Cengiz Aytmatov'un "Gün Olur Asra Bedel" adlı kitabında, Avarlar esir aldıkları Türklere zamana yayılan enteresan bir işkence yapmaktaydılar. İşkenceye "deri geçirme işkencesi" diyorlarmış. Önce esirlerin saçları kazınır ve saç diplerini çekerlermiş.Sonra da yeni kesilmiş bir devenin taze derisinin en sert yeri olan boyun kısmını o kafaya geçirirlermiş. Elini kolunu bağladıkları bu köleyi çölün sıcağına atarlarmış. Kafaya geçirdikleri deri o çöl sıcağında iyice kurur ve kafatasına yapışırmış. Dört veya beş gün sonunda deri kafatasından ayrılamaz hale gelince beklemeye başlarlarmış. Saçlar uzamaya başlayınca yukarı doğru yol bulamaz ve tekrar geri döner kafatasından içeri doğru diken gibi ilerlermiş. Beyne kadar ilerleyen bu saç kılları sonunda hafızayı kaybettirirmiş o insana. işte bu insan tam istedikleri köle pozisyonunu almış olurmuş. Geçmişine dair hiç bir şey hatırlamazmış; ne esaretinin sebebini, ne atasını, ne de anasını. İşte kimliğini yitiren bu köleler işlerine o kadar yararmış ki bu köleler diğerlerinden kat kat fazla fiyata alıcı bulurmuş.
Kimliğin ne kadar önemli olduğunu gösterdiği için sizlere Cengiz Aytmatov'un bu örneğini yazmaya çalıştık. Zamanımızda toplumların kimliklerini kaybettirmek için bu kadar acımasız yöntemler uygulanmıyor. Ama egemen toplumların ve devletlerin hedefleri hep aynı; kimliksizleştirmek ve istedikleri gibi yönetebilmek!
Kimlik, bir toplumun entegrasyondan asimileye giden yolculuğunda değişime uğrayan en önemli kavram. Örflerin, adetlerin, dilin, dinin ve tarihten gelen diğer birlikte yaşama değerlerinin birleştiği ortak noktanın adı da tabii ki kimlikten başka bir kavram olamaz.
Kimliksizleştirme çabaları günümüzde de devam etmektedir. Toplumları parçalamak ve istedikleri hedeflere yöneltebilmek için akla hayale gelmedik yöntemler denenmektedir. Hatta bu çabalara AB gibi ülkeler topluluğu da desteklediği programlarla katılmaktadır. Belirli bir toplumun değerlerine belirli amaçlar için destek verilirken, diğer toplumlara örneğin örgütlenme özgürlüğü dahi tanınmamaktadır. Örneğin Batı Trakya'da "Pomak" "Ermeni" "Çingene" kelimelerini içeren bir dernek kurabilirsiniz, ama, "Türk" sözcüğünü içeren bir örgütlenmeye gidemezsiniz! Sebep ise Batı Trakya'da Türk olmadığı yönündedir!
Kimliksizleştirme yolculuğunda en tehlikeli yöntem ise seçilmiş makamlarda oturan kişileri bazı yöntemlerle bu yola itmektir; veya da seçilmişlerin kendi duygularına kapılarak bu yola başvurmalarıdır. Bu hareketler çoğu sefer farkedilmeden yapılır, bazen de kişilerin siyasi düşünceleri onları bu yola iter. Sinsi bir şekilde ilerleyen bu hareketlerin çoğu hemen farkedilebildiği gibi, bir kısmı da uzun vadeli olduğu için gelecek nesillere yöneliktir.
Ülkemiz Yunanistan'da, ne yazık ki kendi anadilimiz olan Türkçe ile bazı olayları izah etmek gittikçe daha da zorlaşmakta ve yasakçı zihniyet her geçen gün yeni yeni taktikler denemektedir. Öyle ki bir azınlık mensubu çocuk, çok sevdiği bu ülkeyi, anadili olan Türkçe kelimelerle sevemez duruma getirilmiştir. Örneğin geçen 28 Ekim kutlamalarında, azınlık çocuklarının kendi ülkelerini Türkçe şiirlerle sevme hakkına yasak getirilmek istendi. Durum bu kadar vahimdir ve de kimliksizleştirme çabalarına iyi bir örnektir.
Yüce Allah hiç bir kimseyi "azınlık" olarak yaşamaya mahkum etmesin!