermeni ve başka azınlıklara kıyasla en fazladır. Türkler genellikle tarımda çalışmakta, tütüncülükle meşgul olmaktadırlar.
1932 - 1935 yılları arasında zamanın gazetecisi, yazarı ve etnografı Mara Mihaylova, Türk ve Bulgarlar arasında bir inceleme yapmış ve topladıklarını "Doğu Rodop Türk ve Bulgar halkının orak ve harmanla ilgili adet ve türküleri", "Doğu Rodop Türklerinin yaşamı", "Kırcaali Efsaneleri" ve "Kırcaali'nin geçmişi ve bugünü" adlı kitaplarında toplamıştır. Bir ara Sayın Mara Mihaylova soluklanarak "Türk ve Bulgar adet, gelenek ve görenekler nehrine öylesine daldım ki, çıkacağım gelmedi", diyerek ifade etmiş duygularını.
Asırlarca Türk ve Bulgar toplulukları kardeşçe, hoş görürlülükle burada müşterek yaşamını sürdürmüşler ve halen de sürdürmektedirler. Komşu komşunun dinine, yaşam ve geleneklerine itibar etmekte, toplanıp beraberce eğlenip, bayramını seyranını yapmaktadırlar. Müşterek yaşam, her iki toplumun karşılklı kültür hazinesinin gelişmesine de etki göstermektedir. Bu alanda sayın frofesör Nikolay Kaufman "Ondokuzuncu asrın ortalarında Türk, Bulgar ve Yahudi şehir türküleri " adlı yapıtı bize ilginç bilgiler sunmaktadır. Bunun başka bir örneği de kahvelerden, evlerden, işyerlerinden, tarlalardan gelen çeşit türkü ve muziktir.
Bulgaristan'da Türk etnik kültürünün gelişmesinde devrin Bulgar hükümeti şu veya bu bakımdan etkisini göstermiştir. Gün gelmiş bu kültürün gelişmesi, toplanıp korunması ve nesillere bırakılması için gereken yapılmış, gün olmuş Türk kültürü tamamen red edilmiş ve yok edilmesi için savaşılmıştır.
Yirminci asrın ellinci yıllarını, Bulgaristan Türk kültürünün Lale devri diye adlandıra biliriz. Bu dönemde Türk bölgelerinde yeni okullar açıldı, kültür merkezleri oluşturuldu. 1951/1952 ders yılında Kırcaali ve Razgrad'da Türk pedagoji okulları faaliyete başladı. Yine bu dönemde Türk basınının gelişmesine olanak sağlandı. "Yeni Işık", "Eylülcü Çocuk", "Halk Gençliği" gazeteleri, "Yeni Hayat" mecmuası ve başka dini içerikli basın yayımlanmaya başladı. Türkçe radyo saatleri fazlalaştırıldı.1952 yılı başlarında Şumnu Türk Estrat tiyatrosu faaliyete girdi. Ertesi yıl Haskovo ve Razgrad Türk tiyatroları kuruldu. 1957/1958 ders yılında bu Tiyatrolara eleman hazırlamak maksadı ile Sofya Yüksek Tiyatro Okulu yanında iki yıllık bir kol açıldı. Sözkonusu üç tiyatro köy ve kentlerde verdikleri temsiller vasıtası ile Bulgaristan Türk kültürünün gelişmesinde önemli rol oynadı. Türk Dramaturjisi, dansı ve türküsü gelişme sağladı. Yurt çapında ve yurt dışında da anılan Kadriye Latif, Bayse Arif, Ahmet Yusuf, Cemil Şaban, Ahmet Tütüncü, Vasviye Şaban ve başka türkücüler yetişti.
Doğruyu söylemek gerekirse sosyalist devrimin başlarında 1948 -1950 yılarında Türk folkloru "Şilveli Şilveli" türküsü ile başlar "Oğlan oğlan güzel oğlan" türküsüyle son bulurdu. Bu türküler şefi Kirkor Kirkorov olan kurucu erler ansamblının ana türküleriydi. Daha sonraki yıllarda yeni türküler araştırıldı, bulundu ve Türk folkloru zenginleştirildi.
Sosyalizmin daha sonraki döneminde Türk folkloruna da el konmağa başlanıldı ve onların yeni hayata aksettirmeleri istemi gündeme getirildi. Türk halk müziği yerine sosyalist düzeni öven Bulgaristan Türk yaratıcılarının bestelenmiş metinleri söylenmeğe başlandı. Bunun neticesi olarak bugün halk türkülerinden, o devirde bestelenmiş türküleri ayırmak hayli güç. Çünkü onlar halk müziği melodisine uydulularak bestelenmeğe çalışılmıştır.
1990 yıllından sonra, önce Kırcaali de, daha sonra da başka bölgelerde Türk kültür merkezleri yeniden kuruldu. Türk Folklorunun önüne çekilen set kaldırıldı. Folklor toplulukları, grupları, dans ekipleri kuruldu. Söz konusu topluluklara öncelikle 8 ve 18 yaş arası gençler katılmaktadır. Türk folklorunun asıl kaynağı sayılan daha yaşlı nesil bu topluluklar dışında kaldı. Bunun esas nedeni Türk kültüne getirilen 30 yıllık yasaktır.
Türk folklor topluluklarının buluşma yeri, etkinliklerini sergileme alanı, iki yılda bir tertiplenen Kırcaali Balkan Türk folkloru festivali, Krumovgrad ışıkları, Ardino ve Cebel folklor gösterileridir. Bu etkinliklerde Kırcaali "Ömer Lütfi" Kültür Derneği yanındaki "Kırcali" Türk folkloru ekibi ve "Kadriye Latifova" çocuk folklor ekibi, Koşukavak, Mestanlı, Ardino, Cebel ve başka topluluklar ad yapanlardandır.
1993 yılı, geşmişin boralı yılarının enkazı altından "Ömer Lütfi" kültür derneği çıktı. Kırcaali'den bir grup aydın, kültür ocağı kurma girişim komitesi meydana getirdi. Kurucular toplantısına 50 den fazla münevver katıldı. Bunların çoğu eski kültür evi azalarıydı.
Genel olarak "Ömer Lütfi" kültür derneği 1940 yılı kurulmuş. Önce bir kulüphane gibi faaliyete başlayan dernek, bağışlanan kitap, dergi, gazeteler sayesinde kütüphane meydana getirmiş. Daha sonra tambura folklor ekibi, dram terkibi ve amatör türkü grubu kurulmuş. 1950 yıllarında önemli Türk kültür ocağı haline gelen dernek etrafta konserler vermeğe başlamış, çeşitli kültür etkinliklerine katılmış. 1953 yılı Rujdi Şükrü'nün yönettiği tambura grupu Sofya ulusal festivale katılmış ve birinciliği kazanmıştır.
1960 yılı il komunist parti komitesi kararı ile "Ömer Lütfi" kültür derneği kapatılmış. Arşivi yok edilmiş, edevatı yamalanmış, kitapları il kütüphanesi raflarında harap olmuş.
Temeli 1940 yılı atılan kültür derneğinin ilk ismi "Yıldız" imiş. Buraya ilk kitap bağışında bulunan ve ikinci dünya savaşında cephede şehit düşen Ömer Lütfi olmuş. Bu nedenle de yönetmenliğin 1946 yılı aldığı kararla, derneğin adı "Ömer Lütfi" olmuş. Yönetim kuruluğuna da Emin İdriz, Halil Faik, Leylâ Hüseyin, Şaadi İbrahim ve başkaları seçilmiş. Maali kaynak sağlamak maksadı ile yönetmenlik beyaz helva üretip satmaya başlamış ve kazanılan parayla müzik aletleri alınmış. Tiyatro ekibi ve mandolin grubu kurulmuş. Sonra da gruplar Kızanlık, Eski Zağra, Stanimaka ve Bulgaristan'ın başka kent ve şehirlerine turneye çıkmış. 1958 yılında dernekleri birleştirmek bahanesi ile "Ömer Lütfi" derneği "Avitsena" derneği ile birleştirilmiş ve onun kolu haline getirilmiş. İki yıllık bir faaliyetten sonra da 1960 yılı tamamen kapatılmış.
Komünist devrin çöküp, yurtta demokrasinin yerleşmeğe başlamasından sonra bu haksızlık ortadan kaldırıldı. Yıllarca hor görülen "Ömer Lütfi" kültür derneği faaliyetinin canlanması için yeni ufuklar açıldı, Rodop Türklerinin kültür ocağı yeniden canlandı, faaliyete geçti. Türklerin kendi kültürlerine, Dünyaya açılan penceresi oldu.
Rodoplar'da, Türk folklor toplulukları programlarını şu şekilde icra etmektedir:
Türkü ekipleri ekseri tek sesli veya çok seslidir. Bir sırayı oluşturur. Onların önünde saz ekibi yerini alır ve daha önde de dans grubu. Böylece müzik eşliğinde türküler söylenir, danslar oynanır. Bu Kırcaali bölgesindeki folklor ekiplerine has olan biçimdir. Bazı defa danslardan sonra solo ve beraber türküler okunduğu da görülür. Sahnede Türk adet ve geleneklerin sergilenmesine seyrek rastlanır. Bazı ekipler "Hıdrellez" oyununu ve "Kına gecesi" adetini canlandırıyor sahnede. Genel olarak icra biçimi şu şekildedir: Türkü ekibi, yarım ay biçimi sahnede yerini alır ve türkünün nakaratını okur, icracı önde oyunu ile asıl türküyü söyler. Bu biçim icra şeklinin yüksek sanat değeri olmasa da izleyicileri tatmin eder, beğenini kazanır. Topluluklar genel olarak kendi programlarına yerli türküleri alma çabası içindedirler. Rumeli türküleri - Arda boyları, Alişim, Yusufum, Debreli Hasan ve başkaları çınlatır etrafı ekiplerin konser vakitleri. Bunlar arasında Türk televizyon ve radyolarında söylenen türküler ve danslar da bulunur.
Son yıllarda dans grupları bölgede büyük rağbet görmektedir. Bu ekipleri yöneten kişiler temel olarak videobandına alınmış oyunlardan faydalanmaktadırlar.
Müzik toplulukları genel olarak akordeon, klarnet, saz, darbuka ve davuldan oluşur. Geçmişe kıyasla keman, ud, zurna eşliğinde söylenen türküler yoktur.
Son yıllarda Bulgaristan'da etnik grupların kendi kültürlerini geliştirme yönünde yeni ufuklar açılmıştı, gereken olanaklar sağlanmıştı. Geçen dönemdeki hükümet programında, azınlıkların kültürü, Bulgar ulusal kültürünü zenginleştirmekte, ona renk vermekte olduğundan, onların kültürünü geliştirip korumalıyız, diye yazılıydı. Bunun en yeni örneği açılmış olan Kırcaali ve Razgrad Türk tiyatrolarıydı.
Birçok gencimiz - yüksek okul mezulu uzmanlar, Türk folklorunu incelemekte. Asırlık Rodop dağlarında Türk folklorunu yeniden şahlandırma aşamasına katkı sağlamaktadırlar.
2009 yılında kurulan yeni hükümet, Bulgaristan Türklerinin eğitimini ve kültürünü eskilerde olduğu gibi yeniden yok etmeye çalışmaktadır. 2003 yılından bu yana faaliyet sürdüren Kırcaali ve Razgrad Türk Tiyatroları yeniden kapatıldı. Okullarda Türk dili eğitimi kendi akıntısına bırakıldı.
Atalarımız ne güzel demiş, "Bir milletin kültürü, eğitimi ve dini elinden alınırsa, o köksüz bir ağaca benzer. Zamanla yok olur gider". Bulgaristan Türkleri milli benliğini kaybetme yoluna çoktan girdi.