İslâm, insanı olgunluğa ulaştırmayı, ilim ve fazilet sahibi yapmayı hedeflemektedir. Bunu gerçekleştirirken de insanın hem ruhsal hem de bedensel yönünü göz önünde bulundurur. Ruhu inanç ve ilimle, bedeni hayır ve hasenatla, nefsi büyük bir gayretle terbiye eder, kıvama getirir.
İyilik ve güzellik, ilim ve hikmet, çalışmak ve araştırmak, ahlâk ve erdemlilik, sevgi ve merhamet, aşk ve muhabbet hep doğuştan gelir. İnsanın özel yapısına bu hasletler yakışır elbette. Halbuki inkâr ve isyan, kötülük ve çirkinlik, cehalet ve atalet, saldırı ve zulüm, yokluk ve sefalet, kin ve düşmanlık ise insanın tabiatına ters düşer.
İnsanın varoluş gayesine ters işleri zorla, baskıyla onun karakterine yerleştirmek için yapılan ifsad çalışmaları hep hüsranla sonuçlanmış, kültürlerin çökmesine ve nesillerin yozlaşmasına sebep olmuştur. Fakat insanı insan yapan değerleri koruyup yaşatmaya yönelik çabalar ise nice dirilişlere öncülük etmiştir. O halde eğitim, insanın fıtratını, benliğini aradığı huzura ulaştıracak anlamlı bir yol olmalıdır.
Tabi ki, bu bir denge meselesidir. Dünya ve ahiret birbirinden soyutlandığında, yani hayat ikiye bölündüğünde, iki farklı ahlâk gündeme gelir. Dünyevî işler kendi ekseninde yürür, uhrevî olan da kendine bambaşka bir seyir çizer. Neticede tek taraflı bilginin, gayr-i meşru yollar ve kontrolsüz güçlerin yıkıcı bir mahiyet kazanması insan için buhranlı bir ortamı doğurur. Bugün bilim ve teknolojinin sağladığı faydalar bir yana, yaptığı manevî tahribatların arkasında böylesine bir "dünya-ahiret ayırımı" hatta âhiretin -hâşâ- yok sayılması vardır.
Yalnız ahireti yok saymayı yanına kâr zannedenlere:
"Peygamber Efendimiz (s.a.v) kıyâmet günü der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'ân'ı büsbütün terk etti." (Furkan, 30) şeklindeki acı şikâyetini hatırlatmak lâzım. Hiç şüphesiz bu şikâyetin içinde yer aldıktan sonra, ömür de boş, ilim de. Ancak: "Kıyâmet günü Kur'ân kime şefaat ederse, o kişi kurtulur..." (Müslim) müjdesine nâil olabilmek vaziyeti kurtaracaktır. O zaman çift kanatlı bir kuş olup cennete uçmak mümkün.
Çift kanat denilince...
Sadece mahşerde değil, yaşadığımız her an, her sahada, her meslekte, herkese lâzım.
Elbette ki;
İyi doktor olmak güzel, fakat vicdan ve sorumluluk şartıyla. Varlıklı olmak güzel, cömertlik şartıyla. Hocaefendi olmak güzel, şuur ve gayret şartıyla. Tüccar olmak güzel, dürüstlük şartıyla. İdareci olmak güzel, adâlet şartıyla. İbadet ehli olmak güzel, takvâ şartıyla. Âlim olmak güzel, irfan şartıyla. Dost olmak güzel, tatlılarla beraber acıları da paylaşmak şartıyla. Hakikati yazmak, konuşmak güzel; yaşamak ve yaşatmak şartıyla. Ramazanlar, bayramlar pek güzel; garipleri, yetimleri ve yıkık gönülleri sevindirmek şartıyla. Tebessüm etmek güzel, karamsarlara teselli olmak şartıyla. Güzel sıfatlı her şey güzel, tabiî ki başkalarına yansıtmak şartıyla...
Bütün bu şartları gerçekleştirmenin tek şartı da, iki kanatlı eğitim. O zaman her şeyin, hattâ kederlerin bile neticesi, ayrı birer bayrama dönüşüverecektir. İşte o zaman yediden yetmişe insanda bir başka güzellik, olgunluk, ahlâk, paylaşma, diğergâmlık, ikram ve infak, sevgi ve saygı, dört mevsim meyve verecektir.
Bundan dolayı dinimizin tesis ettiği mükemmel dengede dinî ilimlerle müsbet bilimler arasında kuvvetli bir bağ bulunur. Öyle ise iyi bir mümin, dünya ile ahiret arasında aklî ve amelî bağlantı kurabilen, nefisle ruhunu bütünleştiren insandır. Aslında izaha bile gerek yok; ilim, fert ve topluma faydalı olduğu ölçüde kıymetlidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v), bu hakikati ferman buyururlarken: "Faydası olmayan ilimden Allah'a sığınırım." diyerek dua etmişlerdir.
Bu hadis-i şeriften aldığımız ışıkla başta kendi nefsimizde, hem içinde bulunduğumuz toplum bazında ve nihayet bütün bir insanlık düzeyinde tefekkür etmeliyiz. İman cevheri ve ahlâk öğretisinden mahrum bir ilim adamının uğraşısı ne olursa olsun, sahip olduğu bilginin kendisine ve başkalarına faydalı olup-olmayacağı şüphe götürür.
Neticede dünya ve ahiret eğitiminin dengeli yürütülmesi adeta iki kanat gibi değil midir?. Biri olmayınca diğeri tek başına yeterli ve faydalı değildir.
Unutmayın! Bizi bizden iyi bilen Yüce Mevlâ son çağrısı olan Kur'ân'da, dünya ve ahireti hep bir arada zikreder. Vardır bir hikmeti herhalde.......