Gerçek ilaç gibidir - acı ve yararlı, demiş A. Bakihanov. Ne kadar doğru söylemiş. Çoğu zaman gerçeklerden kaçmaya uğraşıyoruz. Herhalde acılarından dolayı. Ama yararlı olduğunu unutmayıp üstüne üstüne gitmek gerekiyor.
Bana bir harf öğretenin kölesi olurum, diyen de var, o da Hz. Ali. Galiba bu sözler günümüzde pek geçerli değil. Neden mi? Bulgaristan'da ana dili Türkçenin okunmasını düşündüğümüzde anlaşılır nedeni. Dilimizi tam olarak ele geçirdik miydi, bilmem ama görünen bu ki, ana dilimiz elden gidiyor. Ona sımsıkı sarılmadık, onu elde tutmak için direniş göstermedik, ona tam anlamıyla sahip çıkmadık.
Tabi, bu zayıflığımız karşı taraftan iyi görünüyor ve devletin de siyaseti ona göre yürütülüyor. Madem istemiyorsunuz, biz se geri alırız, anlamında. Bu alanda Eğitim Sisteminde neler oluyor? Bir izleyelim.
1991'de Anayasa kararıyla Türkçe okunmaya başlanıyor, ama ona ana dili deniyor. 1992'de alınan kararla isteyen, serbest seçmeli olarak haftada dört saate kadar okuyabilir. Bir kere dilekçe verilir ve sekizinci sınıfı bitirinceye kadar okunur. 2001'de alınan karara göre okumak isteyen, her yıl dilekçe vermek zorunda. Saat sayısı belirli değil, dilekçelere ve okul müdürlerine bağlı.
18 seneden beri yeni ders kitabı çıkartılmıyor. Sözde, Meclis'ten engellik yok, Eğitim Bakanlığında prosedürler var, sonu bucağı olmayan prosedürler. Bu yıllar içinde Türkçe okuyanların sayısı azalmakta. Azalma en çok şehirlerde, büyük okullarda. İlk akıla gelen örnek Mestanlı.
Yeni hükümet idareye geldiğinde Eğitim Bakanlığındaki Türkler işten çıkarılıyor. Ama bunu da belirtmek gerekiyor ki, bu çıkarmalar ya da görev değiştirmeler iki sene önce başlıyor, üçlü koalisyon döneminde. Bölge Eğitim Müfettişliklerinde ilginç şeyler oluyor. Türklerin yaşadığı bölgelerde ana dili müfettişleri vardı. Bir de ne görelim? Artık yok olmuşlar. Nasıl mı?
Plovdiv'deki iki sene önce Türkiye'ye gidiyor, yerine başka tayin edilmiyor. Dobriç'teki kendi isteğiyle görevini değiştiriyor, yerine başka tayin yok. Ruse'deki emekliye ayrılıyor, yerine başkası getirilmiyor. Burgas'taki annelik iznindeyken çağırılıp başka görev teklif ediliyor, yeri kapanıyor. Şumen'deki başka göreve gidiyor, yerine başkası getirilmiyor. Razgrad'dakine başka görev teklif ediliyor, yeri kapanıyor. Sıra geliyor Kırcaali'ye. Kırcaali'dekine ana dilinin yanı sıra yabancı diller de veriliyor. Şu anda ise yabancı dillerin yanı sıra ana diline de bakıyor. Birden anlaşılıyor ki, yabancı diller müfettişleri ana diline de bakıyor. Ve de anlaşılıyor ki, ana dili müfettişi diye bir şey kalmamış.
Umutla ana dili problemleri çözülsün diye beklerken görüyoruz ki, o çoktan akıntıya bırakılmış. Şu anda Türkçe okunmasında bir şey yapanlar varsa, bunlar belediye başkanları. Türkçe, serbest seçmeli olduğu için ödemeler belediyelerden geliyor. Belediye bütçelerini zorlama riskiyle de olsa, başkanlar Türkçe okumaya olumlu bakmaktadır. Bu inkar edilemez. İyi sözler hak eden başkaları da var - Türkçe okuyan öğrenciler. İyi söz değil, ödüle layıktırlar. Neden mi? Sadece Türkçe okudukları için değil. On sekiz yıllık kitapları kullanılacak halde tuttukları için. O kitaplara sevgiyle dokundukları için. İçlerinde Tirkçe sevgisi kalacağı için. Bir gün bizim yapamadıklarımızı başaracakları için. Türkçenin elden gitmemesinde tek umut onlarda olduğu için.
Son ölen umut değil midir?