Mustafa Kemal, Balkan Savaşı'ndan hemen sonra Türkiye'nin Sofya Büyükelçiliği'nde askerî ataşe görevinde bulunmuş ve daha o zamanki düşünceleriyle Bulgar aydın çevrelerinin dikkatini çekmiştir. Türk aydınlarıyla da sıkı temasta bulunarak, Türk azınlığın sorunlarıyla yakından ilgilenmiştir.
Daha sonraki yıllarda Türk Kurtuluş Savaşı'nın parlak zaferi, Bulgar kamuoyunun dikkatini yeni Türkiye Cumhuriyeti üzerine yöneltmiştir. Birçok ilim adamı, entelektüel çevreler, Mustafa Kemal'e ve gerçekleştirmekte olduğu köklü değişikliklere hayranlığını gizlemiyor ve yazılarında da bunu dile getiriyorlardı. Sofya Üniversitesi ve bilhassa Balkan Yakındoğu Enstitüsü veya Özgür Üniversite adıyla da bilinen bu bilim merkezinde Türkiye'deki reformlar popülarize edilmekteydi. Üniversite öğretim üyeleri ve akademi kurumlarındaki bilim adamları, sistemli olarak Atatürk devrimlerini, Bulgaristan'la Türkiye arasındaki karşılıklı ilişkileri araştırmakta ve aydınlatmaktadırlar. Ünlü Bulgar bilgini St. S. Bobçev, Türkiye Cumhuriyeti hakkında pek çok yazılar yazan, derin araştırmalar yapanların başında bulunmaktadır. S. Bobçev, Türk~Rus Savaşından (1877-1878) önce İstanbul'da lise öğrenimi, yine burada Tıp Akademisi'ne devam etmiştir. Daha sonraları Rusya'ya iltica eder ve orada hukuk bitirir. Bulgaristan hukuk bilimleri tarihinde önemli bir yer alan Üniversite öğretim üyesi ve Bulgar Bilimler Akademisi'nin muntazam üyesi S. Bobçev, Adalet Bakanı, Eğitim Bakanı görevlerinde de bulunmuştur.
Türkiye'de öğrenim görmüş, Türk dili, Türk tarihi ve Türk kültürü hakkında geniş bilgi sahibi olan S. Bobçev, Türkiye'nin yeni Anayasa'sını ilk kez Bulgarcaya çevirmiş, dergilerde Kemalist Türkiyesi'ndeki reformlarla ilgili birçok yazılar yazarak, yorumlar yapmıştır. Genç Türkiye Cumhuriyeti hakkında: "Türkiye Cumhuriyeti,... her yönlü yeniliğe doğru gençlik adımlarıyla ilerlemektedir. Avrupa standartlarına göre yenileşmekte olan Türkiye, Asyalılığının dış belirtilerinden vazgeçmiştir", diye yazmaktadır. (S. S. Bobçev, Kak, Koga i zaşto premahnaha v Turtsiya Sultanata i Halifata, V: "Nauçen pregled", God. I, kn. 1, 1929, str. 3...)
S. Bobçev, Türkiye'de eğitim-öğretim alanındaki reformların önemi üzerinde durmuş, Lâtin esasına dayanan yeni Türk alfabesinin kabul edilmesinin yaratacağı kolaylıklara yüksek değer vermiştir: "Başarılabileceğine hiç kimsenin inanmadığı şey, yani 2-3 yıl zarfında Arap alfabesiyle varolan edebiyat-dinî, bilimsel, yasal, yargılama, sırf edebî, nesir ve nazım eserlerinin Lâtin alfabesi aracılığıyla yeni eserlerle değiştirilebilineceği, bu bir mucize oldu" demiştir. S. Bobçev, Yeni Türkiye'nin Reformlar Özlemi ve Başarıları, "Nauçen pregled", Yıl IV, 1932, sf.: 24-38).
Söz konusu yazısında S. Bobçev, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu'nun çalışmalarına yüksek değer vererek, kültür reformlarıyla ilgili şunu yazmaktadır: "Mustafa Kemal Paşa'nın bu reformu şununla güçlüdür ki, geçmişi çiğneyerek ve efsaneleri atarak uzaklara bakan, büyük bir kültür ilerleyişi amacıyla sağlam bir esasa yaslanmıştır".
Bilgin, devamla şöyle demektedir:
"Kemal Paşa'nın olmayacağı zamanlarda, davasının buhran geçireceği korkusu yoktur. Mustafa Kemal'in -yabancı ve Türk- düşmanları, Gazi M. Kemal'in kurduğu ulu binanın, kendisinin yönetimin başında bulunmadığı ve yönetime katılmadığı dönemlerde, yıkılmasını beklemeleri boşunadır. Eski Türkiye ortadan kalktı, eski Türkiye öldü. Yeni Türkiye değiştirilmez, reddedilmez bir gerçektir. Geri dönmek yoktur. Hep ileri gidilecektir. Türkiye'de birçok şeyler değişebilir. Özel yaşamı derin bir surette etkileyen bazı reformlar yeni bir biçim alabilir ve hatta bazılarından vazgeçilebilinir. Fakat büyük toplumsal reformlar, kadının yükseltilmesi yaşayacaktır, şeriat etkisinin, sultanlık idaresinin, Arap alfabesinin kaldırılması vs. bütün bunlar geri dönmeksizin ölmüştür. Yeniden doğmuş yeni Türkiye, kurucusu ve yaratıcısının verdiği esaslı içerik sınırlarında kalacaktır. Hep ileri ve ileri gidilecektir". (S. Bobçev, Aynı eser, sf.: 17)
Türk Milli Kurtuluş Savaşı, Atatürk reformları hakkında eserler yazmış başka bir Bulgar bilgini de İvan Georgiev Altınov'dur. Sofya Üniversitesi'nde hukuk profesörü, Bulgar Bilimler Akademisi muhabir üyesi olan iv. Altınov, "Bulgaristan'ın Çıkarları Gözönünde Bulundurularak Doğu Sorunu ve Yeni Türkiye" (Sofya, 1926) başlıklı monografIk araştırmasında özel olarak Mustafa Kemal'in kişiliğini, Türk halkının Milli Kurtuluş Savaşı'nda yerini ve etkisini incelemiş ve şöyle yazmıştır: "Özgü niteliğinden başka, Türkiye'deki ulusal faaliyet şu önemli özelliği göstermektedir ki, o ilk yanlılarından birinin adıyla bağlıdır. Bu faaliyet, doğrudan doğruya kurucusu olan Mustafa Kemal'in kişiliğinin tamamen nüfuzu altındadır. Kişinin tarihte etkisini arayanlar için, doğrudan doğruya etraf dünyayı etkilemek yönünde yeni çağlarda, Mustafa Kemal Paşa'nın kişiliğinin doğudaki etkisinden daha tipik bir olay varolduğunu sanmam. Onun siması, Anadolu'da doğan millî faaliyeti tamamen canlandırmaktır. Onun temel, kesin ve zamanındaki saiki olmadan, Türkiye'yi o zamana kadarki güçsüzlük durumundan çıkarmak için bu faaliyete güç kazandıran ayrı girişimler birleştirilmemiş (dağınık) kalabilirdi. Mustafa Kemal'in Türkiye Tarihi ve Doğu Sorunu'nun gelişimi için ulu figürünü, özellikle İslâmın yol gösterici yıldızını başkent şehrinden uzak, Anadolu'nun karanlıklarında gören ilk düşüncede, uyanık bilincin parlayışında aramak gerekir. Çünkü bir kez Hilâfet'in merkezinden indirilen öldürücü darbelerden uzak Anadolu enginliklerine aktarılan öz kalbin nabzına İslâmın yurtsever oğulları yardımına ve Mustafa Kemal'in çabalarını paylaşmaya gecikmezler. O zaman ulusal yavru tehlike dışındadır. Sağlam ellere teslim edilip onun şerefli geleneği zamanın işaretiyle belirlenmiştir. (İv. Altınov, Aynı eser, sf: 166).
Üç bölümden oluşan söz konusu monografik eserinin son bölümünde İv. Altınov, Mustafa Kemal'in öteki reformlarına yer vermekte ve özellikle medreselerin kapatılması, Hilâfet'in kaldırılması ile ilgili Atatürk'ü Büyük Petro ile, onun tutucu, dinî gericilikle savaşıyla karşılaştırmaktadır: "Türkiye'nin kurtarıcısı, Büyük Petro gibi, karanlıkların perdesini yırttı ve buyruklarını ülkeye duyurdu. Birkaç saat içerisinde tam üç asır süresince reformlar alanında yapılanların hepsini geçen kararlar alındı. Böylelikle Türkiye'nin toplumsal dönüşümlerinde son büyük olay da tamamlanmış oldu. (İv. Altınov, Aynı eser, sf.: 431-432).
İv. Altınov, Türk Millî Kurtuluş Savaşını, Atatürk'ün yetenekli büyük kumandan olmasını, yeni Türkiye Cumhuriyeti'nde gerçekleştirilen köklü reformları işte böyle değerlendirmiştir.
Sofya Üniversitesi Hukuk Profesörü, Bulgar Bilimler Akademisi'nin muntazam üyesi olan Petko Hristov Stoyanov (1879-1974) da Türkiye Cumhuriyeti'ndeki reformları büyük bir tarihî olay olarak değerlendirmiştir. Bulgar-Türk Dostluk Cemiyeti'nin Başkanlığını da yapmış bilgin, iki ülke arasındaki ticarî, iktisadî ve kültürel ilişkilere büyük önem vermiştir. 1930 yılında yeni Türk alfabesiyle hazırlanan "Türkçe-Bulgarca Sözlük"e yazdığı Önsöz'de vurgulayarak şunu yazmıştır:
"Türklerin komşularından biz, Bulgarlardan daha çok kimse Türkçeyi bilmez ve Türk halkını daha iyi tanımaz. Ve yazılı olarak dillerini öğrenmekle biz, büyük kültür ve iktisadî önemi olan bir dava uygulamaktayız" (P. Stoyanov, Önsöz. İsmail Sabri, M. Hazimov, "Yeni Türkçe-Bulgarca Sözlük", 2. Baskı, Varna, 1940, sf.: 5).
1938'de XXIV. Olağan Millet Meclisi'nin toplantı döneminde, Müslüman dinî mahkemelerinin yetenekleri yasa tasarısının incelenmesi dolayısıyla P. Stoyanov'un söylevi çok ilgi çekicidir. O, dinleyicilere hitap ederek şöyle demiştir: "B.B. Milletvekilleri saygı ve iyi niyet göstererek şunu itiraf etmeliyiz ki, son 20 yıl içerisinde Türkiye Cumhuriyeti muazzam bir gelişme kaydetti... Biz, Türk halkının (milletinin) ve Cumhuriyeti'nin şahsında -tekrar ediyorum- tarihin, gericilik olarak, bıraktığı her şeyden özgür bir millet karşısındayız. Gerçi tarihsel artıklarının ortadan kaldırılması için -çoğu zaman- değişik yöntemler uygulanmış ve uygulanmaktadır; fakat uluslararası rekabetler, birbiriyle yarışlar ve bölge taksimatı alanı olan, 15 milyondan fazla nüfusu bulunan bir ülkede, ulusal köstek ve engel olan her şeyi bertaraf etmenin kolay bir şey olmadığını bilmek gerekir. Bu ulusal birliğe ulaşabilmek için pek çok araca ihtiyaç vardır. Türk milletinin, gerçekten de ülkeyi yükselterek bugün Yakındoğu'da, Türk devletinin şahsında, en modern ve her türlü özverilere hazır, kültür ve ilerleyişin temsilciliğini yapan yöneticilerin idealizmini tanımak gerekir" (P. Stoyanov, Söylev, XXIV. Olağan Millet Meclisi 1938 yılının 1. Dönemin Stenograf Günlükleri, C. II, sf.: 613).
P. Stoyanov, yeni Türkiye Cumhuriyeti'nde eski teokratik sistemin kal¬dırılması ve laik bir devletin kurulması hakkındaki düşüncesini şöyle açık¬lamaktadır:
"Bugün Türk devleti laik bir cumhuriyettir. Türk devletinin Or¬taçağların ve İslâmizmin zorla kabul ettirdiği her şeyden kurtulduğu laik bir cumhuriyet haline geldiği bugün bizim ilişkilerimiz açık, çağdaş bir esasa konulmuştur. Ben iddia ediyorum ki, benim düşüncelerimi kimse çü¬rütemez" (P. Stoyanov, Aynı Söylev, sf.: 613).
Hukuk Profesörü Stefan Gavrilov Balamezov (1883-1960) da uzun zaman Sofya Üniversitesi'nin Rektörlüğünü yapmış, Dışişleri Mezhepler Bakanlığı'nda ve birçok Avrupa ülkelerinde Bulgar Büyükelçiliklerinde çalışmış, uluslararası konferanslara katılmış ünlü bir Bulgar bilginidir. St. Ba¬lamezov'un Balkanlar ve Türkiye ile ilgili yazıları, Türkiye açısından ol-dukça ilginçtir. Bunlarda Mustafa Kemal Atatürk'ün kişiliğini, Türkiye'nin iç ve dış politikasındaki değişiklikleri ele almakta ve olumlu de¬ğerlendirmektedir (St. Balamezov, "Türkiye'de Durum", "Otets Paisiy" Dergisi, Sayı: 15-16, 1930, sf. 248-149).
Yeni Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk'ün kişiliği ile ilgili konularda Dr. A. Nedelkov, Balkanlar ve Türkiye hakkında Dr. G. P. Genov gibi bir çok Bulgar bilgini yazılar yazmıştır. (S. Bobçev, lv. Al¬tınov, P. Stoyanov, st. G. Balamezov gibi ünlü Bulgar hukukçularının ça¬lışmaları hakkında daha ayrıntılı bilgi için Bkz.: İ. Tatarlı; "Atatürk ve Re-formlarının Bu1garistan'da Değerlendirilmesi Üstüne", X. Türk Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiriler, Vi. Cilt, Ankara, 1994, sf. 2819¬2842).
Radikal reformlar gerçekleştirilmekte olan komşu Türkiye hakkında yirmili ve otuzlu yıllarda Bulgar basınında olumlu yazılar yayımlanmıştır. St. .Stoyanov, "Sila" dergisinin dış politika sütunlarında "Balkanlar" baş¬lıklı makalesinde Türkiye'nin bir Balkanlar gücü olarak gelişmekte ol¬duğunu ve Türklerle Bulgarları ayıracak, uzaklaştıracak özel sorunların
bulunmadığını yazmaktadır (St. Stoyanov, "Na Balkanite", sp. "Sila", br. 13, 1923, str. 189).
İki Dünya Savaşları döneminde Bulgar basınında, genellikle "Uçitelska misıl", "Rodna reç", "İzvestiya na Narodniya etnografski muzey" vs. yayın organlarında her şeyden önce Türkiye'deki yeni eğitim ve öğretimin ge¬lişmesiyle ilgili bir dizi yazılar basılmıştır. Yine olumlu bir ruhta "Çi¬talişte" dergisi de Arap alfabesinden vazgeçilerek, Lâtin alfabesi esasına dayalı yeni Türk alfabesine geçilmesi belirtilerek, en önemli olan yanı şudur ki, "sadece birkaç yılda bütün kütüphaneler yeni harflerle yazılmış eserlerle doldu", diye yazmaktadır.
Yazı devriminin zorluklarını değerlendirerek Bulgar aydınları, Türk hü¬kümetinin memurları, görevlileri, öğretmenleri vs. zümreleri özel kurs¬lardan geçirmesi, yeni eğitim-öğretim araç ve gereçlerinin yayımlanmasını büyük bir başarı olarak nitelendirmektedirIer (D. Vasilev, Biblioteki i çi¬talişta v nova Turtsiya, sp. "Çitalişte", God. XL, kn. 3-4, 1932, str., 125¬126).
Prof. Gatolov, İnkılap, Türkiye'nin müstakil kültürel gelişmesine geniş en¬ginler açmış, aynı zamanda yazı dilinin de millî demokratik esasa da¬yanarak gelişmesini sağlamıştır. Halk dilinin zenginliğinden yararlanarak, Türk yazı dili son zamanda canlandı, tazeleşti ve daha anlaşılır bir dil oldu, demektedir.
Prof. Gatolov, eğitim ve öğretimin dinî kurumlardan ayrılmasının büyük öneminden bahsetmektedir. Dinî eğitim kurumlarını tutuculuğun, gericiliğin birer ocağı olarak göstermekte ve ruhanî zümrenin çoğunluğu, yeniliğin, millî eğitimin laikleşmesinin düşmanı kesildiğini vurgulayarak, Türk devletinin bu uğurda yaptığı reformları çok olumlu bulmaktadır. Ya¬bancı okulların da imtiyazlarına son verilerek, Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığıının kontrolüne geçirildiklerini takdirIe karşılamaktadır (Prof. Gatolov, Sıvremenna Turtsiya. V: sp. "Nauçen pregled", 1938, No: 1, sf.: 40-42).
St. Bobçev, Türkiye'deki büyük sayıda Hıristiyanlar, yerli ve yabancı, sadece konuşma dilini bilenler, şimdi Türkçe kitapları, dergileri, gazeteleri okumaktadırlar, diye yazmaktadır (St. Bobçev, V Hova Turtsiya. "Nauçen pregled", 1929, No 3, str. 247-260).
Türk dilinin yabancı unsurlardan arındırılması hakkında dilci olmadığı halde, ancak Türkiye'de öğrenim görmüş ve Türkçeyi mükemmel bir şe¬kilde bilen, Türkiye'de kültür alanındaki yenilikleri destekleyen St. Bob¬çev, Türk dilinin esas söz varlığının malı olmuş Arapça ve Farsça ke¬limelerin Türkçeden atılmasında fazla ileri gidildiğini: "İtiraf edilmelidir ki, bu çabalarda galiba aşırılıklara gidilmektedir" cümlesiyle bu konuda kendi görüşünü belirtmiştir. İşte böyle, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasında Türk Millî Kur¬tuluş Savaşı, yeni Türkiye Cumhuriyeti ve gerçekleştirilen radikal re¬formlar, Bulgar araştırmacılarının, Bulgar basınının esas konularından bi¬rini oluşturmuş ve bu komşu ülke hakkında Bulgar kamuoyuna, Bulgar toplumuna devamlı bilgi verilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti'nde gerçekleştirilmekte olan kültür reformları Bul¬garistan Türkleri tarafından büyük coşkuyla karşılanıyordu.
Atatürk'ün devrimci atılımlarını adım adım izleyen Bulgaristan Türk aydınları, hiç gecikmeden daha 1928/29 ders yılında Lâtin esasına dayalı yeni Türk alfabesiyle özel statüde bulunan Türk okullarında eğitim ve öğ¬retime geçilmesini sağladılar. Okullarda ve okuma evlerinde kurslar açı¬larak kadını, erkeği, yaşlısı, genci bütün Türk halkının da yeni harfleri öğ¬renmesi için geniş çapta bir faaliyet başladı. Kültür dernekleri ve spor klüpleri kuruldu. Bulgaristan Türkleri örgütleniyor, haklarını arıyorlardı. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu ilk yıllarda Bulgaristan'da lâik Türk okullarının sayısı l700'ün üzerine çıktı, bir hayli Türkçe ders kitabı basıldı. Yeni açılmış Türk Öğretmen Okulu ve Nüvvap Okulu ilk mezunlarını ver¬meye başladı. Bulgaristan Türklerinin tek ve çok önemli bir kurumu olan Türk Öğretmenler Birliği, Atatürk ilkelerine dayanarak Bulgaristan Türk¬lerinin lâik eğitim ve kültürü ile ilgili kararlar alıyor, bu kararların uy¬gulanması için gereken çaba harcanıyordu. Turan Gençlik Birliği de ku¬ruldu ve kısa bir zamanda bütün Bulgaristan çapında Türk gençleri kitle halinde Turan örgütüne üye oluyor, gösteriler, kültür ve spor yarışmaları düzenleniyordu. Çıkardıkları Turan başlıklı gazete de gençlerin bu fa¬aliyetlerini yaymakta ve kültür gelişmelerinin arttırılmasında büyük rol oy-nuyordu.
Bu dönemde Türkçe çıkan gazete ve dergilerin sayısında da bir artış gö¬rüldü. Bunların bir çoğu yeni harflerle çıkıyor, Türkiye Cumhuriyeti'ndeki köklü değişmeleri destekleyen yazılar yayımlanıyordu.
Türklerin bütün bu faaliyetleri Bulgar kanunlarına uygun bir biçimde yapılıyordu. Ancak Türkler arasındaki bu kalkınma Bulgar makamlarını ra¬hatsız etmeye başladı. İşte bu olumlu gelişmeler çok görülerek yirmilerin sonlarına doğru Bulgar makamlarınca kısıtlanmaya geçildi, 1934 yılı hü¬kümet darbesinden sonra da Türklerin karanlık günleri başladı. Türk okul¬ları kapatılmaya veya Bulgar okuluna dönüştürülmeye başladı, Türkçe basın yasaklandı. Türk aydınlarından da birler öldürüldü, birleri sürgüne veya hapse gönderildi, bir çokları da Atatürkçü, Pantürkist diye Türkiye'ye göçe zorlandı.
Türk Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sona ermesi, Türkiye Cum¬huriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün kişiliğini, eğitim, kültürel vs. alanda yapılan köklü değişiklikler ve elde edilen büyük başarıların Bul¬gar aydınları ve Bulgar halkı tarafından olumlu karşılanması elbette do¬ğaldır. Bulgar halkına bu hususta bilgi veren ve reformları olumlu de¬ğerlendiren Bulgar aydınlarından birçoğu, söz konusu dönemde Bulgaristan devlet kurum ve kuruluşlarında, Bulgar Millet Meclisinde mil¬letvekili, bazıları Bulgar hükümetlerinde, Bakanlıklarda görev almış, Bul¬garistan politikasının yönlendirilmesinde söz sahibi olmuş devlet adam¬larıydılar. Türkiye ile Bulgaristan arasındaki ilişkilerde önemli rol oynamış kişilerdi.
Ancak ne yazık ki, aynı dönemin Bulgar devlet yöneticileri Tür¬kiye'deki yenilikleri alkışlayanlardan bazıları yukarıda adı geçenler de dahil, kendi ülkelerindeki Türkleri Cumhuriyet Türkiyesi'nin re¬formlarından uzak tutmak, Bulgaristan Türkü'nü cahil bırakmak için canla başla çalışmışlar ve özellikle Türk aydınlarına karanlık günler ya¬şatmışlardır.