Yıl 2014, tam 7 yıl önce (2007y.) Bulgaristan Avrupa Birliği üyesi oldu. Peki, ne değişti? Hiçbir şey! Eski tas, eski hamam. Sadece kayıtlar üzerinde Avrupalıyız.
Son zamanlarda Bulgaristan'ın üzerinde kara bulutlar dönüyor. Öyle kara bulutlar ki, sadece ülkedeki Türk ve Müslümanların üzerine çökmüş karabasan gibi. Olaylar peş peşe hiç hız kaybetmiyor. Aşırı milliyetçilik, ırkçılık, Türk düşmanlığı gün geçtikçe artıyor. Öyle bir hızla yayılıyor ki, sanki herkese Türk düşmanlığı aşısı yapılıyor.
İlk adım, Karlovo Belediye Başkanı Dr. Emil Kabaivanov, Karlovo ve etrafındaki birkaç yerleşim yerinden 5 bin'den fazla kişinin Kurşumlu Camisi'nin Başmüftülüğe iade edilmesi kararına karşı imza kampanyasıyla başladı. 3 Ekim 2013'de Filibe Bölge Mahkemesi'nin kararıyla mülk, ibadet yeri olarak kullanılmasını talep eden Başmüftülük kurumuna iade edildi. Karlovo'daki tarihi Kurşum Camisi'nin Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğü'ne iade edilmesi kararı binlerce kişi tarafından protesto edilmişti.
Yeri gelmişken bazı "Vatansever" Bulgaristan vatandaşlarına hatırlatmak gerekir ki, İstanbul Şişli'deki 59 bin metrekarelik arazi, Bulgaristan Ortodoks Eksarhlığı Vakfı'na iade edildi. Hem de tek bir Allah'ın kulu protesto eylemleri düzenlemedi.
Başmüftülüğün dört vakıf malının iadesini talep ettiği dava duruşması nedeniyle, bini aşkın futbol taraftarı, Plovdiv (Filibe) Bölge Mahkemesi'ni işgal ettiler. Bazı göstericiler yolda havai fişek ve duman bombaları patlattılar. Futbol taraftarları bu mülklerin belediyeye ait olduğunu iddia ederek, Karlovo'daki Kurşunlu Camii davasını da protesto etmeye devam edeceklerini söylediler.
Bunun ardından Karlovo Belediye Meclisi, 110 yıl önce İlinden-Preobrajenie Ayaklanması sırasında ve 1913 yılında Edirne ve Batı Trakya'da, Türklerin soykırım yaptığı iddiasıyla bir deklarasyon kabul etti. Deklarasyonda, yaşananların boyutu, yöntemi ve sistemli olması dikkate alındığında soykırım suçunun özelliklerini taşıdığı belirtilmektedir.
Ardından, Başkonsolos Cebeci, Karlovo İlçe Belediye Meclis Başkanı Stoyo Karagenski'ye gönderdiği mektupta, geçen ay Karlovo İlçe Meclis üyeleri tarafından onaylandıktan sonra Parlamento, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve ülke genelindeki belediyelere onaylanması için gönderilen deklarasyonun iptal edilmesini talep etti.
14 Şubat 2014'te ise Bulgaristan'da Müslümanlara ait vakıf mallarının iade edilmesine karşı gelen yaklaşık 3 bin kişi, Filibe'deki mahkeme binası önünde gösteri düzenledi. Mahkeme binasının önünden Filibe'nin merkezindeki Cuma Camisi olarak da bilinen Murad Hüdavendigar Camisi'ne yürüyen göstericiler, camiye taş, sis ve ses bombalarıyla saldırdı. Saldırı sonucunda caminin tüm camları kırıldı. Atılan bir patlayıcı caminin diş cephesinde küçük bir yangına sebep oldu. Buradan Türkiye'nin Filibe Başkonsolosluğu'na yönelen göstericiler, Başkonsolosluk görevlileri aracılığıyla Başkonsolos Şener Cebeci'ye protestolarını iletmek istediklerini belirtti.
Bulgaristan Müslümanları vakıf mallarının iadesi için mahkemelere başvurmuşlardır. Mahkemenin vereceği kararlara uyacaklarını her zaman ifade etmişlerdir. Ancak diğer taraftan Milliyetçi ve Türk düşmanlığı taşıyan vatandaşlar eylemler düzenleyip Camilere, Türk Konsolosluğuna, Bulgaristan Türklerine saldırıyorlar. Bu durum Bulgaristan Türklerini tedirgin etmektedir.
Geçen hafta Parlamentoda, seçim propagandası döneminde, siyasi partiler tarafından düzenlenen miting ve toplantılarda ülkenin resmi dilinden farklı bir dilde propaganda yasağının kaldırılması teklifi kabul görmedi. Böyle bir kanunu ise Bulgaristan vatandaşından başka hiçbir Avrupalı görmedi. GERB partisinden bir "Türk" milletvekili olan Vejdi Raşidov bile "Dil bilmek çok büyük zenginliktir. İngilizce, Çince veya Türkçe bilmekte hiçbir kötülük yok. Ancak, Bulgaristan'da seçim mitinglerinde resmi olan Bulgar dilinden başka bir dil kullanılması büyük bir saçmalıktır. Bu ülkemiz için çok utanç verici bir durum" diye göğsünü gere gere böyle açıklamalar yaptı.
Bizler bu ülkede eşit vatandaş olmak istiyoruz. İbadetlerimizi özgürce görmek, dilimizi özgürce kullanmak, kültürümüzü özgürce yaşatmak istiyoruz. Her Cuma günü yine hangi camiye saldıracaklar diye tedirgin olmak istemiyoruz. Her zaman Bulgarlarla hoşgörü çerçevesinde olmaya çalıştık. Ancak maalesef onlardan hoşgörü yerine Türk düşmanlığı gördük.
Sanki bu ülkenin Türk ve Müslümanlardan başka bir derdi yokmuşçasına, tek dertleri bizler olmuşuz. Her yeni parti kurulduğunda bile ilk önce propagandasını Türkler üzerinden yapıyor. Ne kadar Türk karşıtıysan, o kadar sevilirsin ve partine oy alırsın.
Bizler ezildikçe eziliyoruz. Bazıları bir Türk gördüğünde canavar görmüş gibi oluyor. Elinden geleni yapıp, düşse de bir tekme ben vurayım diye bakıyor.
Türkler Bulgaristan'da sadece tütün tarlalarında ve inşatlarda çalışırsa o zaman iyi vatandaş oluyor. Bizlerden yönetici, devlet memuru, bakan, belediye başkanı olduğu zaman biz kötü insanlar oluyoruz.
Eğer bir gün kör bir kuyuya düşer ve üzerimize topraklar atılırsa, çukurdan çıkmanın yolu sırtımıza düşen toprağı silkeleyip, bir adım yükselmektir. Sıkıntılarımızın her biri bir adımdır. Böylece en derin kuyulardan bile yılmayarak, usanmayarak çıkabiliriz.