En büyük ilahi hediye "Hidayet"



Perşembe, 23 Şubat 2012

En büyük ilahi hediye  “Hidayet”Beyhan MEHMETDeğerli dostlar, muhterem din kardeşlerim!
Yüce Allah'ın biz insanlara bahşettiği en büyük hediyesi şüphesiz ki " Hidayet" tir.Bu doğurultuda önce Hidayet kelimesinin sözlük ve terim anlamlarını irdeleyerek, asr-ı Saadetten, pozitif ve negatif manadaki örneklerinden arz edelim, böylelikle bu konuyu daha iyi algılayalım isterim.

Hidayet kavramının sözlükteki anlamı: doğuru ve hayırlı yolu idrak etmek ve o çizgide olmaktır. Terim manası itibarıyla ise Yüce Allah'ın mesajına muhatab müminlerin, Hz. Peygambere (s.a.s) samimiyetle ittiba etmeleri, ve O'nu nefislerine, evlad-ü ıyaline tercih etmeleridir. Tabir caiz ise, kur'an merkezli bir hayattır, hadi olmak ( hidayete ermek).

Nitekim Yüce Mevla Bakara Suresinde insanların profillerini inançları yönünde: Mü'min, Müşrik, Münafık ve Kafir olarak Tasvir eder.

Bununla birlikte Nefsine yenik düşenlerin, Şeytanın vesveselerine aldananların, gaflet ve atalette olanların çok olduklarını, buna paralel olarak ise gerçek manada ibadetlerini şuurla yerine getiren mü'münlerin oldukça az olduklarını ifade eder.
Hidayet: Yüce Allah'ın özel hediyesidir, kadrini bilmek gerek!
Adem'in ( a.s)'ın zelle günahını burcu burcu koklamak, Kuyuda Yusuf'u(a.s) görmek, hastalıkta Eyyub olabilmek (a.s), Firavunların karşısında dimdik duran Musa (a.s) olabilmek, bir elime ay'ı bir elime güneş verseler bu davadan vazgeçmem diyebilmek, kainatın efendisi Hz. Muhammed (s.a.s) Mustafa gibi.

Kur'anın fihristi mahiyettinde olan "Fatiha" açan suresinde mevlam bize günde namazlarımızda kırk küsür defa " Hidayet istememizi" beyan ediyor.
Aslında insan hayatı ya Kur'an merkezli, ya da nefis ve madde merkezlidir. Esasen, Yüce Allah insanı hiç bir dönemde yalnız başına bırakmamış, kitap ve peygamberler göndermek suretiyle hayatını anlamlı kılmış, sırat-ı mustakimde olmak isteyenlere, olmazsa olmaz sebep olarak Peygamberine itaat ve ittibayı beyan buyurmuştur.

Hz. Muhammed (s.a.s) Mekke'de kapı kapı dolaşıyor " Kul Lailaheillallah muhlisan, dehalel cenneh" ve " kul lailaheillallah tuflihu" mesajlarını veriyordu. " Allah'tan başka ilah'ın olmadığına kani olun kurtulun ( dareyn saadetine nail olun" ile "Allah'tan başka ilahın olmadığına samimiyetle inanın, mükafatı cennetir" diyordu. İlk dönemde iman edenlerin sayısı oldukça azdı. Bundan dolayı Peygamber efendimiz (s.a.s) kendi muhasebesini yapıyor, iman etmeyen, putlara tapan topluluğun karşısında hüzünleniyordu, Mevlam Peygamberini, O'nun şahsında da din-i mübin-i İslam'ı tebliği eden bütün zevatı( din damlarını)
"Habibim sen sevdiklerini hidayete erdiremezsin, ancak Allah dilediğini hidayete erdirir" ayetiyle teselli ediyor, görev ve hizmetten maada hidayet değil, samimi bir tebliğinin olduğu vurgulanıyor. (Kasas Sûresi: 28:56). Allah'ın dinine davetin, hikmetli söz ve meviza-i haseneyle yapılması beyan ediliyor.

Bu durumu marifet derecesinde idrak eden yanık sesli Bilal, gayr-i iradi olarak nafile namazlarında cezbeye kapılıyor " Allah" diyor, Azze ve Celle. Huzuru işgal edilen Seyyidina Ömer, Bilal'i yanına alıp Kainatın efendisine Bilal'i şikayet etmek üzere gelir.
Ya Rasülüllah Bilal'den şikayetçiyim der, mazeretini beyan eder. Bir bilgiyi tek yönlü almamamızı uygulamasıyla öğreten Peygamberimiz bir de Bilal'i dinleyelim der.

Cevaben " Ya rasülüllah, Allah sizi son peygamber olarak gönderdi, Habibullah kıldı, bütün nimetleri sizlere lütüf eyledi, ancak birini sizden ihmal etti! Siz Mekke'nin önde gelen Ebu Cehiller'in, amcan Ebu Lehep'lerin müslüman olmasını ne kadar arzularsınız? Ancak gelin görün ki köle Bilal'in kalbi İslam'ın nuruyla nurlanıyor, Kur'ana muhatap kılınıyor. Bugün önde olanlar, yarının en arka gaflet saflarında olacaklar. Mevlama ne kadar şükretsem az diyor Bilal!

Tufeyl b. Amr, Devs kabilesinin şair reisi, Mekke'ye Hac için gelmişti. Hz. Muhammed kendisine o kadar eleştirel anlatıldı ki, bundan dolayı kulaklarına pamuk koydu, O'nu duymamak için (s.a.s). Bir ara yüz yüze geldi Peygamberle Tufeyl, bu yüz yalan söyleyemez kalbin berraklığı yüzüne aksetmiş duygusuyla - Peygamberimize, topluma anlattıklarını bir de bana anlatır mısın ricasında bulundu. Vahdetin önemini anlatan peygamberimize, biyat etti, hidayette yürüdü Tufeyil.

Kainat-ın efendisi İslam'ın nurunu arz etmek üzere farklı jografyalara yolculuk etmek arzusuyla Taif'e gidiyor. Orada da " Ey insanlar, Allah'tan başka ilah yok deyin kurtulun" çağırısında bulunuyordu.

Toplum tarafından İlgi ve yanıt bulmayan peygamber (s.a.s) yetmiyormuş gibi bir de taşlanıyor. Zeyd b. Harise Peygamberin dört bir yanında siper olmaya çalışıyor, Efendimizi değil beni taşlayın feryadını terennüm ediyor. Ancak atılan taşlar Zeyd'le birlikte Peygamberimiz'e de isabet ediyor, Mübarek tenlerini kan revan içinde ediyor...
Ya Muhammed (s.a.s) Taifliler haddini açtılar, faturası ağır olur Peygamber taşlamanın, iznin olursa şu dağıları Taif'in üzerine yıkayım, tarihte unutulsun bu gafletli şehir önerisiyle gelen Cebrail'e, Peygamber'imiz ben imha değil ihya, azab değil rahmet peygamberiyim yaklaşımında bulunuyor. Ve Yüce Allah'tan Taif'liler için af diliyordu. O esnada Addas isminde bir köle peygamberimize ve Zeyd'e üzüm ikram eder. "Besmele-i şerifle" üzümlerden yüdumlayan Peygamber karşısında erir biter, Addas ve İslam'a ilgi duyar, iman eder, dini bilgisini arttırır.
Demek ki! Dini anlatmak için edib, şair ve hatip olmak gerekmiyor! Samimiyet karşısında mevlam te'sir halk ediyor.

Ancak bir de Salebe'yi ve Abdullah b. Ebi Serh'ı da zikredelim, onların da hayat hikayelerinden ibret alalım.
Hani Salebe ya rasülallah dua buyurun da Mevlam zenginlik bahşetsin ricasında bulunmuştu. Bu yük ağırdır, hazmedemezsin, bu isteyinden vazgeç diyen Peygamber'e tekrar be tekrar istemesi neticesinde, dua buyurur Peygamber ve Yüce Allah Salebe'ye mal mülk ihsan eder. Beş vakit namazını camiide kılan Salebe, derken Cuma namazlarına, derken onu da terk eder hale gelir, zekat ayetleri nazil olduğunda, peygamber tarafından gönderilen zekat memurlarına " malıma göz mü diktiniz?" diyerekten dünya sevgisinin kendisi için din duygusunun önüne geçtiğini ifade eder, ahiretini mahfeder! Peygamber'e verilmeyen zekatı ben almam der Ebu Bekir Ve Ömer (radıyallahu anhüma).

Bir de Peygamber'in katibi olma şerefine yükselmiş iken, tekrar putlara dönüşüm yapan Abdullah b. Ebi Serh'in hikayesi ne kadar hazin!

Okuma yazması olan bu zat, nazil olan ayetleri satıra nakşediyor, Zeyd b. Sabit başkanlığında.

Medine'de kafirler o'nu bir gün öyle bir gaza getiriyorlar ki!" sen eğitimli bir adamsın, Muhammed'in katibisin, aslında istediğini vahyi diye yutturursun Muhammed'e diyorlar. Gurur ne kadar kötü bir şey. Nefsini frenleyemeyen bu zat gururla Mekke'ye dönüyor, atalarımızın dini Hz. Muhammed'in anlattıklarından hayırlıdır diyor. Putları, şarapları ve leşleri özlediğini dile getiriyor, bir kahraman gibi ağırlanıyor Ebu Cehillerden, Ebu Lehep'lerden.

Tabii zümre-i salihin Cennete giderken, onlarda birlikte gidecekleri mekanın Cehennem olmasını istiyorlar. Azabın şiddetinden "Keşke toprak olsaydık" ayetine kulak vermeden!

Ne mutlu imanın tadını alan üç sınıf insana:
1-Allah ve Rasul´ünün kendisine her şeyden daha sevimli olana,
2-Sevdiklerini ve buğuz ettiklerini sırf Allah icin seven ve buğuz edene
3- Küfürden kurtulup iman ettikten sonra, küfre dönmeyi ateşe atılırcasına korku ve endişeli olana.

Mevlam gözümüzü açıp kapayıncaya dek, nefsimizle baş başa bırakmasın. Hidayet lütfetmişken, bizi cehaletin karanlığında bırakmasın, kaderimizi rızası yönünde şekillendirsin. Bizleri salih, eşlerimizi saliha, evlatlarımızı itaatkar eylesin. Ümmet-i Muhammed'e firaset ve basiret lütfetsin.



Kalbi Hürmet ve Muhabbetlerle
Beyhan Mehmet
Kırcaali Müftüsü

YAZARIN DİĞER YAZILARI