Gizemli, ulu, kutsal, milli, tarihi ve tabii ki daha birçok yükü üzerinde taşıyan bir sözcük. TDK Büyük Sözlüğü'ne göre "Cinsiyet: Erkek. 1. Seçilmiş, seçkin. 2. Hz. Muhammed'in adlarından." Her ne olursa olsun bizim için çok değerli bir kelime.
Hatırlattıkları: Hz. Muhammed Mustafa, Mustafa Kemal Atatürk (T.C.'nin kurucusu), Mustafa Mustafa (Eski milletvekili), Mustafa Dündar (Bursa-Osmangazi Bld. Bşk.), Yrd. Doç. Dr.Mustafa Hatipler, Mustafa Bayramali (Avukat, yazar, eski nahiye bşk.) Mustafa Süleyman (Eczacı), Mustafa Berber (Emekli öğretmen, eski 2. Lig futbolcusu), Mustafa Soyutürk (Uzm. psikolog) v.d. Bu tabii ki ilk aklıma gelenler.
Mustafa'ların hepsi değerli diyemem, çünkü benim üzerimde derin yaralar açan Mustafa'lar da ne yazık ki var! Ancak bu sütunlarda olumsuzlukları anlatmak yerine, bizlere pozitif enerji verenleri sizlerle paylaşmak istedim.
Hz. Muahammed Mustafa için ne söylenebilir ki. İnsanlığı karanlıktan aydınlığa çıkarmış İslâm Peygamberi ve son peygamber. Çağına sığmayan bilge ve de kutsal bir güçle insanları arkasından sürükleyen yüce bir insan; Allah'ın sevgili kulu. O'nun için yazılanlar o kadar çok ki bizlere düşen sadece yukarıdaki kelimeler. O'nu anlamak için okumak, incelemek gerekir.
İkinci bir Mustafa var ki dünyalara bedel! Selânik'li Mustafa! Osmanlı İmparatorluğu'nun külleri arasından Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuş, Çanakkale'de dedelerimizle savaşmış ve aynı zamanda da hemşehrimiz. Bir dizi devrimler yaparak Türk insanını çağdaş ülkeler seviyesine ulaştırmada lokomotif görevini üstlenmiştir. Ve bu lokomotif günümüze kadar pek çok vagonu çekmiş ve dünyanın çeşitli ülkelerinde özgürlük mücadelelerine örnek olmuştur.
Mustafa'ların ilki kutsal, ikincisi milli. İkisini de hepimiz biliyoruz, anlıyoruz; yaptıkları işleri saygıyla anıyor ve minnetle karşılıyoruz. Benim sizlere asıl anlatmak istediğim bir başka Mustafa. Bir Sultanın oğlu Mustafa. Bu tabii ki Şehzade Düzmece-Mustafa Çelebi'nin ta kendisi. Yıldırım Bayezıd'ın 1378'de evlendiği üçüncü eşi Devlet Şah Hâtun'dan doğan oğlu. Doğum tarihi bilinmiyor, ancak 1422'de öldüğünü bazı tarihi kaynaklar yazmaktadır.
Bu kadar Mustafa varken neden ta 1380'li yıllara gittiniz diye de belki sorabilirsiniz. Bu Şehzade Mustafa biz Batı Trakyalılar için çok önemli.
Buraya kadar, bütün bunlarla Batı Trakya'nın ne alakası vardır, denebilir. Ancak aşağıdaki yazıyı okuyunca alakayı anlayacaksınız.
Ünlü Türk Seyyahı Evliya Çelebi 1680 yılında bizim buralara da gelmiş ve gördüklerini, anlatılanları ve duyduklarını kayıt altına almıştır. Çelebi, Dedeağaç yakınlarındaki Ilıca'ya (Kara Ilıca) geldiğinde burasını ve yukarıda bir tepe üzerindeki tekkeyi kaydetmiştir. Çelebi'ye göre burada yatan Osmanlı'nın temiz soyundan gelen Şehzade Mustafa Çelebi'nin ta kendisidir.
Evliya Çelebi'nin yazısını hep birlikte okuyalım:
"Nefes Sultan Tekkesi Yüksek bir dağın üzerinde büyük bir Bektaşi tekkesidir. Akdeniz içinde İmroz adası, Enez kalesi ve İpsala kalesi ovaları tamamen bu tekkeden görülür. Bu tekkenin yaz meydanı, kış meydanı, misafir yerleri, zengin mutfağı, ahırı, kileri, mescidi, nurlu türbesinin kubbesi ve diğer binaları baştanbaşa kurşun örtülü olup, bütün bu eserlerin hayır sahibi Ekmekçioğlu Ahmet paşadır. Kırk, elli kadar temiz, âşık, kanaat sahibi, fakir dervişleri vardır. Her biri birer köşede, Allah yolunda, halktan uzak, bilgili kişiler olup, bazıları gelen gidene hizmet edip geçinirler. Zengin mutfaklarında ay ve yıl, herkese nimetleri açık ve boldur. Tekenin meydanında bir hayat suyu sarnıcı var ki Temmuz günlerinde sanki buz parçasıdır. Acayip ve garip bir değirmeni olup bütün Enez ovasından, Mekri kalesi taraflarından ve Dimetoka taraflarından insanlar gelip bu yel değirmeninde un öğütürler. Gariplik şundadır ki bu kadar yüzyıldan beri bu değirmenin bir yerine herhangi bir zarar gelmemiş ve taşı hiç aşınmamıştır. Bu yüksek dağın üzerinde Edirne şehrinden gelen üç adet büyük nehir deniz gibi akıp, Enez kalesi yakınında Rum denizine dökülüşleri o kadar güzel görünüşlüdür ki görülmeğe değerdir. Nefes Sultan dört köşeli, üzeri kurşun kaplı bir yüksek kubbe altında yatmaktadır.
Yine bu nurlu kubbenin içinde, duvar yüzüne bir beytimizi yazıp, ruhu için Tebâreke' suresini okuyup, hediye ettik. Nurlu kabrin etrafında o kadar Kur'an-ı Kerîm, kandil, şamdan ve çeşitli avizeler var ki bir Mısır hazinesi değerindedir. Dervişler her ziyaretçinin üzerine gülsuyu serperler ve çeşitli kokular yakarlar.
Ziyaretimizi bitirip buradan ayrıldıktan sonra aşağı inip, bir saat gittik.
Ilıca (sıcak su)
Bu Nefes Sultan tekkesinin aşağısında bir ılıca var. Rum, Arap, Acem, Belh, Buhara, Frengistan, Bursa elhasıl yedi iklimde yedi yüz yetmiş adet (baba) lar gördüm. Hepsini ziyaret ettim. Ama Budin kalesindeki Yeşil direkli ılıcası, sofi yenin babası ve bu Nefes Sultan kaplıcası kadar faydalısını görmedim. Hatta Sultan Dördüncü Mehmet bu kaplıcaya girip, faydasını görmüş ve Vallahi, Bursa ılıcalarından güzeldir' deyip Nefes Sultan'a çıkıp ziyaret ederek buyurmuşlardır ki: "Bu Nefes Sultan bizim Osmanoğullarının temiz soyundan Yıldırım Beyazıt Han oğlu Düzmece-Mustafa Çelebidir. Dünya ile ilişkisini kesip bu tekkede kendisini yalnızlığa bırakmıştır. Yakınlarından habersiz ve uzak kalıp zevk ve safa etmekte idi. Sonra bir Düzmece Mustafa çıkıp onu Edirne uzun çarşı başında idam ederler ve şehzade Mustafa asılıp, derdinden kurtulduk derlerdi. Ama şehzâde Mustafa ise Nefes Dede adiyle bu tekkede hizmet eden bir padişah idi." Diye bu hikâyeyi anlatmıştır. Sonra Nefes Sultan dervişlerine hediyeler ve bağışlar verip Bizim soyumuzdandır, nurlu türbesine bir hoşça hizmet edin' deyip tembih edip gider. Gerçekten bu Nefes
Sultanın Yıldırım Han oğlu Mustafa Çelebi olduğuna şüphe yoktur. Kendisi kanaat kapısında dervişlikte iken keramet denizinden bir kıymetli taş çıkarıp satar ve parasıyle bu ılıcanın kubbelerini, camekânlarını, halvet, havuz ve şadırvanlarını başka bir ad ile yaptırıp, kırk yedi yaşında iken vefat eder ve onu Nefes Sultan adıyla bu türbede defnederler. Allah'ın rahmeti üzerine olsun. Bu ziyaretimizi tamamladıktan sonra güneye doğru gittik."
Edirne'li tarihçi Abdurrahman Hibri Nefes Baba'yı bazı hasımlarının H.1000/M.1591 yılında şehit ettiklerini ve o yere gömülüp üzerine türbe yapıldğını ve kendisinin H.1037/M: 1627 yılında bizzat burasını ziyaret edip şu beyti söylediğini kaydeder:
BEYİT
Bugün İsa sıfat eyler nice dil-I mürdesin ihyâ
Mücerred bir safâ himmet ederse nefes baba"
Yine Bulgar arkeolog Bogdan Filov da savaştan önce (1912) burasının bir tekke olduğunu kitabında vurgulamaktadır.
Gerçekten de Dedeağaç yakınlarında Yıldırım Bayezid'ın oğlu Şehzade Mustafa Çelebi mi yatıyor?
Sultan Dördüncü Mehmet doğruyu mu söylüyor? Eğer şehzade burada yatıyorsa bu büyük bir olaydır.
Belki de tarihçiler bu yüzden Nefes Sultan Tekkesi'ne bu kadar önem vermiş olabilirler.
Sonuç olarak bunu tarihçiler çözecektir. Ancak bu durum ülkemiz Yunanistan için bir fırsat olabilir. Kaplıcayı bir sultan ziyaret etmiş ve çok faydalı bulmuş. Bu durum neden bölgenin tanıtımında kullanılmasın? Hem sonra bir padişah oğlunun mezarını kim ziyaret etmek istemez ki! Bütün bunlar güzel de, biz bunlardan geriye ne bıraktık ve de gelecek olan ziyaretçilere ne göstereceğiz?
Gelin ülke olarak Mustafaların bereketinden hep birlikte faydalanalım.