SYRIZA Rodop milletvekilleri Mustafa Mustafa Büyük Doğanca köyünde, Ayhan Karayusuf ise Yahyabeyli köyünde Müslüman-Türk ana-babadan doğdular. İlkine "seçilmiş", "seçkin" anlamına gelen ve Hz. Muhammed'in adlarından olan "Mustafa"'yı verdiler. İkincisine ise ailesi "Ey hükümdar!" anlamına gelen "Ayhan" adını uygun gördü. Müslüman-Türk geleneklerine uygun olarak her iki isim de kulaklarına ezanla fısıldandı. Ailelere sanki sihirli bir güç bu isimleri evlatlarınıza verin, dedi.
Mustafa ve Ayhan'ın doğduğu zamanda okuma-yazma oranı ve ekonomik şartlar çok kötüydü. Aileler çocuklarını okutmak için can atıyordu. İkisi de köylerindeki Azınlık ilkokullarına kaydettirildi. Okula başladıkları ilk gün daha okul yakınındaki camiyi gördüler! Okulda Türkçe, Yunanca ve İslâm dinini öğrendiler.
Mustafa ve Ayhan İlkokulu bitirdikten sonra, ailelerinde var olan çocuklarını okutma isteği gün yüzüne çıktı. Böylece ikisi de köylerinden ilk defa dışarı çıktılar. Ayhan'ı, 1952 yılında, Türk- Yunan dostluğunun nişanesi olarak kurulan Gümülcine'deki Celal Bayar Ortaokul-Lisesi'ne kaydettirdiler. Mustafa ise devlet okuluna devam etti. O zamanlar Celal Bayar Ortaokulu-Lİsesi'ne gidebilmek için adeta herkes yarışıyordu. Ayhan, okulda Türkiye'den gönderilen Türk öğretmenlerden Türkçe derslerini aldı. Türkçe ve Yunancası gün geçtikçe gelişti. Dünyaya artık başka bir pencereden bakabiliyorlardı.
Altı yıllık orta ve lise eğitiminden sonra Türkiye'deki YÖS'ten (Yabancı Öğrenci Sınavı) yararlanan Mustafa İstanbul'daki Tıp Fakültesi'ne, Ayhan ise Diş Hekimliği Fakültesi'ne kayıt yaptırdı. Türkiye'de binlerce genç üniversiteye girmek için çok güçlü bir yarış içindeyken, Türkiye Cumhuriyeti onlara bir ayrıcalık tanıyarak tıpla ilgili bölümlere kayıt yaptırmalarını kolaylaştırdı. Yıllarca üniversitelerin ve Türkiye'nin sağladığı imkanlardan faydalandılar; Türkiye'nin ekmeğini yediler, suyunu içtiler ve havasını teneffüs ettiler!
Yıllar çabuk geçti. Mustafa ve Ayhan eğitimlerini tamamladılar. Her Türk gencinde olduğu gibi onlar da Batı Trakya'ya dönüp kendi insanlarına hizmet etmek için çırpınıyorlardı. Memleketleri olan Yunanistan'a döndüler. Karşılarına Yunan Devleti çıktı! "Ben sizin diplomalarınızı tanımıyorum", dedi. Etkin bir DİKAÇA (O zamanlar diplomaları tanıma kurumunun adı) mücadelesi başlattılar. Rodop Valiliği önünde çadır kurup açlık grevine yattılar. Verdikleri hak arama mücadelesi başarıyla sonuçlandı. Eczacılarla birlikte bir çok azınlık genci kendi işyerini kurma fırsatını yakaladı.
Mustafa ve Ayhan da kendi işyerlerini açtılar. İnsanlarımıza hizmet etmeye başladılar. Müşterilerinin neredeyse tamamını Müslüman-Türkler oluşturmaya başladı. Her ikisi de Müslüman Türklerin sayesinde ekonomik olarak iyi bir seviyeye geldiler.
Ayhan çok iyi bir sanatçı olduğundan dost sohbetlerinde Türkçe şarkıları, türküleri dilinden ve sazından düşürmedi!
Her ikisinde de Azınlıkçılık ruhu devam ediyordu. Önce Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği'ne üye oldular. Sağlıkla ilgili konularda ücra köylerdeki Türkleri bilgilendirdiler. Mustafa aynı zamanda 1994-95 yıllarında derneğin başkanlığına seçildi. Devamında ise dernek üyeliğinden de istifa etti.
Zaman su gibi akıyordu. Gün geldi Mustafa ve Ayhan Yunan Parlamentosu'na milletvekili seçildiler. İlk seçildiklerinde her ikisi de Kur'an-ı Kerim'e el basarak yemin ettiler. Yunan siyaseti gereği sık sık seçimler olmaya başladı. Halk ekonomik kriz altında inliyor ve seçimleri bir çıkış yolu olarak görüyordu. Şimdiye kadar eski partilere oy verip istediğini bulamayan Müslüman Türkler bu sefer çareyi Mustafa ve Ayhan'ın partisinde aramaya karar verdiler. Öyle de oldu. Bu sefer her ikisi de milletvekili seçildi. Ancak bu sefer birbirlerinden cesaret alarak Kur'an-ı Kerim'e el basarak yemin etmediler ve vicdani yemini tercih ettiler. Seçimler yine tekrarlandı. Liste usulü ile yapılan son seçimlerde her ikisi de milletvekili seçildiler. Oylarının ezici bir çoğunluğunu Azınlık insanından aldılar! Ancak tarih yine tekerrür etti ve her ikisi de Kur'an-ı Kerim'e el basmak yerine vicdani yemini tercih ettiler. Ortodoks Yunan Devleti'nde kendilerine tanınmış bir pozitif hakkı reddettiler! Kendilerine oy veren Müslüman Türklerin vicdanlarını kendi ideolojilerinin altında ezdirdiler, sızlattılar.
Seçimlerden sonra Ayhan Karayusuf'un milliyetçilik damarları kabardı. Gümülcine Türk Gençler Birliği bahçesinde, "Biz bu tabelayı asacağız. Merkezle de bu konuyu konuştuk" gibisinden sözler de söyledi. Bırakın tabelayı yerine asmayı, bahçedeki ışıklı tabela bile bundan sonra yerinden indirildi!
Yakın geçmişte Gümülcine'de DEB Partisinin düzenlediği FUEN kongresine katılmadılar. Yaklaşık 50 civarındaki yabancı katılımcı, İnsanlarımızın azınlık olmaktan kaynaklanan sorunlarını bir milletvekili ağzından dinleyemedi!
Türkiye'den Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, hemşerimiz T.C. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu v.d. bakanlar Batı Trakya'yı ziyaret ettiler. Milletvekilleri Mustafa ve Ayhan ne yazık ki onlara bir "hoşgeldiniz" bile diyemediler!
Son seçimlerden hemen sonra milletvekillerinin tavırlarında çok ilginç sapmalar yaşanmaya başladı. Hatırlanacağı gibi Yunan Parlamentosu 1998 yılında çıkardığı ve 13 Ekim 1998 yılında resmi gazetede yayınlanan 2645 sayılı kanunu kabul etti. Kanuna göre 14 Eylül, Türk Devleti tarafından, Küçük Asya Rumlarına yapılan soykırımın milli anma günü olarak kabul ediliyordu. Bu seçimler dolayısıyla anma günü 27 Eylül tarihine ertelendi. Anma gününe az sayıda yetkili katıldı. Katılanların arasında Rodop SYRIZA milletvekilleri Mustafa Mustafa ve Ayhan Karayusuf ta vardı!
1998'den bu yana yapılan anma törenlerine Batı Trakya Müslüman-Türk Azınlığı'ndan hiç bir seçilmiş, seçilmemiş veya atanmış kişi katılmadı! Ancak Mustafa Mustafa ve Ayhan Karayusuf kendilerine göre bu tabuyu yıktılar, törene katıldılar ve atasözünün dediği gibi, "kraldan daha fazla kralcı" oldular! Türk ve Müslümanların oylarıyla seçimleri kazandıklarını unuttular! Kur'an-ı Kerim'e yemin etmeyip manevi değerlerini çok aşağı seviyelere çektikten sonra, "soykırım" gibi uç bir toplantıya katılarak yüce Türk Milleti'nin bir ferdi olduklarını sanki unuttular! Yıllarca kendilerine eğitim veren ve her türlü zor anlarında yanlarında olan yüce Türk Milleti'nin yaptıklarını bir kenara ittiler.
İnsanlarımızı derin düşüncelere sürükleyen bu hareketleri yaparken amaçları neydi? Bakan yardımcısı olmak mı, yoksa azınlık haklarında çok büyük ilerlemeler mi sağlamak? Yoksa bütün bunlar bir ideoloji uğruna mı yapıldı?
Ne diyelim, Yüce Allah, hiçbir kimseyi olaylar karşısında bu kadar çabuk fikir değiştirmeye ve kendi milletinin dini ve milli değerlerine sırt çevirmeye mahkum etmesin! Milletvekillerini tarih altı çizilmiş kalın siyah çizgilerle yazacaktır.
Mustafa Mustafa ve Ayhan Karayusuf belki defalarca milletvekili seçildiler, ancak hiçbir zaman "seçkin" olamadılar!