İnsanı insan yapan bedeni değil ruhudur. Bir milleti millet yapan ise dilidir. Kültür, bir milletin temel değerleri, örf ve adetleri, gelenekleri, görenekleri, dil gibi unsurlardan oluşan birikimidir. Bir toplumun en büyük değerleri kimliği, dili ve kültürüdür.
İnsan eşyalarını kaybedebilir, evini kaybedebilir, sevdiklerinin kaybedebilir ama kimliğini, kaybedemez. İşte bundan tam 35 yıl öncesi bizim, Bulgaristan Türklerinin kimliğini yok etme harekatı başlamıştı. Yaklaşık 2 milyon Türkün isimleri zorla Bulgar isimleriyle değiştirildi. Türkçe konuşmak, hatta düşünmek bile en büyük suçtu. Dilimizi kesseler bu kadar acımayacaktı belki de. Kültürümüz de yasaklanmıştı, düğünler, kına geceleri, bayramlar, örf ve adetlerimizi ya hiç yapamadık ya da gizlice aile içinde yapmak zorunda bırakıldık. Türklük suç, Türk ismimiz suç, Türk kültürümüz suç, Türk olan her şey suçtu.
İnsanı insan yapan bedeni değil ruhudur demiştim ya, o zaman bedenimizi zorla Bulgar yapmak isteseler de ruhumuz asla teslim olmayacaktı, çünkü ruhumuz, kimliğimiz Türk'tü ve teslim olmadı. Bu haksızlığa dur demek için o yıllarda komünist totaliter rejimin başlattığı Bulgarlaştırma sürecine karşı direnişler başladı. Nice şehitler verildi, en küçüğü 20 aylık Türkan bebeğimizdi. Belene toplama kamplarında nice acılar çekildi, zulümler görüldü. Tek hedefimiz çığlımızın duyulması, bedenimizin de ruhumuz gibi Türk kalmasıydı.
Bulgaristan Türklerine yapılan bu zulmü tüm dünya görsün, duysun ve bu duruma bir dur desin istemiştik, ancak sesimizi her zaman olduğu gibi tek bir devlet duydu o da anavatanımız Türkiye idi. Biz yıllar önce Balkanlara yerleşmiş anavatanından uzak kalmış Türkleriz. Sınırlar çizilir ama et tırnaktan ayrılmaz. Öyle de oldu, bize kucak açan yine anavatanımız oldu. Tam 30 yıl geçti büyük göçten bu yana. 100 sene de geçse çizilmişti kalplere o derin yara. Tarihin bir kara lekesidir bu süreç, affedilmeksizin yazılmış kirli ellerle. Ancak biz Türkler alnımız ak, ruhumuz pak, kimliğimizi yaşatmaya devam edebildik, bunu da her zaman olduğu gibi anavatanımıza borçlu kıldık. Türkiye ne kadar güçlüyse bizler de işte burada o kadar güçlüyüz. Sevincimiz bir, acımız bir, ruhumuz ve bedenimiz aynıdır.
Yıllar geçse de bu yara kapanmayacak. Yaramızı gelecek nesillere de aşılayalım ki, tarihin o kara lekesi temizlenmesin. Bu süreçte şehit düşenleri de analım ki, ruhları şad olsun. Gelecek nesiller de geçmişinden görsün ki, Türk olmak bu dünyada çok zor, ancak bir o kadar da onur ve mutluluk verici. Dilini, kültürünü, kimliğini yaşatabiliyorsan dünyanın en özgür ve mutlu insanısındır.
Tarihimizdeki acı sayfalarla mertçe her yönüyle yüzleşelim ki, bir daha düşmeyelim. Düşmeyelim ki, nerede olursak olalım, her zaman ve her yerde "Ne Mutlu Türk'üm" diyebilelim.