Yıl 1984. Jivkov rejiminin Bulgaristan Türklerine baskıları arttırdığı ve doruk noktasına çıktığı en kritik yıl. İnsanların ellerine listeler tutuşturuluyor ve buradan ad seçmeleri isteniyordu. Olay o kadar vahim hale gelmişti ki mezarda olan insanların adları dahi değiştiriliyordu. Tarihin bu en acı vakasına karşı çıkanlar kurşuna diziliyor, dövülüyor, yurt dışına sürülüyor ve Belene kampına gönderiliyordu.
1984 Bulgaristan Türkleri için en dayanılmaz yıl oldu. İlk başkaldırı Eğridere'nin (Ardino) Sütkesiği (Mleçino) köyünde gerçekleşti. Emniyet güçleri bu köyde isim değiştirmeleri ve baskıları protesto etmek isteyen Türkleri köye sokmadı. Tank, top ve silahlı adamlarını getirdi. Halkı ürkütmek için köyü saran dağlara top atışı yaptı.
Ancak düğüm artık çözülmüştü. Sırasıyla komünist rejimin yaptıklarına karşı ikinci başkaldırı Rodop dağlarının hemen arkasındaki Killi'de (Benkovski) başladı. Killi'de soğuk bir 26 Aralık günü yaklaşık 15 bin kişi baskıları ve isim değiştirme olaylarını protesto etmek için toplandı. Bulgar emniyet güçleri yine acımasız davrandı. Daha dünyanın ne demek olduğunu bilmeyen 17 aylık Türkan annesinin kucağında kurşuna dizildi. Türkan'ın yanı sıra daha bir çok Türk öldürüldü, yaralandı ve bir kısmı da Belene'ye sürüldü. Türkan bebek başkaldırının sembolü haline geldi ve onun adını taşıyan bir anıt çeşme inşa edildi. Şimdi her yıl burada binlerce soydaş toplanıyor ve olayları kınıyor.
Baskıları protesto toplantıları Mestanlı'da da düzenlendi. Burada da binlerce soydaş Jivkov rejiminin uygulamalarını protesto etti.
Bütün bunlardan sonra Bulgaristan'da ne oldu? Ülkeden Türklerin kovulmasından sonra ekonomisi çöktü. Şimdi Bulgaristan'da nereye gitseniz bombalanmış gibi bir manzara arz ediyor. Bu manzarayı tabii ki Türklerin çoğunlukta olduğu Kırcaali ili gibi yerler çok daha fazla hissettiriyor.
Her şeye rağmen Bulgaristan Türklerinin bir kısmı doğdukları topraklara geri döndü. Hak ve Özgürlükler Hareketi kuruldu. Kaderin şu cilvesine bakın ki şu anda Türklerden bakanlar, milletvekilleri, valiler, vali yardımcıları gibi önemli görevleri üstlenen soydaşlar var. Daha dün ülkeden kovulan insanlar bugün bakan oluverdiler!
Ancak sorunlar devam ediyor. Nüfus kütüklerinde, Türklerin isimlerinin bulunduğu hanelerde, kırmızı kalemle yazılı Bulgar isimleri ise bir utanç belgesi olarak hala var! Türkçe eğitim seçmeli hale getirildi. İşsizlik insanları bunaltmaya devam ediyor. Fakirlik ise en yüksek noktasında.
Bütün bunlardan sonra Bulgaristan AB'ye alındı. Belki uzun vadede bu bir kurtuluş olabilir. Ancak sade vatandaş AB'yi daha hissetmiyor! Tabii ki bir de Türk- Müslüman olma durumu var. Komünist rejim esnasında Varna, Burgaz gibi şehirler kalkınırken, gelişirken; Kırcaali gibi Türklerin yoğun yaşadığı bölgeler hep geri bırakılmış! Bunu bugün dahi hissedebilirsiniz.
Kısacası Bulgaristan Türkleriyle biz Batı Trakya Türklerinin kaderi hep aynı. Buna dünyadaki Müslüman-Türk azınlıkların kaderi de diyebilirsiniz.
Biz Rodopların güneyinde, onlar kuzeyinde yaşadılar. Biz ve onlar hep tütün tarlalarına mahkum edildik. Tütünü hep düşük fiyatlarla sattık! Yasak bölgeler biz de de vardı onlarda da! Bize yasak bölge pasosu, onlara ise pasaport denen özel kimlikler verildi. Onlarda Türkan bebek sembol hale geldi, biz de ise Dr. Sadık Ahmet! İlki masum ve dünyadan habersiz onurlu bir bebek, diğeri ise Batı Trakya Türklerinin hak arama mücadelesinde öncü bir insan!
Balkanlar'da Türklere ve Müslümanlara yapılan baskılar ne yazık hala devam ediyor. Eğitimde, manevi sahada, ekonomide, örgütlenmede v.d. alanlarda sorunlar giderek katlanıyor. Çözüm için ise maalesef bizleri duyan yok, anlamak isteyen yok! Daha doğrusu azınlıkların bu sorunları çözecek güçleri de yok. Bunlar yakın gelecekte çözülür mü bilinmez, ama tünelde pek ışık görünmediği de bir gerçek.